Sayfa:Osman Kavala Başvurusu.pdf/76

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

Başvuru Numarası : 2018/1073
Karar Tarihi : 22/5/2019

10. Başvurana yöneltilen suçlamanın olağanüstü hal döneminde işlenen eylemlere ilişkin olmadığı görülmektedir. Ancak tutuklama tedbirine böyle bir dönemde başvurulmuştur. Buna karşın Mahkememizin bir kararında da belirtildiği üzere bireylerin özgürlüğüne yapılan müdahalenin keyfi olmamasını güvence altına alan özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin anayasal koruma, olağanüstü yönetim usullerinin geçerli olduğu dönemlerde dahi geçerlidir (Aydın Yavuz ve diğ. Par. 47). Başka bir anlatımla, bu dönemlerde de tutuklamanın hukukiliği için kuvvetli belirti — somut delil şartı geçerlidir. Bu anlamda tutuklama kararı ile itirazı reddeden kararlarda başvuranın işlediği iddia edilen suçlara yönelik olarak kuvvetli belirti bulunduğuna ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe yer almamaktadır. Dolayısıyla bu şartlardaki bir tutuklamanın AY'nın 15. maddesi yönünden “durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir? olduğu söylenemez.

11. Bunlardan ayrıca, tutuklama kararına konu suçlara ilişkin kuvvetli belirtinin bulunduğu bir an için kabul edilse dahi, bu kez tutuklamanın ölçülülüğünün değerlendirilmesi gerekmektedir. Mahkememiz gerekçeli kararında yapılan ölçülülük değerlendirmesinde isnat edilen suçun niteliği ve ceza miktarına atıf yapılmıştır (par. 75). Buna karşın bir suçun CMK'nın 100/3. maddesinde sayılanlardan olması, o suçu aynı Kanunun 101. maddesinin 2. fıkrasının (c) bendindeki ölçülülük değerlendirmesinden muaf kılmamaktadır. Hatta tutuklama isteminde bulunan C. Savcısı yönünden de istem yazısında ölçülülük değerlendirilmesi zorunluluğu bulunmaktadır (CMK 101/1). Dolayısıyla bizzat kanun ve Anayasa hükümleri tüm suçlar bakımından ölçülülük incelemesi zorunluluğunu getirmektedir.

12. Ölçülülük açısından bakıldığında, dosyadan anlaşıldığı üzere Gezi eylemlerinin sona erdiği 2013 yılında başvurucu hakkında aynı içerikte soruşturma başlatılmasına ve başvurucunun bu eylemlere olan ilgisini gösteren, tutuklama kararına dayanak yapılan olguların çoğu o tarihlerde de biliniyor olmasına karşın böyle bir tedbire başvurulmamıştır. Bilindiği üzere tutuklama tedbiriyle ulaşılmak istenen üstün kamusal yarar, delillerin karartılmasını önleme ve kaçma şüphesi ve dolayısıyla yargılamanın selametini güvenceye alma noktasındadır. Bu bağlamda tutuklama kararında; eylemlerden ve soruşturma tarihinden dört yıl sonra tutuklama tedbirine başvurmaya hangi kamusal yarar gereği ihtiyaç duyulduğu ve buna ihtiyaç varsa dahi daha hafif tedbirler (tutuksuz yargılanma ya da örneğin CMK 109 gereği yurt dışına çıkmama, belli bir yerleşim bölgesini terk etmeme veya konutu terk etmeme gibi adli kontrol tedbirleri) yerine tutuklama gibi ağır bir tedbire başvurma zorunluluğunu doğuran üstün toplumsal yararın neler olduğuna ilişkin ilgili ve yeterli gerekçe gösterilmediği görülmektedir.

13. Açıklanan nedenler karşısında tutuklamanın hukuki olmadığı ve başvurucunun özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği görüşündeyim.

Başkanvekili

Hasan Tahsin GÖKCAN

76