Sayfa:YENİ TÜRK EDEBİYATINDA BİR KURMACA ÖGESİ OLARAK TİYATRO VE DİĞER SAHNE SANATLARI.pdf/20

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfada istinsah sırasında bir sorun oluştu

SN: 2548-0472

2020-15:

Yeni Türk Edebiyatında Bir Kurmaca Ögesi Olarak Tiyatro ve Diğer Sahne Sanatları

yi kaybettiği ve tiyatro hevesinden vazgeçtiği öğrenilir (1995: 124). Bütün mali kaynağını kaybeden kumpanya üyeleri ilk şaşkınlığı üzerlerinden attıktan sonra adeta doğal bir refleksle tuluat yapma kararı alır: “Kumpanya dağılmıştı(r); fakat kabile ayakta duruyordu(r)” (1995: 126).

Güntekin'in dağılmanın ardından gelen yenilgiyi Diyonisosçu bir karnaval havasına (Akçam, 2010: 34-44) dönüştürmeyi, “yeis içinde garip bir neşe” (1995: 126) yaratmayı ustalıkla başardığı romanın bundan sonraki sayfalarında kumpanya geleneksel Türk tiyatrosunun hemen bütün türlerinde performanslar verir. Küçük kamburun aralarına karışmasıyla trupun hüviyeti bir anda değişir. Sanat tiyatrosu, tuluat tiyatrosuna dönüşür. Bu dönüşüm ve romanın ikinci yarısında görülen sıcaklık, Güntekin'in tercihini de ele verir. Süleyman Bey, tiyatronun yeni repertuvarını şöyle anlatır. "Hakkı, hokkabazlık; Kambur maskaralık yapıyor. Hoca, tulûat komedisi. Gittiğimiz yere göre bazen 'Yeni Tiyatro'nun zavallı repertuvarına bile yükseldiğimiz oluyor.” (1995: 171). Trupu ayakta tutmak için her yola başvurulur: “Artık, bunda ne sanat ne izzetinefis, ne de utanacak bir şey görüyoruz. (Pembe Kız)'a benzer bir oyun ile yeni yeni tulûat çıkarıyoruz, eğleniyoruz” (1995; 211). Yolda rastlanan kumpanyalar, her handa, otelde konaklayan oyuncular (örneğin, sadece Van'da dört tiyatronun çalıştığı bilgisi verilir) okura Anadolu'nun bir zamanlar gezici tiyatrolar cenneti olduğunu düşündürür. Halkın eğlence ihtiyacı, tuluat tiyatrolarının büyük fedakârlıklarla ülkenin en ücra köşelerine götürdüğü canlılık ve neşe yazarın tiyatroya duyduğu içten sevgi ve halk aydınlanmasına inançla anlatılır. Yollarda diğer tuluatlarla karşılaşılır, Kürtlerle, Çingenelerle oynanır. Yeni Cumhuriyet'e inanç sık sık tazelenir. Ancak kâh gülerek kâh ağlayarak, sefaletle ve büyük özverilerle geçen iki yılın sonunda, kumpanya bir daha birleşmemek üzere dağılır.

İbiş'in Rüyası

Tarık Buğra'nın Naşit Özcan (Dede)'nin hayatından ilham alarak yazdığı roman, Türk tiyatrosuyla ilgili verdiği bilgiler ve yoğun içeriğiyle belgesel bir özellik taşır. Türk tiyatro tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Naşit Özcan'ın hayatına dayandırdığı anlatımını fragmanlar halinde sunduğunu gördüğümüz Buğra, kronolojik bir çizgi izlemez. Daha önceki örneklerde olduğu gibi, Nahit de (Buğra, yakın, ancak tümüyle aynı olmayan isim tercihini gerçek hayata tümüyle sadık bir biyografi olmadığını belirtmek için seçmiş olmalıdır) ilk heves tiyatroya ilk gez gittiğinde içine düşer: “Sanatçı olmak istiyordu. Şeytan, gece rüyasında