birbirine kaynamalı... Yoksam, siz kerizci, biz harmancı, yok bilmem öteki ıskaracı, beriki sepetçi, tarakçı, değirmenci diye düşersek karşılıklı zırıltıya, hırıltıya, marazaya... kaçar o zaman bu yaşamanın keyfi! Ha güreyim seni, benim adı yedi belâ, gözleri şehlâ, civan kızım, Etem ağa şişirsin tulumu, bulaşsın koca oğlanı zıplatmaya,... sen de başlayasın onunla birlikte tefi tıngırdatmaya...
— Ha başlıyoruz!
Emine, gülmekten katılarak,
— Ah anacığım, bir yaşıma daha girdim. Dünyada her şey aklıma gelirdi de, tefle ayı oynatmak gelmezdi.
— Öğren onu da, bulunsun çantanda!...
— Şinci çadırda minik şoparlar uyutmakta olan bizim karı görmesin seni bu kılıkta karşımda...
Emine,
— Görse ne olur?
— Ne olacak, kıskanır seni benden, alır eline şunun şurasında bir süpürge sapı...
Emine,
— Aman, o fena!
— Ama, korkma sen, sana yapmaz bir şeycik, bana çalar sopayı!
Orta yaşlı kadın,
— De Etem, bırağ gevezeliği gayri, bulaş marefetine!
Etem, son bir öksürükten sonra koltuğundaki sopa ile ayının sırtını okşayarak tulumla şu şarkıyı tutturdu: