— Anladım ama, bunlara sebep ne?
— Ben işte o kadar söylüyorum sana, canımın içi İrfan Beyciğim!...
— Canım, iyi ama, meselenin aslı nedir? Ben de öğreneyim de ona göre davranayım...
Bana bu lakırdıyı kapıda usul usul söyleyen Râna sordu:
— Annen içeride mi?
— Annem, arka odada... henüz uyuyor!
— Feridun, Emine'yi senden kıskanıyor!
— Hangi Feridun?
— Hani canım, geçen yaz, bir gece Reha Bey falan filan harmancılarla birlikte Kazıklı'da eğlenirken Reha Beyle beraber oraya uzunca boylu, zayıftan bir delikanlı gelmişti...
— Ha, ha, ha!... Evet, evet, evet tamam... o delikanlı o akşam yarım saat kadar sessiz sedasız bizim yanımızda oturduktan sonra ben o gece bir daha yanımızda görmemiştim, o ne olmuştu, o gece?
— Emine'yi sizden fena helde kıskandığı gibi, siz o gece Emine'yi tokatlayınca o, buna fena içerlemiş ve onun için yarım saat kadar mecliste somurtarak oturmuş, sonra büsbütün sinirlenip size çaktırmadan oradan savuşmuştu.
— O gece onun oradan savuştuğundan Reha Beyin haberi var mıydı?
— Reha Beyin de vardı, Benli Lâtif'in de, mühendis İzzet'in de...
— Yaaa?...
— Hatta, siz bir aralık o gece sarhoş narasına koştuğunuz zaman onlar, kendi aralarında, «Aman,
Feridun'un savuştuğu çok iyi oldu. Çünkü fazla