Sayfa:The Transcultural Critic Sabahattin Ali and Beyond.pdf/120

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş
114
Sabahattin Ali
 

mütemâdiyyen hatt-ı müstakim istikâmetinde koştu. Zerre kadar hilâf olmayup bu düzlük dahi cümlemizin ta’accübünü bâdi olmuştur. Sonlarına doğru: “Aman yâ Rabbi! ya sağa, ya sola bir parmak mıkdârı sapalım!” deyü du’âya başlayup en nihayet enfes bir büküntü ile güzel bir istasyona geldik. Peşte’ye muvâsalat olunup bermu’tâd şehir dolaşıldı. Burası da hârikul’âde bir yer olup köprüleri bilhassa mu’azzam şeylerdi. İnsan buraların bir zamanlar yine idâremizde olduğunu tasavvur eyledikçe derununda derin bir hâtıranın sızladığını hisseyliyor. Ertesi sabah erkenden Prag şehr-i şehîrine, ve öğleden sonra da Alman hududunda ilk istasyon olan Dresden’e geldik. Burada gayrı gotik tarzda binalar başlayup kırmızı duvarlı, arduvaz çatılı evler, hep birbirine benzeyen muntazam çam ve kayın ağaçları… Etrafı muntazam rıhtımlı Elbe nehri göründü… Ve ahşam üzeri Berlin dedikleri belde-i nûra dâhil olundu. Evvelki mektuplarımda Berlin ahvâlini bir mıkdâr hikâyet eylediğimiz içün ihtisâr ile bu şehri ta’rîf edecek olur isek: geniş caddelerle büyük meydanları bir yere topla, Berlin şehri meydana gelir, demek münâsib olur; mu’azzam binaları da tabii ilâve eylemelidir… Hele bir mağazası var ki nâmı Wertheim’dır, bir ucundan bakıldıkta öbür ucu görülmez, bir mahalleden kebir bir nesnedir; rivâyât-ı mevsûkaya göre derûnunda 5000 müstahdem mevcûd imiş… Hudâ muhâfaza eyleye! On beş gün mıkdar burada kalup elimizdeki avucumuzdakini bitirince makâm-ı Sefâret bizi merhameten Potsdam şehrine i’zâm eyleyüp: “Çabuk, papağan misâli lisân-ı Alamanı elde edesiz!” deyü tenbîhâtı da nisyân eylemedi. İmdi bir aydır burada ta’allüm-i zebân-ı Cermân ile meşgûlüz. Hudâ muvaffak eyleye!

Der vasf-ı medîne-i Potsdam

Potsdam kelimesi, iştikâkıyyûn-ı zamândan Hayrullah Molla Beyin tefsîri üzere ‘Put’, ‘sedd’, ‘ümm’ kelimelerinden mürekkeb olup, ‘Put’, ma’lûm olduğu üzere kenâ’is-î Küffârda mevcûd Hıristos tasâvîri ile heyâkil makûlesi esnâmdır; ‘sedd’, kapamak, örtmek, setr eylemek; ‘Ümm’, vâlide, burada Meryem Ana mânasınadır. Cümlesi toplu olarak, kübizm üzere, ‘Meryem Vâlide, esnâmı setr eyle!’ demek olur. Bu temennî-i pür ma’nâ elhak müstecâb olup Hudâ-yı lem yezel medîne-i mezkûreyi bir setre-i sefid-i berf ile rûz u şeb setr eylemekte ve bûğ u besâtîn-i mîriyyede mevcûd bilcümle heyâkil dahi örtülmektedir. Ammâ bunun neticesi olan şiddet-i burûdetten bizlerin de bir gün işbu heyâkil misillü incimâd edüp kas katı kesilmeyeceğimiz mü’emmen değildir. Kasaba-i mezkûrenin etrâf ü cevânibini ihâta eden enhâr ile göller tamamiyle buz tutup üzerinde – Hudâ hızf eyleye! – genç Alman kızları ile oğlanları nîm-‘uryan ‘pat bî-nâz’ dedikleri raksı icrâ eylemektedirler. Ve raksın ismine muvâfık olarak ‘pat’ diye yere yuvarlandıkları halde ‘nâz’ etmeyerek kalkup tekrar bir istikâmet-i mechûleye şitâb etmektedirler. Garîbi şu ki: bu acâ’ib raksa bizim rüfekâdan da râgıb olanlar bulunmakta, ve mübtedîliklerinden mütemâdiyyen yuvarlanarak etrâfı kendilerine hande-nisâr eylemektedirler. Derece-i harâret ’ale-l’ekser that es-sıfır on yedi ile on beş arasında