Şemdinli İddianamesi/Patlama Olayından Sonra Konu ile İlgili Bazı Tanık Beyanları (Metin Tekçe)
3 - Tanık Metin TEKÇE Beyanında : Ben hâlen Demokratik Toplum Partisi Üyesiyim ve ayrıca Hakkâri Belediye Başkanı olarak görev yapmaktayım. Bana bahsetmiş olduğunuz 09.11.2005 günü Şemdinli ilçesinde bir kitapevinde meydana gelen olayı ben bizzat görmüş değilim ve bilgim de yoktur. Ancak ben olay sonrası Şemdinli ilçesine gittim. Patlamanın meydana geldiği kitapevini gördüm. Kitapevi’nin sahibi ile görüştük. Akabinde olay yerine Hakkâri Milletvekili Esat CANAN geldi. İncelemeler yaptı. Ayrıca 2005 yılı içerisinde Hakkâri ilimizde patlamalar meydana geldi. Hakkâri’deki genel patlamaların genel olarak sebebi bana göre merkezî yönetimin basiretsizliğidir. Yaşanan bu sıkıntılar sonucu Hakkâri halkının ülkemizin demokratikleşmesine ve barışına katkı sunacak demokratik eylemselliklerini hazmetmeme ve Hakkâri’de yaşayan hiçbir insanın istemediği, gerek asker, gerek … (terörist) ve gerekse polis ölümlerinin maalesef Hakkâri kırsalında yaşanıyor olması ve bunun hıncının da halktan çıkarılması anlayışı hâkimdi. Nitekim 2005 yılı Temmuz ayında Hakkâri’de bir patlama meydana geldi. Akabinde Yüksekova, Şemdinli ilçeleri ve Hakkâri merkezde 2005 yılında 3-4 ay içerisinde 17-18 patlamanın yaşanması kentte yaşayan herkesin can güveliği sorunu ve korkusunu beraberinde getirdi. Hemen herkes sabah uyandığında araçlarının altını kontrol ederek arabalarına binme ve sabahlara kadar birileri evlerine gelipte bomba bırakmasın korkusu ile yaşadılar. Bu bombalamaların başlaması ile birlikte halk üzerindeki baskının da arttığını gözlemleyebiliyordum. Bunu sabahlara kadar çarşı merkezinde, mahallerde sirenler çalarak, marşlar çaldırarak halkı rahatsız etme, aşırı güvenlik önlemleri, çarşı da bile çok sirenli ve hızlı geçişler, kapıları kırarak yapılan maskeli ev baskınları ve yine halktan bildiğimiz sivil bir vatandaşın akşam saat 20:00 sıralarına kadar arkadaşları ile birlikte görüldüğü, arkadaşlarından ayrılarak evine gittiği, ancak 22:00-22:30 sıralarında Hakkâri’ye 40-50 km uzaklıkta ölü olarak bulunmuş olması ve bu sivil vatandaşın mayın döşerken öldürüldüğü açıklaması, öldürülen noktanın gündüz bile hiçbir zaman asker yada polislerin geçiş noktası olmadığı ve o gün bir operasyonun da olmaması bir devriye, asker yada polisin orada olmasını gerektirecek bir fiilin gerçekleşmemiş olması Yusuf YAŞAR’ın Hakkâri merkezden alınıp buraya bırakıldığı kanısı herkeste hâkimdir. Bütün bu gelişmeler esnasında Hakkâri’de hiçbir zaman gelişmemiş olan demokrasi platformu oluşturuldu ve bu platform içerisinde bütün sivil toplum kuruluşlarının yer alması aslında Hakkâri’de yaşayan herkesin rahatsızlık duyduğunu ortaya koymaktadır. Yine tarihini tam olarak bilmediğim Ramazan ayı içerisinde bana bir telefon geldi, hâlen bile tanımadığım, kendisinin korucu olup olmadığını bilmediğim bir vatandaşın iftardan önce Hakkâri-Merkez-Merzan