Ergenekon Destanı (Türkiye)
Bu metnin kaynak belgesi bilinmemektedir. "Kaynak", diğer kullanıcıların bu çalışmanın bir suretini bulabilecekleri yer anlamına gelir. Bu tercihen özgün eserin Wikimedia Commons'a yüklenebilecek ve istinsah edilebilecek taranmış bir kopyası olabilir. Değilse, yine tercihen URL olabilir. Her ikisi de mevcut değilse lütfen bu durumu tartışma sayfasında açıklayın. Aksi takdirde, telif politikası gereğince sayfa silinebilir. |
Bu çalışmanın düzen ve biçim olarak Vikikaynak standartlarına ulaşması için elden geçirilmesi gerekmektedir. Eğer yardım etmek isterseniz, yardım sayfasına bakabilirsiniz. |
Kaçınız bilirsiniz, biz nerelerden geldik
Atamız Kıyan gibi, dağlardan akan seldik
Bugün anlatacağım, geldiğimiz yerleri
O dağları, taşları, ovayı, nehirleri
İyi dinleyin beni, ki yaşayın o anı
Öyle anlatayım ki, unutmayın o anı
İyi bilin, öğrenin, anlatın unutmadan
Tek sözü eksiltmeden, bir kelime katmadan
İl Han Kağan baştaydı, kuvvetliydi Gök Türkler
Savaşa doymuyordu, heyecanlı yürekler
Okunun ötmediği, kılıcın yetmediği
Millet kalmış mıydı ki, tek mağlup etmediği
Bir de Sevinç Han vardı, Moğolların başında
Yaşını da bilirim, İl Han Kağan yaşında
Diş geçirememişti, yiğit Türk çerisine
İlerlemişti Türkler, Moğol içerisine
Sevinç Han dayanamaz, mektup yollar dört yana
Der ki: "Türkler düşmandır, hem bana hem de sana."
Toplanıp çevre beyler, varırlar bir karara
Birleşmeli hep birden, açmalı Türk`te yara
Haber alır İl Han`ım, geldi savaşın çağı
Beş bin ordu birleşse sönmez Türk`ün ocağı
Gök Türkler yener yine, şaşırır karşı beyler
Hele bir görün bakın, Sevinç Han şimdi neyler
Bırakıp hayvanları, kaçar Moğol ordusu
Bu ne anlama gelir, sorulmamış sorgusu
Türkler başlar şölene, hem yiyip hem içmeye
Ama Moğol uyumaz, gelir kanım içmeye
Ani bir baskın olur, bir bir düşer Türk eri
Her yan cesetle dolar, ayrık gövdeyle seri
İki alp er çarpışır, adları Kıyan, Tukuz
Unutma biz bir yaydan, atılan dokuz okuz
Kıyan, kağan oğluydu, dağdan akan sel gibi
Tukuz, kağan yeğeni, gökten esen yel gibi
Gözlerinin önünde, yok oldu budunları
Atlayıp da atlara, kaçtılar kadınları
Kaçtılar dediysem ben, sanmayın ki korkudan
Beyleri emretmişti, ar denilen duygudan
Almıla idi biri, Bengül de ötekisi
Gittiler Kutlu Dağ`a at üstünde ikisi
Kıyan ve Tukuz bitik; yığıldılar toprağa
Türk`ün bu helal kanı feda olsun bayrağa
Sevinç Han geri döndü Türkler öldü sanarak
Bir kahkaha patlattı manzaraya kanarak
Derken bir kıpırdanma Tukuz kalktı ayağa
Taşıdı Kıyan`ı da kuytuda bir oyuğa
Almıla ile Bengül, döndüler sonraki gün
Ama kaçmalıydılar, öz vatanından sürgün
Yiğitleri yaralı, halleri yok ölmeye
Ne ölmeye hal kaldı ne de bir tek gülmeye
Kutlu Dağ`a vardılar, kaldılar bir kaç gece
İyileşti yiğitler, gezdiler gündüz gece
Aradılar o kadar, sonunda da buldular
Bu korkulu yaşamdan sonunda kurtuldular
Lakin bu yerin yolu, geçit vermez pek kolay
O anda oluverdi o ne muhteşem olay
Bir bozkurt peyda oldu, düştü dördün önüne
Yol gösterdi onlara, bu cennetin içine
Öyle bir yer ki ora, Kök Tengri`den hediye
Kapattılar geçidi yagı bulmasın diye
Dediler buraya ad koyalım "Ergenekon"
"Ergene": "dağ kameri" ve "diklik" demektir "kon"...
