Derviş olub şalvar giyeyim dersen
Gâhî giyüb gâhî atmalı değil
Lâden bağçesinde gonca gül olmaz
Kâmil ile yoldaş olan yorulmaz
İki mahlûk vardır Hak’ka kul olmaz
Mağrurluk kibirlik etmeli değil
Mağrurlar orada olurlar yalan
Kibr imiş yorulub yollarda kalan
Eğer yolcu isen köprüyü dolan
Gözgöre çamura batmalı değil
Koyun kuzusuna nasıl meledi
Öküzün kulağın kimler enedi
Garib bülbül gül dalında tünedi
Her çalı başında ötmeli değil
Şah Hatâyî İmam Ca’fer muhbiri
Hak’kın yârânıdır Veyselkarânî
Hak’kın haznesinden gelen güheri
Müşter-i olmayana satmalı değil
Bir kandilden bir kandile atıldım
Türab olub yer yüzüne saçıldım[1]
Bir zaman Hak idim Hak ile kaldım[2]
Gönlüme od düştü yandım da geldim[3]
Ezelden evveli[4] biz Hak’kı bildik
Hak’dan nidâ geldi Hak’ka Hak dedik
Kırklar meydanında yunduk pâk olduk
İstemem tahâret[5] yundum da geldim