Kütahya’da Derlenen Memorat Örnekleri Üzerine İnceleme/Alkarısı-Albastı ile Kurulan İletişimi İçeren Anlatılar

Vikikaynak, özgür kütüphane

1.1.2. Alkarısı-Albastı ile Kurulan İletişimi İçeren Anlatılar

Alkarısı ya da albastı olarak tabir edilen bu ruh Türk dünyasının hemen her yerinde görülmektedir (Kalafat, 1999: 24). Türk inanışlarında Şamanistlik devirlerden günümüze kadar doğumla ilgili bir korku unsuru olarak varlığını sürdürmüştür (Demren, 2018: 2). Cinler-kötü ruhlar taifesinden olduğuna inanılan Alkarısı - albastının atlara, lohusa kadınlara ve bebeklere musallat olarak onlara zarar verdiğine inanılmaktadır. Lohusa hummasına neden olan bu varlığın kadın olduğu (Boratav, 2013: 91; Şimşek, 2017: 112) bu kadınların da kara, kırmızı ve sarı albastı olmak üzere üç çeşidinin bulunduğuna inanılmaktadır (Şimşek, 2017: 100). Bazen bir gölge bazen de insan kılığında görülen bu varlığın fiziki görünümü sürekli değişkenlik göstermektedir (Demren, 2018: 5; Araz, 1995: 31).

Alkarısından korunmak, lohusa ve bebekten onu uzak tutmak için yapılan bazı uygulamalar bulunmaktadır. Lohusanın bulunduğu odada ateş yakılması, oda içerisinde, süpürge, ayna, bıçak, makas gibi demir nesne, çörek otu, soğan, sarımsak, nazarlık, Kur’an-ı Kerim bulundurulması, lohusanın beline erkek kuşağı, başına al kurdele ya da al yazma bağlanması (Acıpayamlı, 1961: 174), gece gündüz odasının aydınlık olması için lamba yakılması (Küçük, 1989: 469) Alkarısının gelmemesi için yapılan pratiklerdir. Lohusanın ocağa ya da hocaya götürülmesi, Al ruhunun gürültüden korkup kaçması için tüfek atılması, tencere kapakları birbirine vurularak ses çıkartılması Alkarısına yakalandıktan sonra yapılan uygulamalardandır (Duvarcı, 2005: 129).

Alkarısıyla ilgili memorat örneklerine bakıldığında bunların yarısı olayı bizzat yaşayan yarısı da büyüklerinden duyduklarını aktaranlardan oluşmaktadır. Alkarısı lohusalara ve bebeklere; yalnız kaldıkları, uyudukları ya da çalıştıkları sırada musallat olabilmektedir. Görünüşü gelinlikli bir kadın, kedi (KK-3), insan (KK-4) ve farklı varlıklar şeklinde (KK-9) olabildiği gibi, somut bir şekle bürünmeden ağırlık ve baskı veren bir varlık olarak da hissedilmektedir. Bu ruhun zarar verme şekilleri de farklı farklıdır. Yalnız yakaladığı yeni doğmuş bir bebeğin ölümüne sebep olabildiği gibi (KK-4), lohusa kadının boğazını kesmeye çalıştığı (KK-5), ağırlık vererek nefes almasını güçleştirebildiği (KK-6, KK-30, KK-31, KK-32), değişik varlık ya da seslerle lohusaların akıl ve ruh sağlığına zarar verdiği, memorat örneklerinde görülmektedir. Albastıdan korunmak için bebeğin ve annenin kırk gün boyunca gece ve gündüz yalnız bırakılmaması gerektiğini hem anlatıcılar hem de aktarıcılar belirtmiştir. Albastının musallat olduğu lohusalar ise Felak ve Nas sureleriyle, okunmuş çörek otu ve pirinç taneleri tüketimiyle korunmaya çalışmışlardır (KK-32).

Alkarısı-Albasmasıyla ilgili memorat örneklerinde kendi tecrübelerini anlatanların da aktarıcıların da yaş ortalamasının yüksek olduğu görülmektedir. Alkarısına olan inanış modern tıbbın doğum sonrası yaşanan ve eski dönemlerde izahı pek mümkün olmayan pek çok olayı teşhis ve tedavi etmesiyle azalmış hatta gençler arasında neredeyse bu inanç kaybolmuştur. Doğum sonrası lohusalara al taç takılması, al dane örtülmesi gibi pratikler sembolik olarak yapılmaktadır. Alkarısı-albastı ile kurulan iletişimi içeren anlatılardan bazıları şu şekildedir:

Doğumdan sonra, lohusalığım devam ettiği ve kırkımın çıkmadığı dönemde gece eşimle yatakta uyuyorduk. Gelinlikli birisi üzerime doğru gelmeye başladı. Ben kımıldanınca eşim uyandı. Erkeklerden korkarmış. Onun uyanmasıyla kedi şeklinde kapıdan çıkıp gitti (KK-3).

