Çocuk, ters yüzüne seğirtti ve Reha Bey bana,
— Galiba -dedi-, sizinkiler tepsi ile bize bir hediye yapmış olmalılar!
Emine atıldı:
— Kendilerinin olsun onların börekleri... Onların börekleri de, baklavaları da kendi telve suratlarına benzer,
Reha Bey,
— Yoo Emine, haltetme, onların içinde güzellikte, cilvede sana taş çıkaracaklar var!...
Emine, surat asarak,
— Varsa, onları getirin buraya, onları toplayın başınıza, bizi ne getirdiniz boş yere buralara kadar?
— Onları da getiririz, ne var? Oturur yanyana, kardeş kardeş muhabbet edersiniz!
— Allah etmeye, Allah göstermeye... Onlarla kardeş kardeş siz oturun muhabbet edin!
— Kız, onlar size ne yaptı ki, bu kadar kızıyorsun? Siz hep bir soydan gelme, hep bir babanın evlâdı değil misiniz?
— Affedersin sen onu, Reha Bey, biz cerbeced İstanbulluyuz... Onlar yabani birer göçebe...
Reha Bey, manalı manalı yüzüme bakarak,
— Ne yapacağız şimdi? Bunlar, sizinkilerden hoşlanmıyor?
Emine, daha fena bir kızgınlıkla,
— Hem niçin, İrfan Beye, ikide bir, onlar için, sizinkiler, diyorsun; İrfan Beyin onlarla ne girdisi çıktısı varmış bakayım?
Şimdi mesele fena çatallaşıyordu. Çakır Emine, harmancı kadın ve kızların daha yüzlerini görmeden bu kadar köpürürse, ya onlardan biri buraya gelince