bir dul kadınla evleniyor ve o kadıncıktan da ben dünyaya geliyorum...
— O halde yine çingene oğlu çingene sayılırsın!
— Yağma yok... Zere tarladan bir şey çıkmaz. Tarlaya soğan, sarmısak, fasul, arpa, yulaf, ne atarsan onu alırsın!
— O başka... Sen süt besüt çingene değilim diyorsun; sonra çingene ananın sütü ile büyüyorsun!
— Yok... hâşa!
— Nasıl hâşa?
— Anam beni enciklediği (doğurduğu) zaman zavallı hasta düşmüş, sütü çekilmiş, beni hiç emzirmemiş...
— Ya kim emzirmiş seni, yoksa sana hususi bir sütnine mi tutmuşlar?
— Hay yaşayasın bizim Gülizar gibi temiz kızla birlikte, çomarlaşıncaya kadar!!... Bana bulmuşlar, o zaman kusursuz bir sütnine!.
—O sütnine çingene değil miymiş?
— Abe insanın çingenesi olur ama, hâşa huzurdan hiç eşeğin çingenesi olur mu?
— Ne eşeği?
— Bizim sütnine eşekmiş be! Ne vakit ben anamın karnından bu daracık dünyaya gelinces, rahmetli anacığım hastalanıp sütü kesilmiş... O zaman var imiş bizim obada yaman bir eşek... O da anamla birlikte yavrulamış ortaya güzel bir sıpacık... Hem de hayvanın sütü o kadar bol imiş ki sıpa emer, emer, yine bitmezmiş... Bunun üzerine tutmuşlar, sıpadan geriye kalan süt ile birkaç ay beni beslemişler...
— O halde sen, gerçekten çingene oğlu çingene değil ama, eşşoğlu eşşekmişsin !