Nutuk/9. bölüm/İzzet ve Salih Paşalar Ankara'da
Zaten intizâr etmekte bulunan trenle hareket olundu. 6 Kânunuevvel 336’da Ankara’ya geldik. İstanbul heyetini, arzuları hilâfına tevkif etmiştim. Fakat bunu ilân etmeyi faydalı bulmadım. Çünkü İzzet ve Salih Paşalardan ve diğer zevâttan hükümet-i milliye umûrunda istifadeyi düşünerek haysiyetlerini mahfûz bulundurmak istedim. Bu maksatla, Ankara’ya gelir gelmez matbûata tevdî ettiğim resmî ajans tebliğinde, mevzu-i bahis zevâtın, Büyük Millet Meclisi Hükümeti’yle temas etmek vesilesiyle İstanbul’dan çıktıklarını ve memleketin hayr ü selâmetine daha müsmir ve müessir bir surette çalışmak üzere iltihak eylediklerini ilân ettirdim.
Efendiler, biz, İzzet Paşa heyetiyle Bilecik-Ankara yolu üzerinde bulunduğumuz 5/6 Kânunuevvel 336 tarihinde Reşit Bey’den, Kütahya’ya vardığından ve ertesi günü Tevfik Bey’le mülâkat edeceğinden, Ethem Bey’in de oraya muvâsalatından bahis ve fakat henüz müsbet bir mâna ifade etmeyen telgraf aldım. Dört gün sonra da Reşit Bey’in avdet ederken Eskişehir’den gönderdiği 9 Kânunuevvel tarihli bir telgrafnamede; “Tevfik ile olan mesele, hüsn-i neticeye raptedilmiştir.” denildikten sonra, “lâkin tanımak ve tanıtmak istediğimiz zevâtın basit ve zamana lâyık düşünememeleri veyahut düşünemediklerine bin bir işaret konmuştur.” ibaresi okunmakta idi. Reşit Bey tarafından Eskişehir’de Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’ya da meselenin hal ve muhaberenin temîn edildiği ve Simav Havalisi Kumandanlığı’nın iade olunabileceği söylenmiş idi. 9 Kânunuevvel 336’da Ethem Bey’den de aldığım bir şifre telgrafnamede, meselenin İsmet Paşa tarafından bi’l-iltizâm ve nâ-be-mevsim ihdâs edilmiş olduğu anlatılmak isteniyordu. O zaman seryaverim bulunan Salih Bey’in de güya almakta olduğu tedâbîr ve tertibâttan aynen haberdâr edildikleri zikrediliyordu. Benim evhâma sevk edildiğimi delâiliyle istihbâr ettiğini yazıyordu. Ondan sonra, birtakım tatmînkâr cümlelerle, Kuvâ-yı Seyyare’ye mensup olup Maden’den berâ-yı iltihak avdet eden ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye’nin emriyle Cenup Cephesi’ne sevk edilen bir müfrezesinin, kendine iltihakını ve Kuvâ-yı Seyyare’nin Fuat Paşa zamanında seyyar jandarma teşkilâtı mûcibince bütçeye dahil edildiğinden bahis ile fazla para temîn etmek istediği görülüyordu.
Benim üç gün sonra buna verdiğim tatmînkâr cevapta, “son günlerin tecelliyât-ı fiiliyesi, beni tevehhüme değil, fakat tereddüde sevk ettiğini itiraf ederim” dedikten başka “... vaziyet-i umumiyemizin ahenk ve intizamını ihlâlde hiç kimseye müsamaha” eylememesini yazdım.