Ey hakanım! Sen gençliğin en ateşli zamanında
Erliğinle tanıtmıştın;
Konya Selçuk Devletinin sana gelen fermanında
O bahadır baban gibi: «Emir» diye anılmıştın.
Bahtı kör mum gibi yanan bu devletin her ümidi
Senin, sönük kıvılcımı güneş yapan elindeydi.
Senin oğlun, büyük ruhlu Gazi Orhan
Dağı, taşı titretici bir rüzgârdı;
Turgut Alp’in, Karateke'n, Akçakoca'n
Bir sert deniz üstündeki dalgalardı.
Sen, dünyada hiç bir şeyden gözü yılmaz oymağınla
Düşmanları o sararmış otlar gibi biçtin, kestin;
Hiç bir vakit gökten yere alçalmayan sancağınla
Burçtan burca bir kırmızı bulut gibi koştun, gezdin.
Sana karşı hendek, kaya, kılıç, kalkan, kale, pusu,
Açlık, soğuk, ölüm, mezar... hepsi boştu.
Sen o zaman diyordun ki:
«Ben Oğuz Han neslindenim;
Bana yurdun üstündeki
Herkes Tanrı emaneti...
Ben burada her bir ferdi
Mesut etmek isteyenim.
Onun için her bucağa mahkemeler kurmaktayım;
Âdil Dursun Fakih'lerle zulme karşı durmaktayım.
Gelin ey siz, kayserlerin mazlumları!
Gelin ey siz, tekfurların kurbanları!
Gelin ey siz, kara bahtın mahkûmları!
Gelin ey siz, Şarkın yetim kalanları!
.
Gelin ey siz, ben sizlere bir çobanım;
Sizi candan koruyanım.
143