Nutuk/7. bölüm/Trakya'daki kolordumuzun icâbât-ı askeriyeyi ve vatanperverlik namusunu yapamamasının yegâne mes'ûlü Cafer Tayyar Paşa'dır

Vikikaynak, özgür kütüphane

Edirne istikametinde, serbestçe ilerlemekte bulunan düşman fırkasına karşı, bütün Birinci Kolordu kuvvetlerini toplayıp tedbir alacak kumandanın... Kolordu Kumandanı Muhittin Bey’in, ne yaptığını bilmiyorum. Yalnız istihsal ettiğim ma’lumâta nazaran, Cafer Tayyar Bey, kendi kuvvetlerine temas edememeksizin, Havsa civarında atla dolaşırken düşman tarafından esir edilmiştir. Ondan sonra sevk ve idâreden mahrum, Birinci Kolordumuz, kâmilen inhilâl etti. Kıtaatının bir kısmı esir oldu ve bir kısmı da Bulgaristan’a iltica etti. Netice olarak Trakya, kâmilen Yunanlıların eline geçti. Maa’t-teessüf Birinci Kolordu Kumandanı’ndan, milletin talep ve intizâr ettiği basiret, dikkat ve fedakârlığın tecellisine şahit olamadık.

Efendiler, Trakya’nın hususî ve müşkil vaziyet ve şerâit içinde bulunduğuna şüphe yoktu. Fakat bu hususiyet ve müşkilât, hiçbir vakit Trakya’daki Kolordu’nun icâbât-ı askeriyeyi ve vatanperverlik namusunu ifa etmesine mâni olamazdı. Eğer, bu, yapılamamış ise millet, tarih nazarında bundan, yegâne mes’ûl, Cafer Tayyar Paşa’dır. Tarihte bütün bir vatanı, çok fâik düşman kuvvetleri karşısında, son kabza-i türâbına kadar karış karış, kahramanca ve namuskârâne müdafaa etmiş ve yine muhafaza-i mevcudiyet eyleyebilmiş ordular görülmüştür. Türk ordusu, o cevherde bir ordudur. Yeter ki ona kumanda edenler, kumanda edebilmek evsâfını hâiz bulunsun!

Efendiler, kumandanlar, askerlik vazife ve icâbatını düşünürken ve tatbik ederken, dimâğını mülâhazât-ı siyasiye taht-ı tesirinde bulundurmaktan tevakki eylemelidirler. Siyasî cihetin icâbatını düşünen başka vazifedarlar olduğunu unutmamalıdırlar.

Kumandanlar, taht-ı emrine verilen millet evlâdını, memleket vesâitini, düşmana, ölüme tevcîh ederken, yegâne düşüneceği nokta, milletin kendisinden beklediği vatanî vazifeyi ateşle, süngü ile ve ölümle ifa ve intâc etmektir. Askerî vazife, ancak, bu zihniyet ve kanaatle ifa olunabilir. Lâfla, politika ile, düşman mevâîd-i iğfalkârânesine kulak vermekle, askerlik vazifesi yapılamaz. Kumandanlık vazife ve mes’ûliyetini yüklenecek kadar omuzlarında ve bilhassa dimâğında kuvvet bulunmayanların fecî akıbetlerle karşılaşması gayr-i kabil-i ictinâbdır.

Efendiler; bir kumandanın esareti de mazur görülebilir. O zamanki vazife ve icâbat-ı askeriyeyi ifa ve tatbikte elindeki kuvveti sonuna kadar, son süngü ve son nefese kadar kullandıktan sonra kanını akıtmak fırsatını bulmaksızın düşman eline düşerse...

Efendiler, bütün ordusu fâik hasım ordusu karşısında mağlûp ve kendiliğinden ricât ederken, kılıcını çekip tek başına atını, düşman başkumandanının çadırına saldırarak ölüm arayan Türk kumandanları görülmüştür.

Bir Türk kumandanının, ordusunu kullanmaksızın, herhangi bir su-i tesâdüf ve su-i tâli’ neticesi dahi olsa, düşmana esir düşmesini biz mazur görsek de tarih, bunu asla affetmez ve affetmemelidir. Türk inkılâb tarihinin ensâl-i âtiyeye hitap ve ihtarı işte budur...