— İşte bu Apukuryayı da eski zamanlarda o icat etmiş!...
— Ne millettenmiş bu?
— Dedik a... Grikoz be, Rumyoz be!
— Ulan sakın, senin bu söylediğin Epikür olmasın!...
— Hay kaynananın canına rahmet! Ta kendisi... Biz deriz ona Apukur, siz dersiniz Apikur!
— Ulan Etem, sen bunları nereden biliyorsun?
— Size o gün bizim çadırlar yanında da deyivermiştim ya, benim bilmediğim bu dünyada beş vakit namaz...
— Doğru söyle Etem, sen bu Epikür'ü... sonra birini daha söyledin ne idi onun adı?
— Çaçaron...
— O da Çiçeron olacak... Bunları kimden öğrendin bakalım?...
— Benim babam yaman bir adam idi. Ondan öğrendim...
— Babanın okuması, yazması var mıydı?
— Babam okur idi birkaç dilden, em de su gibi...
— Neci idi senin baban?
— Bırağ onu şinci, karıştırma o eski bohçaları. Zere ki karıştırırsan, alt tarafı korkarım capanoğlu çıkar!...
— Bir şey çıkmaz be, korkma, söyle bakayım, baban ne iş yapardı senin?...
— Temin nasıl bildin anamın falcı olduğunu, elbette ki bilirsin babamın da neci olduğunu...
— Baban da ya ayıcı idi, ya kuklacı!...
— Onu sen affedersin küçük beyim!
— Öyle ise sen söyle, neci olduğunu!...