60
ler olan beyaz bir Bentley ile Delf kentine götürülmüştü ve “oranje kraliçe” orada aile mezarlığına defnedilmişti. O gün, Apeldoorn halkının tılsımı bozuldu. Bir kraliçe daha ölmüştü, Hollanda küçüldü; Wilhelmina Güney Afrika’yı kaybetti, sonra onun kızı Juliana Endonezya Savaşı’nı kaybetti ve onun kızı Beatrix, Surinam ve Karayip adalarını serbest bırakmak durumunda kaldı.
Annem her zaman, “Dişlerine iyi bak, eğer dişlerin çürük olursa sevgilini nasıl öpeceksin?” derdi. Babam her zaman, “Ağzını tut, başkalarını dinle, sen ne kadar konuşursan karşındaki senden o kadar faydalanır, ne kadar dikkatli dinlersen başka kişilerden o kadar öğrenebilirsin” derdi.
Kraliyet ailesi tarafından yaptırılan bu lisede okudum, Apeldoorn, 2013.
Evimizin arsasında iki tane otuz metre yüksekliğinde Oregon Çam Ağacı vardı ve bunlardan birinde bir sincap ailesi yaşardı. Bizim bahçeye her tür kuş gelirdi, özellikle güvercin ve karatavuk. Karatavuğun sesi hâlâ kulağımdadır. Annem bize, “Karatavuğa saygı göstermelisiniz; çünkü o kuş fakir kişilerin bülbülü ve fakir insanların halk müziği. Onlar bu tür müzikle mutlu oluyorlar, her insan Beethoven sonatı sevmez,” demişti. Bu sözünü çok iyi anladık. Apeldoorn şehrinde en az 70 sokak için avcılıkla ilgili, ağaç veya kraliyet ailesinden isimler kullanılır.
19. yüzyılda bir prens Apeldoorn’a özel bir ormancılık meslek okulu açmıştı. Dersler sadece ormanlar ve içinde yaşayan hayvanlar üzerineydi. Prens Hendrik von Mecklenbourg-Schwering, kraliçenin kocası, Apeldoorn’da özel bir lise yaptırdı ve biz orada okuduk. Okuldaki en iyi dostum olan Hans van Eenennaam’ın babası, sarayın yanındaki “De Keizerskroon” (imparator tacı) adlı bir otele sahipti. Otelde sebze, meyve, çiçek ve mantar yetiştirmek için büyük bahçeler vardı. Biz hem hotelde hem de çevresinde oynardık.
Tropikal bir ülkeden gelmiştik, daha doğrusu çocukken yerli Hollandalılara biraz farklı bakardık. Apeldoorn’da Endonezya’dan gelen arkadaşlar bulduk ve onlarla birlikteyken kendimizi daha rahat hissediyorduk. Hollandalı çocuklar biraz korkak, biraz daha Protestan, dinci ve kuralcı gibi görünürlerdi. Biz onlardan daha yaramazdık. Çocukken hep ormanda oynardık, çukurlar kazıp, ağaçları keserdik, yasaktı ama yapardık. Yer altındaki gizli yerlerimizde “yaramaz planlar”ımız vardı.
Bir gün polis bizi yakaladı, karakolda tutanak tuttu ve bize, “Siz çocukların doğum yeri Papua Yeni Gine ve kafatasları yerine ağaçları kesmek istiyorsunuz; ama burası Hollanda, biz ağaçları dikiyoruz, kesmiyoruz,” dedi. Bizim moralimiz çok bozuldu. Çünkü polis bize, “Sizin adınızı ve soyadınızı kaydettik. Eğer 18 yaşından sonra