şeyler söyleyip bana gönderdiler. Garson geldi, ellerini masaya dayayarak,
— Onu içmezse, biz de bu üç kadehi yere dökeriz, diyorlar... —dedi.
Kadehi elime alarak ayağa kalktım, yine başımı öne eğerek,
— Şerefinize efendim! -deyip onu da yuvarladım ve uzunca boylu ile nerede tanıştığımızı sormak için masalarına doğru yürüdüm. Yanlarına gelince uzunca boylu, önündeki dolu kadehi eline alarak,
— Bu -dedi-, aslan sütüdür, bu erkek içkisidir, bunu erkekler içer!
Pek bir şey anlamadım, gülerek,
— Tabii-dedim-, erkekler içtiği için biz de ondan içiyoruz işte... Kadın olsaydık, madam gibi bira içerdik!
— Mademki öyledir, buraya biz geldik diye öyle iki kadehle savuşmak olmaz. Erkek olan oturur buraya, bizimle birlikte sonuna kadar içer!
— İyi ama, ben sizden önce de birkaç tane içtim!
— Biz de buraya gelmeden önce başka yerde yedişer düble çektik de buraya öyle geldik!...
— Neyse, şimdilik bana müsaade edin de başka vakit yine içeriz... Lâkin, affedersiniz, biz sizinle nereden tanışıyoruz?
— Erkek meclisinde oturup bizimle biraz daha içerseniz nereden tanıştığımızı anlarsınız!
— Canım, erkeği, kadını bırakın şimdi, nedir maksadınız? Bana onu söyleyin!
— Bilmemezlikten geliyorsun, değil mi şimdi?
— Ne bilmezliği yahu? Benim bir şey bildiğim yok; neyse dilinizin altındaki söyleyin de öğrenelim!