Sayfa:TANRILARDAN PATRONLARA OTORİTENİN GELİŞİMİ.pdf/10

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş
Karamanoğlu, T. (2021). Alınteri Sosyal Bilimler Dergisi, 5(1): 67-80.

Pandora’nın kutusundan çıkanlar gibi kötülük, savaş, kıtlık salacak ve dünyadaki sorunların temeli açgözlülük ve arzularına gem vuramamak olarak bilinecektir (Daniels, 2014: 200-202). Burada da görüldüğü üzere tanrılar gerek diğer tanrıları gerekse yarattıkları insanları cezalandırmaktan, güçlerini göstermekten ve otoritelerini sağlamlaştırmaktan geri durmamaktadır. Tanrıların da insanlar gibi düşünce ve davranışlar sergilemesini ya da sergilediğinin düşünülmesini Spinoza (2011: 274) insanların temelde belirsizlikten kaçma ve korkuyu azaltma arzusundan ötürü kendi zihninde yarattığı tanrı figürüne yine kendi zihinsel repertuarının yettiği ölçüde anlamlar atfettiği belirtmektedir. Bireyler gerek öz deneyimleri gerekse çevresel uyaranlardan aldıkları bilgiler ile oluşturdukları zihin şemalarını insana özgü nitelikler ile şekillendirmektedirler. Dolayısıyla inanç sistemi ne olursa olsun insan dışı varlıklara da insani özellikler atfederek atropomorfik bir eğilim göstermektedirler.

Bu konuya bir de patronlar açısından bakacak olursak durumun mitolojik anlatılardakine benzer şekilde ilerlediğini söylemek yanlış olmaz. Sennett (2017: 71) bu nokta patron otoritesini, paternalistik bir şekilde kendisini gösteren ve işçiler üzerinde psikanalitik bir gerileme ile çocuk baba ilişkisi altında düzenleme amacı güdülen bir otorite noktası olarak tanımlar. Tıpkı bir babanın çocuğundan beklediği gibi patron da işçiden koşulsuz, şartsız itaati ve çalışmayı beklemektedir. Öte yandan, modern kapitalist sistem içerisinde patronların yarattığı özerklik algısı ile otorite figürünün meşrulaştırılmaya çalışılmasından bahsedilmektedir. Patron işçiye belirli bir karar alanı tanımakta ve o alanda sorumluluk almasını sağlamaktadır. İşi yapmak ve yapmamak, işin yerini ve yapılışını belirlemek gibi kimi konularda özerkliğe sahip işçi, zamanla kendisini otoriteye itaat etmeyen ya da otoriteyi tanımayan birisi olarak hissedebilmektedir. Bu durumun perde arkası özerlik sistemi içerisinde otoriteyi tanımamak ya da onu tahtından indirmek değildir. Burada asıl nokta otoritenin her halükârda meşrulaşmasıdır. Kişi ister paternal otoriteye tabii olsun ister özerklik sistemi içerisinde yer alsın her iki koşulda da amaç otoritenin dikkatini çekmek ve onun varlığını sürdürmektir (Sennett, 2017: 140). Böylelikle kişi inancı ya da eylemi ne olursa olsun, neyin ve kimin iktidar alanı içerisinde bulunursa bulunsun mevcut duruma uyum sağlama eğilimi sergiler ve otoriteyi meşrulaştırır. Öyle ki, bireylerin bu eğilimi otoriteler tarafınca da gözlenen ve kimi koşullarda gücü sergilemek ya da elinde tutmak adına kullanılan bir hal almaktadır.

Gerek dini gerek siyasi gerek ise ekonomik çerçevede otorite figürleri uyguladıkları farklı metotlar ile mevcut konumları meşrulaştırmakta ve sağlamlaştırmaktadır. Greenberg, Pyszczynski ve Solomon (1986) tarafından ortaya atılan, insanların kendilerini ve toplumu anlamlandırma sürecini ölüm korkusu temelinde arayan “Dehşet Yönetimi Kuramı” (Terror Management Theory) kişi neden itaat eder sorusuna açıklama getirmeye çalışan kuramlardandır. Özellikle toplum belleğinde yer eden ve insanları ölüm korkusu ile yüzleştiren olaylarda bireylerin zoraki olarak algıladığı otoriteleri bile meşrulaştırma eğiliminde olduğu görülmüştür (Pyszczynski, 2004: 839; Cohen vd., 2004: 850). Çalışma yaşamında da bireylerin yaşamlarını idame ettirmelerine olanak sağlayan işlerini kaybetmemek adına işini sevme ve onlara bu işi sunan kişilere karşı minnet duyma eğilimlerinin dehşet yönetimi ile ilişkili olabileceği bildirilmektedir (McCabe ve Daly, 2018: 756). Jonas ve arkadaşları (2011: 2858) gerçekleştirdikleri bir

çalışmada dehşet yönetimi yüksek çalışanların kurumu olumsuz değerlendiren söylemlere karşı olumsuz tutumları varken olumlu söylemlere karşı daha ılımlı bir yaklaşım

[76]