Nutuk/12. bölüm/Şark Cephesi kumandanının bir mütâlaası
Muhterem Efendiler, heyet-i âliyenizi, muhâliflerin sözleriyle işgal etmek istemem. Çünkü bu sözler birkaç kişinin şaşkın ve cahil dimağlarının akislerinden başka bir şey değildi. Heyet-i umumiye, ma’rûzâtımı hüsn-i telâkki eylemişti. Yalnız Şark Cephesi Kumandanı’nın bir mütâlaasına, beş on günden beri vermeye muvaffak olamadığım cevâbı, cepheye gitmeden evvel bugün, yani 4 Mart 338’de yazmıştım. Onu arz edeceğim. Cevâbın anlaşılması için müsaade buyurursanız evvelâ vürûd eden mütâlaayı okuyalım:
Umûr-ı idâremizin vech-i teşekkülü hakkındaki münakaşalar bize henüz vâsıl olmaktadır. Hâl-i sulhun teessüsünden sonraki intihâbatta, birçok kıymetli zatlar yerine birtakım muhafazakârlar toplanmasına karşı şimdiden alınacak tedbiri en mühim bulurum. Meclis-i Millî, kıymettar şahsiyetleri hâvi olmazsa, iki büyük mahzur memleketi bugünkü harabîsinden kurtaramayacaktır. Birincisi, fikr-i teceddüd olmayacak. İkincisi, en mühim lâyihaları herhangi bir hisse kapılarak münakaşaya dahi lüzum görmeden reddedivereceklerdir. Böyle bir meclise karşı azası büyük mütehassıslardan mürekkeb, ikinci bir meclis bulunmasını faydalı görüyorum ve Meclis-i Millî’nin nâzımı ve terakkiye doğru sâik i olacağı gibi hayat-ı memlekete taalluk eden kararlar, Mebuslar Meclisi’nde heyecanla red veya kabul edilse bile, bu meclisin ikaz ve irşadıyla kararın ta’dîli ve zararın def’i mümkün olur. Bu meclise â’yân diyerek eski devrin köhne hayatını hatırlamamak için büyük mütehassıslar meclisi veya daha münasip bir nam verilebilir. Azasını birtakım kuyûd ve şurût altında tıpkı mebuslar gibi millet intihap edebilir. Herhangi bir mesleğin en âli tahsilini görmek ve Türkiye Hükümeti’nin vekâletini, valiliğini veya ordu kumandanlığını yapmış olmak gibi mühim şartlar teferruatıyla takyid olunabilir. Meselenin teferruatının tespiti, mevcut hükümetlerin de tetkikiyle her türlü mahzurdan sâlim bir halde mümkündür. Büyük mütehassıslar heyeti kabul olunursa, her vekâletin şûrası da bunlardan ayrılır. Meselâ, askerî şûrâsı, nafia şûrâsı ve sâire gibi iki meclisin tasdikinden geçerek bir müddet için takibi esas ittihâz edilecek olan herhangi bir programımızda sâbit-kadem olmak ve bu programın tarz-ı tatbikiyesinde, maksûd hedef ve gayeyi muhafaza etmek için, bu şûrâların vücûdunu pek lüzumlu addediyorum. Aksi halde vekâletlerde şahsiyetler değiştikçe, program ve bunu yapacak şahsiyetler de az çok değişmekten kurtulamayacaktır. Bundan başka kabul edilen herhangi bir şey, mütehassıslarınca kabul olunmazsa mûcib-i tenkit olur. Millet buna lâzımı gibi sarılmalı. Millet Meclisi, millet namına bir şeyi red veya kabul ve kontrol hakkıdır. Fakat bu başka, ihtisâs sahiplerinin yapacağı ve bundan sonra kabul olunacak şey de başka olur. Hâl-i tabiinin rücûundan sonraki endişe ve mülâhazatımı arz eyliyorum. Mütâlaa-i samilerinin iş’ârını istirham eylerim.
18/19.2.338 ve bilâ numaralıdır.
Kâzım Karabekir
Mahsustur
|
4.3.1922
|
Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerine
C: 18/19.2.338 tarih ve bilâ numaralı şifreye.
Memleketin idâre-i umumiyesine vâzıü’l-yed yegâne kuvve- i âliye bulunan Büyük Millet Meclisi’nin ittihâz edeceği mukarrerâtın mütehassıslardan mürekkeb diğer bir heyet tarafından tetkik edilmemesinden tevellüd edecek mehâzir hakkındaki nokta-i nazar-ı devletleri esas itibarıyla isabet-i kâmileyi hâizdir.
Ancak, nam ve unvanı â’yân olmasa dahi milletin bütün hukuk ve salâhiyetini hâiz olarak intihap edilmiş ve edilecek olan Büyük Millet Meclisi’nin mukarrerât-ı esasiyesini diğer bir heyetin kararıyla takyid eylemek idâre-i umumiyede takip eylediğimiz esâsâtın ruhuyla kabil-i imtizac olamayacaktır. İşbu mütehassıslar meclisinin de, mütâlaa-i âliyeleri vechile, millet tarafından mebuslar gibi intihâbı takdirinde, aynı menbadan aynı salâhiyeti almış iki büyük kuvvetin idâre-i umumiye-i millete müessir olması, vaziyet-i hukukiyede olduğu gibi amelî sahada da mûcib-i teşevvüş bir ikilik tevlîd edecek ve bu vaziyetten mütevellid muvazenesizliği telif için hayat ve hukuk-ı millete müdahalekâr üçüncü bir kuvvetin vücudunu kabul etmek icap eyleyecektir.
Fikr-i âcizâneme göre tasavvur buyurulan mahzurları izâle için çare-i yegâne Millet Meclisi’nin erbâb-ı liyakat ve ihtisâstan mürekkeb olarak intihâbını temîn etmek ve Meclis’in teşkilât-ı dahiliyesinde, encümenler intihâbâtında, Heyet-i Vekile’nin tefrîk ve intihâbında ilim ve ihtisâs hususuna fevkalâde ehemmiyet vermek hususlarından ibarettir. Geçirdiğimiz fecî tecrübelerin netâyicinden mülhem bulunan ve milletlerin idâresinde eslem bir tarîk olduğu gibi hukuk-ı esasiye nokta-i nazarından da en makbul bir şekli ihtivâ eyleyen idâre-i hâzıramızın teyid ve takviyesiyle intihâbat hususunda da müteyakkız bulunulması sayesinde hal için olduğu gibi istikbâldeki teceddüdat ve inkişafât için de en ziyade muvaffakiyet-bahş bir idâre makinesi kurulmuş olacağını arz eylerim.
Mustafa Kemal