Vükelâsı kendisine Tanrı gibi tapsınlar,
Emredince Peygamberin merkadini satsınlar,
Beytullah’a mancınıkla ağır taşlar atsınlar;
Her bir zulmü, fenalığı irkilmeden yapsınlar!...
Şu zavallı millet için Meşrutiyet cinayet...
Adaleti düşünen baş ezilir.
Müsavatı söyleyen dil kesilir;
Hürriyetle çırpınan kalp haindir.
Edebiyat, ilim, sanat, tarih, hukuk hep yasak;
Memlekete yeni talih verecekler kör, çolak...
Onun için hamiyet,
Vatan aşkı, millet sözü, bir makale, bir şiir
Bağışlanmaz suçlardır ki, bu uğurda her gence
Vahşileri utandıran türlü türlü işkence:
Zindanlarda bu mazluma zincirler.
Biçareye kızdırılmış demirler.
Biçareye soğuk sular, tomruklar.
Murdar sözler, yumruklar;
Biçareye Marmara’da kanlı kanlı ölümler;
Biçareye hiç bir yerde yapılmayan zulümler!...
İşte size taşralar ki, her bucağı bir harabe, bir mezar!
Köylerinde iniltili kulübeler, örümcekli boş hanlar.
Dağlarında dönmez olmuş değirmenler; soygun vermiş kervanlar;
Her yerinde yangın, yağma, zulüm var.
Abdülhamit istiyor ki: Vatan için silâhlanan askerler.
Herkes gibi rahat ömür sürmek için doğmuş olan rençperler...
Kendisinin hayvanlaşmış birer miskin esirleri olsunlar.
Duvarlarda paslı kalan oraklar,
Alevleri gür parlayan ocaklar,
İşsiz, güçsüz, çırılçıplak bir millet,
Şu harabe memleket...
Birçok doymaz tamahlara milyonları bulsunlar.
Sayfa:Türk Sazı.pdf/51
Görünüm
Bu sayfa istinsah edilmiş
78