Sayfa:YENİ TÜRK EDEBİYATINDA BİR KURMACA ÖGESİ OLARAK TİYATRO VE DİĞER SAHNE SANATLARI.pdf/22

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

SN: 2548-0472

2020-15:

Yeni Türk Edebiyatında Bir Kurmaca Ögesi Olarak Tiyatro ve Diğer Sahne Sanatları

mek olmadığına inandırmışlardı kendilerini. Hem de hırsla. Namussuz sayılmak namus'u aşırı bir hırsla mühimsemelerine sebep oluyordu.” (1970: 100-101) Bu kadınların sonuncusu Hatice'yle tutkulu bir aşk yaşayan Nahit, Hatice'nin çıkan dedikodular sonucu intihar etmesi sonucu tiyatrosunu kapatır ve İbiş'e veda eder. Buğra, romanın sonunda Nahit'in kariyerini şu cümlelerle özetler:

“Nahit 'Sürpük Dudu'da eşsizdi. 'Arşın Mal Alan'ı o oynadı diye kimse oynamayı göze alamaz olmuştu. Daha sonraları, ünü dört bucağa yayıldıktan sonra, arada bir 'misafir sanatçı' olarak gittiği Darülbedâyi'de Harpagon oldu. Kaliban oldu. Hastalık Hastası oldu ve bunları kim en güzel oynarsa ondan bir gömlek üstün oynadı. Ama yalnız İbiş'liği benimsedi. Çünkü canı kadar sevdiği seyircisi onu en çok İbiş yüzünden sevmiş, o da İbiş sâyesinde ün yapmış, İbiş yüzünden bir yığın kedicikler edinmişti.” (1970: 262)

Kitabın Hisar Yayınları tarafından yapılan 1970 tarihli ilk baskısının kapağını da süsleyen "mini mini kedi yavruları” veya “kedicikler” (Buğra, 1970: 29, 78) Nahit'in oyuncu olmak hayaliyle evlerinden kaçıp sahnelere sığınan tecrübesiz çocuklara verdiği isimdir: “Sokak kedisi —sanat ana- doğurur ha doğurur, ikicik emzirdikten sonra da kış kıyamet demez, eşiklere bırakıp yeni doğumlara giderdi.” (Buğra, 1970: 78) “Kedi yavruları"yla beraber “sanat ana” istiaresi pek çok tiyatro oyunu bulunan Buğra'nın tiyatro yapmak için ihtiyaç duyulan sanatsal tutkuyu ifade ettiği incelikli bir benzetmedir.

Küçük Oyuncu

Bu bölüm içinde ele alınacak son eser, Pınar Kür'ün “oyunculuk” metaforu üzerinden kurmaca-hayat ilişkisini sorguladığı Küçük Oyuncu romanıdır. Rolüne fazlasıyla giren veya bunu bir kalkan olarak kullanan oyuncuların gerçek hayatta sahnedeki rollerine devam ettiğini gözleyen Semra, kendini sahne arkasının karmaşık ve çıkar çatışmasına dayalı ilişkileri içinde çaresiz hisseder Tiyatronun gerçek hayattaki karşılığı, değeri, bir sanat sayılıp sayılmayacağı gibi konuların tartışıldığı ve Pınar Kür'ün oyunculuk tecrübelerine dayanan bazı dikkat çekici gözlemler sunan roman, yazarın sözcülüğünü üstlenen Özer'in ağzından oyunculuğun bir meslek değil, ancak tutku meselesi olduğunu savunurken tiyatro dünyasının yozlaşmış ilişkilerini, “küçük oyunları"nı (Kür, 1977: 210) gözler önüne serer.