Sayfa:TANRILARDAN PATRONLARA OTORİTENİN GELİŞİMİ.pdf/8

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş
Karamanoğlu, T. (2021). Alınteri Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1): 67-80.

etsin çeşitli anlamlar ile her zaman var olduğunu belirtmektedir. Özgürlük evrensel bir gerçeklik, bireysel bir edimdir.

Otoriteye dair bir başka yaklaşım psikanaliz biliminin kurucusu Freud tarafından ortaya atılmıştır. Freud bireylerin otorite arayışlarının çocukluk dönemlerine dayanan kimi arkaik öğretiler sonucu oluştuğunu savunmaktadır. Ona göre kişi itaat etme ve başkaldırma arasında bir noktadadır. Yaşamın erken dönemlerinde gelişen ebeveyne koşulsuz şartsız itaat etme eğilimi, ilerleyen yaşlarda onun otoritesine başkaldırmaya ancak kişinin ihtiyaç duyması halinde yine yardımına koşmasını ve onu sevmesini sağlamaya evrilir. Kişi ebeveynlerine karşı verdiği bu mücadeleyi toplumsal yaşantısına da aktarır. Kalabalıkların içerisinde neyi, kimi takip edeceğini ve yaşamını nasıl sürdüreceğini kestiremeyen birey, bir parça güvenlik için mutluluğunu takas etmekte ve bir figüre bağlanmayı seçmektedir. Tıpkı çocukluğundaki gibi otoriteye koşulsuz itaat edip, kendisinden daha güçlü bir figürün varlığının getireceği rahatlığın hazzına kendisini bırakmaktadır. Kişilerin mutluluklarından böylesine vazgeçmesi onları zaman içerisinde toplumsal bir çöküntüye götürmektedir. Bu durum ‘kitlelerin psikolojik sefaleti’ olarak birçok toplumda kendisini gösterebilmekte, regresif bir şekilde kitlelerin çocukluklarına dönüşünü simgelemektedir (Freud, 2018: 62-82; Sennett, 2017: 37).

Edebi yazında da hayli yer alan otorite kavramının kitleleri sürüklediği psikolojik sefalete ilişkin Orwell (2014: 141) distopik bir anlatısı olan Hayvan Çiftliği adlı eserinde sömürü sistemine başkaldırıp, kendi üretimlerini ve tüketimlerini kontrol etmek isteyen hayvanların kurdukları yeni düzen içerisinde nasıl yozlaştığı, Napoleon isimli ‘’başkan’’ ya da ‘’patron’’ konumuna gelen domuzun oluşturduğu otoritenin meşruluğunu nasıl elde ettiği ve gücünü nasıl tanrısallaştırdığı anlatmakta, var olan otoritenin sözde meşruluğuna ise "Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir." mottosu ile büyük bir açıklık getirmektedir. Keza benzer şekilde Golding (2012: 247) Sineklerin Tanrısı adlı eserinde bir grup erkek çocuğun ıssız bir adada, hepsinin eşit olduğu konumda birinin nasıl patron haline geldiğini anlatır. Ayrıca Golding çocukları adadan kurtarmaya gelen subayın patron kim sorusuna Ralp isimli çocuğun ‘’patron benim’’ demesi ile de bir grup içerisinde liderin, patronun ya da otoritenin olmazsa olmaz olduğu algısına dikkat çeker. Devletin var olmadığı hallerde bir diğer değişle ‘’doğa durumu’’ halinde bireylerin arkaik öğretileri başat hale gelebilmekte ve herkesin eşit var sayıldığı bir ortamda bir nesne veya duruma dair aitlik oluşturma arzularından doğabilecek çatışma ve korku halinden kurtulmak için bir otoriteye ihtiyaç duyma eğilimi gösterebilmektedirler (Hobbes, 1992: 92; Locke,1997: 192).

TANRILARIN VE PATRONLARIN OTORİTESİ

Tarih insanların sosyalize olma, doğayı ve birbirlerini ıslah etme arzuları ile doludur. İlkel insanlardan modern insanlara, tanrılardan patronlara tarihte zoraki ya da gönüllü itaatkârlar, efendiler ya da otoriteler baş göstermiştir. Bu bölümde kutsal ve meşru otorite figürleri sayılan tanrıların ve patronların otoritelerinden, itaatkârları üzerinde gösterdikleri gücün süreç ve sonuçlarından bahsedilecektir.

Canetti (2006: 283) iktidarın iki unsuru olduğundan bahsetmektedir. Bunlar güç ve hızdır. Ona göre güç otoritenin dar ve kısa uzamda belirli bir hedef ile aksiyona geçmesini içerir. Hız, yakalama ve yok etme süresidir. İktidar ise gücü daha uzun düzleme

yayıp, daha geniş alanlarda gücünü, niyetini, yaşatma ve yok etme arzusunu hızlı bir

[74]