Mahallesinde Durankaya-Bayköy Yol ayrımında yapılan kontrolde gözaltına alındığı, ancak kendisinden haber alınamadığı yönünde bir bilgi geldi. O esnada AKP Hakkâri İlçe Başkanlığı görevini de yapmakta olan Avukat Zeydin KAYA ile irtibata geçtim. Kendisinin de Emniyete, Jandarmaya gittiğini, böyle bir gözaltının olmadığını, yaşanmadığını, haberlerinin olmadığını belirttiler. Ancak bu şahıs Ali EROL isimli şahıs 15 kişinin yanında alıkonulmuştur, 15 kişilik bir şahit grubu vardır. Ben bu esnada Hakkâri Valisi’ni aradım. Hakkâri’nin bu güne kadar çok huzurlu bir kent olduğunu ama bu huzuru bozmaya çalışan kişi yada grupların olduğunu, bu durumun Yusuf YAŞAR’ın durumu gibi olamayacağını, tanıkların olduğunu, dolayısıyla bu vatandaşın kaybedilmesi durumunda huzursuzluğun daha da büyüyeceğini, ancak avukatın araştırdığını, güvenlik güçlerinin hiçbirinin haberinin olmadığını söylemesi dikkat çekicidir, sizin bu olay üzerinde durmanız gerekmektedir dedim. Kendileri bana “isterse 10 avukat gitsin eğer yok denilmişse demek ki gözaltına alınmamıştır” demiştir. Akabinde Hakkâri Milletvekili Fehmi ÖZTUNÇ’u aradım, göz altına alınan şahsın yanında 15 kişinin olduğunu, onların şahit olduğunu belirttim. Bu olayın üzerinde durmaları gerektiğini söyledim. Yarım saat sonra tekrar Hakkâri Valisi’ni aradım. Yine bilgisinin olmadığını, gözaltına alınmadığını söyledi. Ben o esnada bunun çok kötü sonuç doğurabileceğini, insanların korku ile yaşamayı artık kabul edemeyeceğini, ortaya çıkmaması hâlinde 15 kişinin şahitliğinin de örtbas edilemeyeceğini belirttim. Bu görüşmeler sonucunda Ali EROL isimli vatandaş yine Hakkâri’nin dışında bir alanda serbest bırakıldı ve Şemdinli olayları akabinde bu vatandaş bazılarını arayarak televizyonda görmüş olduğu Ali KAYA adlı şahsın kendisini de götüren şahıs olduğunu bildirmiştir. Ben kendilerinin korucu olduğunu da ertesi günü öğrendim. Hâlende kendisini ne tanıyorum ne de görüşmüş değilim. Ali EROL’un Hakkâri’nin Geçitli Köyü’nden olduğunu duyduk. 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde Şemdinli ilçesinde bu vesile ile yapılan etkinlikte ben de hazır bulunacaktım. Yalnız yarım saatlik bir gecikme ile Şemdinli ilçesine ulaştım. Program saat 10:00.da başlayacaktı. Biz Belediye Başkanları’nın oturacağı protokol çadırında saat 10:15.de patlama meydana gelmiş. Belki oraya geç gidişimiz hayatımızı kurtarmıştır. Ancak Dünya Barış gününde ve diğer bütün patlamalara ilişkin temel düşüncem. 15 yıllık çatışmalı ortamdan gerek siyasî ve gerekse ekonomik rant elde eden kişi ya da grupların son 6 yıllık dönemde musluklarının kesildiği anlaşılıyordu. Tekrar ülkemizi savaşın, karanlığın kardeş ölümlerine yol açabilecek çatışmaların yaşanmasını, halkı tedirgin edecek, korkutacak ve sindirecek yaklaşımların yaşanması arzu edilen istenen bir şey değildir. Halkın da devlete karşı olan güvenini son derece zedelemiş ve sarsmıştır. Derken 9 Kasım 2005.deki Şemdinli