Sayfa:YENİ TÜRK EDEBİYATINDA BİR KURMACA ÖGESİ OLARAK TİYATRO VE DİĞER SAHNE SANATLARI.pdf/6

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

SN: 2548-0472

2020-15:

Yeni Türk Edebiyatında Bir Kurmaca Ögesi Olarak Tiyatro ve Diğer Sahne Sanatları

Karagözcüler mahalle kahvelerinde perdelerini kurmaya başlarlar. Komik-i şehirler bir avuç kalmış ekipleriyle beraber Kadıköy'ün eski alışılmış semtlerine geçerler. Aksel'e göre büyük ustalardan yalnız komik-i şehir Naşit direnir. Ancak onda da eski neşe ve canlılık yoktur (1977: 72). Turnede Bir Artist Öldürüldü, Yıldız Olmak Kolay mı?, San'atkârlar gibi eserleriyle Türk edebiyatında güzel sanatlar ve sahne sanatlarına dair en çok eser vermiş isimlerden biri olan Nahid Sırrı Örik de Tanin'de yayımlanan 5 Ağustos 1947 tarihli “Bir Ramazan Seyranı” başlıklı yazısında Direklerarası'nın eski ihtişamından uzak günlerini anlatır (2011: 123- 124).

“Sevimli göçebeler”: Tuluat Tiyatroları

Türk Edebiyatında tiyatronun halk eğitiminde önemine ve yerine inanan ve yazdığı tiyatro eserlerinin yanı sıra tiyatro sanatı üzerine düşünen edebiyatçılardan biri de Reşat Nuri'dir (Yavuz, 1975). İstanbul'da yoğunlaşan resmi ve sanatsal tiyatrolara dair gözlemleri dışında, Anadolu'daki müfettişlik görevi sırasında yaptığı yolculuklarda sıkça rastladığı tuluat tiyatrolarına dayandırdığı tiyatroya dair görüşlerinde Reşat Nuri'nin yukarıda örnek verdiğimiz edebiyatçılarla hemfikir olduğu görülür. Tuluat tiyatrolarında ve gezici kumpanyalarda oynanan piyeslerin hor görülmemesi gerektiğini savunan Güntekin, birçok kişinin bu oyunları tuluat aktörlerinin kendilerinin uydurduklarını zannettiğini oysa bu oyunların Shakespeare, Moliere ve Chateaubriand gibi isimlere ait klasiklerin uyarlamaları olduğunu kaydettikten sonra şöyle sorar: “Yapısında gizli bir teknik, insan ruhunu bilinmez bir tarafından kavrayan esrarlı bir tesiri olmayan bir eserin otuz kırk sene çocuğu, genci, ihtiyariyle, âlim ve cahiliyle bütün bir cemiyete kendini dinletmesi, zorla kabul ettirmesi akla sığacak bir şey midir?” Bu soruya ikinci bir soru ekleyerek de tuluat tiyatrolarına dair duruşunu ortaya koyar: "Amma 'tuluâtçı' dediğimiz bu insanların elinde bu şaheserlerin çarpık bir iskeletinden, sanatsız bir karikatüründen başka ne kalmış? diyeceksiniz. Bu noktada ben de sizinle beraberim.” (2008: 137) Aynı kitapta yer alan “Tulûat Tiyatroları 111” başlıklı yazısında, tulûat sanatçılarının zor şartlar altında ortaya koydukları sanatı her şeye rağmen değerli bulduğunu ifade eden Güntekin, “Bu tiyatrolara biraz emek ve ehemmiyet verilmiş olsaydı, halka ne güzel şeyler telkin etmek mümkün olurdu.” (2008: 144) diyerek tiyatronun halk eğitimindeki rolüne inancını ortaya koyar.