Sayfa:YENİ TÜRK EDEBİYATINDA BİR KURMACA ÖGESİ OLARAK TİYATRO VE DİĞER SAHNE SANATLARI.pdf/8

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

SN: 2548-0472

2020-15:

Yeni Türk Edebiyatında Bir Kurmaca Ögesi Olarak Tiyatro ve Diğer Sahne Sanatları

Halkevleri'ne ait sahnelerde halka benimsetmeye çalışan oyunlar oynanır. Özellikle Cumhuriyet'in birinci on yılı kutlamaları nedeniyle kaleme alınıp oynanmış, Kemalist tezlerin savunulduğu oyunlar arasında Faruk Nafiz-Akın, Özyurt (1932) ile Kahraman (1933), Yaşar Nabi Nayır-Mete ile İnkılap Çocukları (1933), Behçet Kemal Çağlar-Çoban (1934) ile Atilla (1935), Aka Gündüz-Köy Muallimi (1932), Mavi Yıldırım (1932), İkizler (1932), Beyaz Kahraman (1933), Yarım Osman (1933), Ahmet Nuri-Şeriye Mahkemesinde (1932), Reşat Nuri-İstiklâl (1932), Nahid Sırrı-Sönmeyen Ateş (1933), Kâzım Nami-Uyanış (1932), Halit Fahri-On Yılın Destanı (1933) oyunları sayılabilir (Başbuğ, 2013)

Yöntem

Tiyatronun bu noktaya kadar anlatılan seyri, dikkat edilecek olursa, İstanbul-Suriçi'ndeki geleneksel Türk sahne sanatlarının sergilendiği, Batı etkisinin nispeten kırıldığı, sanatsal olmayan tiyatrolara, özellikle tuluat tiyatrolarına dairdir. İncelemede ortaya konmaya çalışılacağı üzere, kurmaca eserlerde ele alınan tiyatrolar ve tiyatrocuların büyük kısmı bu dünyaya ait olanlardır. Özellikle roman, öykü ve tiyatro oyunlarındaki karakterler Batı etkisindeki tiyatronun iyi birer seyircisidirler. Beyoğlu'ndaki sahnelerin müdavimi oldukları anlaşılan ve çoğu zaman ilk tiyatro hevesine burada kapılan kurmaca kahramanlar Darülbedayi'yi, Mınakyan, Binemeciyan, Şahinyan gibi Ermeni kumpanyaları, Ahmet Fehim Efendi, Muhsin Ertuğrul, Burhanettin Tepsi gibi ustaları bizzat sahnede izlemişlerdir. Ancak ortaya koymaya çalıştıkları tiyatro çoğu zaman yerli ve halkın benimseyebileceğini düşündükleri oyunlardır. Bu açıdan, sahne sanatlarını eserlerine konu eden yazarların (yakın dönem yazarlar hariç tutulmak kaydıyla), Batı etkisindeki Türk tiyatrosundan çok, geleneksel Türk tiyatrosuna yakınlık duydukları; ortaoyunu, tuluat, Karagöz gibi türleri işledikleri söylenebilir. Buna bağlı olarak, incelemenin ağırlık merkezini kaçınılmaz biçimde geleneksel Türk tiyatrosu oluşturur.

Özgül, Nahid Sımı Örik'in bir ses sanatçısının yıldızının yükselişini ve inişini anlattığı Yıldız Olmak Kolay mı? romanına yazdığı önsözde tiyatro dünyasını anlatan kurmaca eserlerin azlığından yakındıktan sonra şu soruyu sorar: “Müzisyenlerin, ressamların, heykeltıraşların, sahne sanatçılarının ve edebiyatçıların kendi tragedyalarını kendi sanatlarına taşıyamayışları ilginç değil mi?” (2009: 7). Türk edebiyatı, bizce, verdiği eserlerle bu soruyu kısmen reddeder. Müşâheedât'ın (1891) yazar/anlatıcı kişisinden Kar'ın (2002) şair başkarakteri K.'sına kadar Türk