Sayfa:Osman Kavala Başvurusu.pdf/75

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

Başvuru Numarası : 2018/1073
Karar Tarihi : 22/5/2019

5. Atıl suçların olgusal temeli olarak gösterilen Gezi Parkı eylemleri İstanbul Taksim Meydanı yakınındaki şehir parkında Belediye tarafından yapılan düzenlemeleri protesto amacıyla 27 Mayıs 2013 tarihinde başlamış ve zaman içerisinde yurt çapına yayılmıştır. Türkiye İnsan Hakları Kurumu tarafından Ekim 20014'te yayımlanan raporda Bakanlık verilerinden aktarılan bilgilere göre; yurt çapında üç milyon altıyüzbini aşkın kişinin katıldığı eylemlerde toplamda 5.532 etkinlik (gösteri yürüyüşü) yapılmıştır. Bu durumda gezi eylemlerinin niteliğinin ortaya konulması gerekmektedir.

6. Öncelikle belirtmek gerekir ki anılan raporda ifade edildiği gibi kolluk tarafından yurt çapındaki 5.532 gösteri yürüyüşünden yalnızca 164'üne müdahalede bulunulmuştur (Bkz. gerekçeli karar, par.9/iv). Gezi eylemlerine katılanlara yapılan polis müdahalesi sırasında aşırı güç kullanılması nedeniyle yaralananların şikayetleri üzerine ilgili polis memurları ceza mahkemelerince yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Bu konuda yapılan başvurularda da AYM görevliler hakkında etkili kovuşturma yapıldığını tespit ettiğinde hak ihlali olmadığına, kovuşturmanın ve hükmedilen cezaların etkisizliği durumunda barışçıl gösteriye katılan göstericilere gereksiz ya da ölçüsüz şiddet kullanılması nedeniyle insan haklarıyla bağdaşmayan muamele veya eziyet yasağın ihlal edildiğine karar vermiştir. Örneğin bkz. AYM Özge Özgürengin, B.No: 2014/5218, 19.4.2018, par. 62-69; 106-109; AYM Ali Orak ve İrfan Gül, B. No: 2014/10626, 18.4.2018.

7. Görüldüğü üzere Gezi eylemlerine karşı hükümetin ve yerel mahkemelerin tepkisi; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında fakat izinsiz eylemler olduğuna yöneliktir. Hiçbir mahkeme kararı veya idari bir işlemde bu eylemlerin anayasal düzene veya Hükümete karşı bir “kalkışma” şeklinde nitelendiğine rastlanamamaktadır. AİHM ve AYM kararlarında da belirtildiği üzere şiddete çağrı ve saldırı içermediği sürece, yasal prosedüre uyulmasa dahi bu tür eylemler ifade özgürlüğünün özel bir biçimi niteliğindeki barışçıl toplantı ve gösteri hakkı (AY m. 34) kapsamında kalmaktadır. Benzeri geçmiş yıllarda da görülen eylemlerde olduğu gibi kolluğun dağılın çağrısına direnenler olmuş ve haklarında 2911 sayılı Kanuna aykırılık nedeniyle işlem yapılmış ise de eylemcilere karşı anayasal düzeni değiştirmeye veya Hükümeti ortadan kaldırmaya kalkışma nedeniyle bir suçlamada bulunulmamıştır. Hatta toplulukların dağıtılması sırasında aşırı ve orantısız güç kullanan kolluk görevlileri yargılanmış ve mahkemeler tarafından cezalandırılmıştır.

8. Tutuklama kararında ve sonraki süreçte iddia makamı ve hakim kararlarında dayanılan kimi deliller başvurucunun gezi eylemlerini desteklemiş olabileceğine işaret etmektedir. Eğer Gezi eylemleri anayasal düzeni veya Hükümeti yıkmayı hedef alan, cebir ve şiddetle amaca matuf “elverişli ve vahim araç suçların işlendiği” eylemler olsaydı, söz konusu delillerin kuvvetli suç şüphesi anlamına geldiğinde bir tartışma olmazdı. Dolayısıyla Gezi eylemlerine destek olmaya ilişkin delillerin, TCK'nın 309 ve 312. maddelerindeki suçların varlığına işaret edemeyeceği açıktır.

9. Diğer bir ifadeyle, elverişli cebir ve şiddet araçlarıyla anayasal düzene veya Hükümete yönelik bir kalkışmayı hedefleyen vahim araç suçlar işlenmediği sürece, yasal prosedürlere uyulmadan icra edilse dahi toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme eylemlerinin, Kanunun 309 ve 312. maddelerindeki “cebir ve tehdit unsurlarını taşıması zorunlu olan suçların dayanağı olgular olarak gösterilmesinin hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle olgusal olarak söz konusu suç tiplerinin unsurlarını oluşturma bakımından elverişli olmadığı açık olan gösteri eylemlerini başvurucunun desteklediğine ilişkin delillerin isnat edilen suçlarla anlamlı ve mantıksal bir bağının olduğu söylenemez.

75