patlaması meydana gelmiştir. Bu patlama da bana göre Hakkâri’deki bütün bu gelişmelerin ve daha diğer yerlerdeki gelişmelerinde aydınlığa kavuşabileceği bir suçüstü uygulaması yaşandığını görmekteyim. Patlamadan sonra Yüksekova ve Esendere Belediye Başkanları ile birlikte Şemdinli’ye intikal ettik. O günden sonraki bütün olaylar, bütün gelişmeler içerisinde olarak bütün o sıkıntıları, olanları, olayları yaşayarak gördüm. Bana göre Şemdinli Cumhuriyet Başsavcımız ve Hakkâri CHP Milletvekili araç üzerinde keşif yapıyor iken halkın üzerinden zırhlı bir araç ile ateş açılması ve hemen akabinde 42 Plakalı yanılmıyorsam Şahin bir otomobilden halkı tarayan kişiler ya da anlayışların, aslında o araçtaki delillerin yok edilmesine yönelik çaba olarak gördüm ve olayın olduğu günün akşamı Şemdinli’de Milletvekilinin de aramızda bulunduğu bir heyetle Taktik Jandarma Alay Komutanlığı’nda Hakkâri Valisi, Alay Komutanı ve Emniyet Müdürü ile bir görüşmemiz gerçekleşti. Bu görüşmede halk tarafından güvenlik teslim edilmiş olan insanların neden kayıp olduğu ve bu olayın gerçekten ülkemizin aydınlık geleceğine ışık tutacağı ve bu araç keşfinin mutlaka tamamlanması gerektiği ve bu araca kayıtlarda da resmî olarak Emniyet Müdürlüğü tarafından o plakanın yani 30 AK 933 sayılı plakanın verildiğini belirttik. O esnada bu aracın Jandarmaya ait olduğunu diyecekken yanlışlıkla Emniyete ait olduğunu söylediğimizde Hakkâri Valisi ve Emniyet Müdürü aynı anda “Hayır Emniyete ait değil Jandarmaya ait” dediler. Ancak görüşmelerde ısrarla gözaltında olan sadece Hakkârili bir vatandaş olduğunu, başka kimsenin olmadığını belirttiler. Bu durum halkı tedirgin ediyordu ve o iki üç günlük dönem içerisinde Şemdinli’deki halkın bize iletmiş oldukları düşünceleri şu yönde idi:. Eğer bu olaylar aydınlanmazsa bizde her gün ölmektense ilçemizi boşaltıp bu karlı dağlara çıkıp orada donarak ölmek istiyoruz şeklinde bizlere iletmek istemişlerdir. Olaydan iki gün sonra Şemdinli Kaymakamlık binasında Hakkâri Valisi, Alay Komutanı, Emniyet Müdürü ile yapacağımız görüşmeye giderken Kaymakamlık binasını, Emniyeti koruyan, barikat kuran görevliler tarafından ölümle tehdit edildik. Bize İçişleri Bakanınız gidecek ondan siz belediye başkanlarının ölümü bizlerin elinde olacaktır dediler. Ben bunu şöyle yorumluyorum. Bu olayların yani güvenlik güçleri içerisindeki gruplar tarafından yaşanmasını hazmetmeme duygusu o an bütün güvenlik güçlerinde şu düşünce bu düşünceyi gözetmeden halkı yok etme düşüncesi olarak algıladım. Nitekim Yüksekova ve Hakkâri’de bu olayın örtbas edilmemesi için basın açıklaması yapan kitlelere direk öldürmeye dönük ateş açılması, Yüksekova da 3 vatandaşımızın ölmesi, Hakkâri ve Yüksekova’da 30.a yakın kurşunlamadan kaynaklanan yaralanan ve onlarca yaralanın olması Emniyet Görevlilerinin yaklaşımlarının bir ifadesidir. Bu olaylar esnasında yaptığımız görüşmelerde ne Hakkâri Valisi ne Emniyet Müdürü söylemlerine ve