64
Annem 17 yaşındayken...
Ben 17 yaşındayken hep yurtdışına gitmek isterdim.
kez bıçaklayabilir; ama sonra ben ona karşı mücadele edebilirim ve belki de ben kazanırım. Ama önce konuşmayı deneyeceğim," diye düşündüm. İyi bir Fransızca ve iyi ifadelerle ona şunları söyledim: "Bak Mustafa, sen daha gençsin, Hollandalıları eğitimli olduğunu, özellikle otostop yapan öğrencilerin ülkeden ayrılmadan önce nereye, ne zaman, ne şekilde gittiklerini bildirdiklerini bilmiyor musun? Annababa'da beni bekliyorlar. Orada bir Fransız Fahri Konsolosu var, eğer birkaç saat içinde oraya varamazsam alarm başlayacak ve sizin sevgili cumhuriyetinizin polis ve askerlerine haber verilecek. Seni bulacaklar ve bir hücrede çürüyeceksin."
“O fahri konsolosun adı ne?" diye şüpheyle sordu. Ben hemen cevap vermeliydim, yoksa daha da şüphelenecekti ve sadece bir Fransız isim aklıma geldi ve hemen "Francois Marie Voltaire" dedim. Eğitimsiz olduğu için, 18. yüzyılın ünlü Fransız yazarı ve filozofunu tanımadı. Mustafa bana kulak verdi, inandı. Hayattaki hiçbir şey tesadüf değildir. Bu sözümden sonra ikinci, üçüncü vitesle, hızla Annababa'ya gittik ve kente girerken bana, "Hangi otele gidiyorsun, fahri konsolosun evi nerede, nerede ineceksin?" diye sordu. Ben de, "İlk önce en yakın polis karakoluna gitmek istiyorum," dedim. Arabayı durdurdu ve bana "Çık dışarı!" dedi. Teşekkür ederek sırt çantamla yol kenarında indim. Beni bu zor durumdan Fransızcam kurtarmıştı.
Ben sanatla çok ilgilendim ve hem babam hem de annem bu konuda beni yüreklendirdi. Fakat sanat çevresini hiç sevemedim. Sanatı okulda öğrenmenin mantıklı olmadığını düşünürüm. Akademik sanat bana hep ters geldi ve ben sanatı hobi olarak kabul ettim.
Apeldoorn'da, bizim evin yakınında “Berg en Bosch" adında büyük bir park alanı vardı. 2 bin 500 dekar olan bu alan 1934 yılında belediye tarafından iş alanı yaratmak amacıyla finanse edilmiş ve belediye, Belçikalı zengin odun tüccarı Baron J.C.Wils'ten satın almıştı. Apeldoorn halkı ona “Baron" diyordu ama o gerçek bir blaron değildi. Yer mükemmeldi. Çünkü bu alan aynı zamanda Hollanda Kraliyet ailesinin Apeldoorn'daki saray bahçesinin su kaynağıydı. Binlerce işsiz adam tamamen suni tepeler, göller, kanallar, ahşaptan bir kule ve köşkler yaptılar; çok çeşitli ağaçlar ve bitki türleriyle tüm parkı doldurdular. İki yıl boyunca bin kişi ve onların aileleri buradaki çalışmalardan dolayı maaş aldı ve Apeldoorn'daki en fa-