Küçük yaşta doğum yapan bir tanıdığımızın başına gelmiştir. O sıralar köyde yaşamaktadırlar. Lohusalığı bitmeden tarla işlerine başlarlar. Bebeği bırakacak kimse olmadığı için onu da alarak tarlaya giderler. Bir ağacın altına salıncak kurarak bebeği uyuturlar. Onlar işe daldığı sırada bir çocuk yanına gelir ve bebeğin başında biri var der. Koşarak bebeğinin yanına gittiğinde bebeğinin yüzü solmuş, nurunun gitmiş olduğunu görür. Birkaç gün içinde bebek ölür. Albastı bebeğe zarar vermiştir. Evladını kaybeden anneyi lohusalığı bitene kadar ona da zarar gelmemesi için bir daha yalnız bırakmazlar (KK-4).

İkinci evladımın doğumundan sonra kırkım çıkmadan eşimle uyuduğumuz sırada albastı geldi ve boynuma bıçak dayadı. Boynumu kesmeye çalışırken boğuşmaya başladık. Eşim garip halimi görünce beni uykudan uyandırdı (KK-5).

Annem benim doğumumdan sonra evde uzun müddet yalnız kalmış. Babam kimseyle görüşmesine izin vermemiş. Annesinin gelip gitmesini de istememiş. Kendisi de bırakıp işe gitmiş. Annemin ruh hali bozulmuş. Çocuğuna bakmakta bile zorlanır hale gelmiş. Annem, üzerine bir şeylerin baskı yaptığını ve nefes alamadığını söylemiş. Kocası pek umursamamış. Durumu ilerleyince sara nöbetine benzer ataklar geçirmiş. Bu hal geldiğinde nefes alamamış, konuşamamış. En sonunda kendi evinde koşarak annesinin evine gitmiş. Ailesi bu haline çok endişelenmiş, hemen gidip bebeği de almışlar. Annemin ruhsal durumu düzelmemiş daha da artmış. Kendi evinde duramama ve evden çıkıp gitme durumu giderek artmış. Babam, annemin delirdiğini düşünerek ondan ayrılmış (KK-6).

Doğumdan sonra annem beni bir türlü kabullenemez. Lohusalık döneminde evin içinde farklı varlıklar gördüğünü, o varlıkların nefes almasına mani olduğunu ve kendisini sıkıştırdıklarını söyler. Evde nefes alamadığı ve duvarlar üstüne geldiği için bağırarak koşar vaziyette evden dışarı kaçar. Rahatlayana kadar koştuktan sonra eve döner. Farklı pek çok varlığı gördüğünü söyler. Evde yalnız kalmak istemez ve kaldığında ise onlarla konuşur. Bu hal ilk doğumunda yaşanmaz ikinci doğumdan sonra kırkı çıkmadan yaşanan Albasmasıyla başlar. O zaman başlayan ruh halindeki bunalma ve nefes alamama ve soyut varlıklarla irtibat halen devam etmektedir (KK7).

İlk doğumumdan sonra lohusalığım bitmeden uykumda üzerime gelenleri gördüm. Kalkamadım, konuşamadım (KK-30).

Doğumdan sonra lohusalığım esnasında üzüntülü olduğum bir gecede Albastı olayını yaşadım. Uyurken bir ağırlık üzerime çöktü. Kimseyi göremedim ancak hissettim. Bu varlık konuşmama ve kalkmama mani oldu (KK-31).

Doğum yaptıktan sonra kırk gün boyunca özellikle gündüz yalnız olduğu zamanlarda üzerime bir ağırlık çöker konuşmama ve kalkmama müsaade etmez. Bebeğim uyanır ağlar sesini duyarım ama kalkamadığım için kucağıma alamam. Kendime gelip kalktığımda evde kimseyi göremesem de varlığını hissediyordum. Uyumaktan korkar

hale gelmiştim. Kurtulmak için sürekli Felak ve Nas surelerini okudum. Okunmuş pirinç ve çörek otu tükettim. Lohusalığın bitmesiyle beraber bu olayları bir daha yaşamadım (KK-32).