İçeriğe atla

Sayfa:Carel Zwollo.pdf/63

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

61

yurtdışına gitmek isterseniz, pasaport kontrolünde polis arkadaşlar adınızı kara listede görüp, sizi durduracaklar ve Avustralya, Amerika ve Kanada'ya gitmenize izin vermeyecekler," demişti. O dönemde (1960-70) Hollanda'dan adı anılan ülkelere göç oluyordu. Eve dönünce annem ve babam moralimin bozuk olduğunu farkettiler. Onlara sebebini anlattığımda çok gülmüşlerdi. Annem, "Çok iyi olmuş, kim o ülkelere gitmek ister ki! Avustralya, Amerika ve Kanada materyalist ülkeler. Orada paradan başka bir şey yok. Sen bu olaya kafanı takma!" demiş ve babam da, "Dünya büyük. Apeldoom polisi çok dar düşünüyor, o ülkelerde Hollanda'dan bin kat daha çok ağaç var. Belki de polis raporunu okuyunca, iyi bir oduncu diye, seni memnuniyetle o ülkelere alırlar," demişti.

Tropikal bölgeden gelen çocuklar büyüklerden ilk görev olarak evin etrafındaki ağaçları ve otları kesmeleri gerektiğini öğreniyorlar. Çünkü oralarda çok tehlikeli yılanlar ve her tür küçük zehirli hayvanlar yaşıyor. Biz Apeldoorn'da farklı bir ülkedeymişiz gibi yaşardık.

Bu sosyo-kültürel farklılık bizi her zaman etkiledi, tabii ben üçüncü kuşak sömürge çocuklarından birisiyim. Bir gün öğretmen beni yakaladı. Bir ağaçtaki kuş yuvasından dört tane ufak alakarga yumurtası çalıp, arkadaşlarımla birlikte yeraltındaki sığınağımızda pişirip yemiştik. Fakat bir çocuk hainlik yapıp bu durumu öğretmene gammazlamıştı. Annem bu olay karşısında, "Hiç önemli değil. Alakarga kuşunun kendisi de yaramazdır. O da kendisinden küçük kuşların yumurtalarını çalıyor. Dört yumurtadan bir şey olmaz. Tadı nasıldı?" şeklinde bir tepki göstermişti.

Ağabeyim okuldaki en güçlü çocuktu. Boyu 1.75, çok uzun değildi; ama korkusuzdu ve saldırgandı. Çocuklar onun için, “yamyam bir Papualı gibi" derlerdi. O günlerde Apeldoorn İlkokulu (1958) çok muhafazakârdı. Apeldoorn'da Protestan öğretilerin etkileri çok rahat görülebiliyordu. Ablam bir gün okula pembe-kırmızı bir pantolonla gittiği için bazı çocuklar ona bundan dolayı taş atmışlardı. Ağabeyim ve ben de onu korumaya çalışmıştık. Öğretmen ise ona, “Pijamayla okula gelemezsin. Ayrıca, pembe ve kırmızı orospuların renkleri ve pantolonu, sadece erkekler giyer," diyerek eve göndermişti. Ablam okula pantolon giyerek giden tek kız öğrenciydi. Annem

---

Apeldoorn'daki evimizin önündeyim, 1970. Aynı sokakta (Valkenberglaan) sarayın baş orman korucusunun villası vardı. O adamı tanıyorduk. çünkü annem heykel yapmak için, örnek olarak ormancılardan yabani domuz fotoğrafı istemişti. Onlar da seve seve domuz fotoğrafı çekip, vermişlerdi. Sonra da sonucu görmek için atölyeye gelmişlerdi.