Asena`nın kurtları girdiler güzel yurda
Hepsi duacıydılar o yol gösteren kurda
Kağan soyunda gelen Kıyan önderleriydi
O demirden kurt başlı bayrak gönderleriydi
Ergenekon onlara yurt oldu tam dört yüz yıl
Hatırla o günleri, sarhoşluğundan ayıl
Dört yüz yıl çoğaldılar yaşlıları ölürken
Boy boy oldu Tukuzlar, Kayat ve de Türülken
Tukuzlar ve Türülken, atalarıdır Tukuz
Sonra da bu iki kol, oldular Dokuz Oğuz
Kayat; soyu Kıyan`ın, kağanlar hep bu boydan
Çıkmadılar töreden, hepsi de aynı soydan
Şölen yaptılar her yıl anarak kutlu günü
Unutmadılar bir an, ne yagıyı ne dünü
Dört yüzüncü şölende kağandı Börte Çine
Türk`ün öç duyguları bir başka coştu yine
O savaşta olanlar, Gök Türk`üme ar gelir
Sığmaz oldu tümenler, Ergenekon dar gelir
Ama burdan çıkmanın bir çaresi yok muydu?
Demirden dağı gören o tarihte yok muydu?
Bütün halk arar oldu kurtuluşun yolunu
Gözler hep tarar oldu hem sağını solunu
Bir çocuk çoban vardı yiğit Tirek adında
O ne kaval çalardı bu on yedi yaşında
Bu Tirek çalmaz sanki kavalıyla inlerdi
Çalmaya başlayınca bütün oba dinlerdi
Kavalıyla dosttu o, üflerdi sevdasını
Kattı Ergenekon`dan bir çıkış arzusunu
Gök gözlü bir kök böri varıp geldi önüne
Sonra yavaş yürüdü bir çıplak dağ yönüne
Tirek eve dönünce anlattı demirciye
Dedi: "Ey bilge kişi, bu kurt gelir de niye?"
Demirci hazırlandı, sabah Tirek`le gitti
Düştü kurdun peşine, dağ önünde yol bitti
Anladı ki demirci bu dağ saf demirdendir
Ve bu gök tüylü böri, ulu Kök Tengri`dendir
Dönüp anlattı Han`a bütün bu olanları
Demir dağı eritip yol açmak planları
Yığdılar odun, kömür ve devasa körükler
Bu son umutlarıydı, çıkmalıydı Gök Türkler
Dualar eşliğinde yakıldı koca ateş
Sonunda eridi dağ, sevindi bacı kardeş
Bir öncü yolladılar dışarıya bakmaya
Sabırsızdı Gök Türkler öz yurduna akmaya
Öncü giden dönünce, mutlu haber verince
Tuğlar kalktı havaya bu ereğe erince
Çıkıp Ergenekon`dan dost ile dost oldular
Varıp ata yurduna yiğitçe öç aldılar
Yüzlerce yıl solmadan hep tomurcuk verdiler
Dirlik düzen içinde yaşayıp yeşerdiler
Ateşte demir dövüp her yıl hiç unutmadan
Yaşattılar o günü hem de hiç aksatmadan.
..........
Ozan Çu-çu anlattı size kutlu destanı
Siz de anlatasınız gence dostu düşmanı
Sözümüz uzun oldu lakin gönülden oldu
Giden bir kaç dakika yine ömürden oldu...