Sayfa:Çingeneler - Bilgi Yayınevi 1972.pdf/128

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

aynı çadırlar, aynı çingeneler, aynı atlar, eşekler, sıpalar, ayılar, şebeklerdi. Zavallı İrfan, tıpkı Aslı'sını arayan Kerem gibi koltuğunda kemanla her uğradığımız çadırda bir iki ninni, türkü söyletip onu kemanla birkaç defa tekrar ediyor; sonra cebindeki defteri çıkarıp o pestenkerani nağmeleri notaya alıyor ve bunları yaptıkça sevincinden ağzı kulaklarına varıyor ve göçebe çingenelerden topladığı sözüm yabana, bu motiflerle ilerideki hazırlayacağı bir operanın(!) bir senfoninin, hulyalarını, daha doğrusu malihulyalanını kurarak yollarda boyuna dalga geçiyordu!...

Akşam üstü, gün batarken yolumuz Bakırköyü'ne düştü. Yavaş yavaş Küçükbağlar'dan daldık, Kartaltepe'den çıkacaktık... Yolun tam ortasında bizim ihtiyar arabacı Akman babaya rastlamayalım mı?

— Merhaba Akman baba!

— Ooo! Merhaba beyim! Hoş geldiniz, hoş geldiniz, bu gece buradasınız galiba?

— Yok, döneceğiz... hem de trenle döneceğiz!

— Çok ıslâh, çok ıslâh! Haydi güle güle amma... sepettekini, çoluk çocuk âfiyetle biz atıştırdık; hakkınızı helâl edin!...

— Hangi sepettekini?

— Hani o yağmurlu akşam, Etem'le döndüğümüz zaman, oradaki çingeneler size yepyeni bir sepet dolusu bir şey hediye etmişlerdi...

— Hatırladım, hatırladım.

— İşte siz onu, o gece telâşla araba içinde unutmuşsunuz... Bir de eve gelip baktık ki, sepetin içi silme böğürtlen dolu değil mi imiş?...

—Ya?...

130