Sayfa:Çingeneler - Bilgi Yayınevi 1972.pdf/262

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

Bu sefer, garsona döndü:

— Garson, beye bir sandalye ile bir düble daha getir!

— Yok, ben oturamam, ben geç kaldım, gideceğim!

— Nereye geç kaldınız? Çingene çadırlarına mı?

— Hangi çingene çadırlarına?

— Kendi çadırlarınıza... Siz İstanbul çeribaşısı değil misiniz?!...

— Hayır... Pek benzerim yok ama, nasılsa benzettiniz! Şimdiki çeribaşı, Bakırköy'de Hazinedar çiftliğinde oturur, adı Arif ağadır!

— O, göçebelerin çeribaşısı!

— Ya siz, hangisini söylüyorsunuz?

— Ben, Sulukule'dekilerinkini söylüyorum.

— Rica ederim, alayı bırakın da isminizi söyleyin!

Oğlan yine kızıp yumruğunu masaya vurarak,

— Bana bak, arkadaş -dedi-, erkeksen çök şuraya, erkekçe konuşalım seninle!

— Tabii, erkeğim canım, görmüyor musun başımdaki fesi, dudağımdaki ter bıyıkları!

— Bak, ben peşin söyleyeyim, alaya hiç gelemem... Ben adamla erkekçe konuşurum, bana kancıkça numaralar yapma!

Bu son söz, pek ağrıma gitti. Hemen garsonun getirmiş olduğu sandalyeye çöktüm; sağ yumruğumu çenemin altına destek yaparak,

— Ağzından çıkanı kulağın işitsin -dedim -, yok yere böyle ağzını bozacağına, maksadını söyle, sana cevabını vereyim!...

O, tekrar söze başlarken, kadın,

264