talimatlarına rağmen hiç kimse buna uymuyordu. Bütün bu olaylarda onlarca silâhla yaralanmış olan ve öldürülen vatandaşların aslında bunu yapanların yargılanmaması için de gerekçelendirmelerin olduğunu gördüm. Bu gerekçelendirmeler Yüksekova’daki halkı tarama olayında bana Hakkâri Valisi “Halk gitmiş, silâhla sağlık ocağını basmış, sağlık ocağını silâhla taramış ve yakmıştır, biz buna tepkisiz kalamayız” dedi. Şu anda bu durumun böyle olmadığını görmekteyiz. Hakkâri’de ise polislerin onlarca taş toplaması, ellerinde sapan türü kuşatan yaptırmaları ve bu kuşatanlar ile halkı tahrik etme, bizzat halkı dağıtmaya dönük, halkı teskin etmeye dönük olarak orada bulunmam bunlara da tanıklık etmeme vesile olmuştur. En son Hakkâri’de olayların olduğu gün olağanüstü bir gün yaşandığını herkes bilmekte iken, halkın bulunduğu caddenin içerisine içinde askerlerin bulunduğu 21 plakalı iki kamyonun sürülmesi ve bu araçlardan halkın üzerine ateş açılmaya başlaması ile birlikte karşı taraftan polislerde destek vererek direk halkı öldürmeye dönük eylemde bulunmuşlardır. Burada ben yine Hakkâri Valisi ile görüşürken halkın tarandığı, bunun durdurulması gerektiği, bunun bir faciaya yol açabileceğini söylememe rağmen bana cevaben “ilk silâhı halkın attığını, polis ve asker ailelerinin hayatlarının tehlikede olduğunu, halkın bunlara saldırdığını” söylemesi o fiili gerçekleştiren insanları korumaya yönelik bir çaba olduğunu açıkça görmekteyiz. Yine bireysel düşüncemi söyleyeceğim. Savaşın çok yoğunluklu olduğu dönemlerde bile karanlık basmadan evine çekilen insanlar o dönemde bile hiçbir zaman kadın ve çocuklara dönük hiçbir fiili eylemde bulunmamışlardır. Aslında bütün çabalara rağmen Türk ve Kürt halkının birbirine girmesini başaramayan zihniyetler halkı direkt tarama bahanesi olarak böyle bir şeyi ortaya atmışlardır. Ben bu söylemleri Hakkâri halkına bir hakaret olarak görüyorum. Hâlen benim kendimin oturduğu binada geçmişte ve şimdi de polis ve askerlerin olduğunu ve bu olaylar esnasında hiçbir polis ve asker ailesinin kılına bile zarar gelmediği açıkça görülmektedir. Dolayısıyla Hakkâri de ve Yüksekova’daki o ölüm ve yaralamalara sebep olan güvenlik güçlerinin de yargılanması gerekmektedir. Ben bu Şemdinli olayının lokal olmadığı kanısındayım. Tarihini tam hatırlamıyorum; Demokratik Toplum Partisi Eş Başkanları Şemdinli’ye geldiğinde ve bölge belediye başkanları yine 5-6 kişilik bir heyetle Şemdinli Kaymakamını ve Cumhuriyet Başsavcısını ziyaret ettik. Ben bunu genel düzeyde söylemiyorum ancak Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı üzerinde çok ağır baskıların olduğunu yüzünde ve yüz ifadesinde bir telefona dahi cevap veremeyecek bir ruh halini görebildim. Bu benim bireysel gözlemimdir. Bütün sıkıntılara rağmen ben yargıya güveniyor ve inanıyorum. Bu olayın aydınlanmasının Ülkemizin çağdaşlaşmasına ve aydınlık geleceğine katkı sunmasını da temenni ediyorum, Şeklinde Beyanda Bulunmuştur.