Nutuk/5. bölüm/Millî bir kabine teşkili imkânsızlığı
Muhterem Efendiler, Rauf Bey, 19 Şubat 336 tarihli bir şifre ile, hükümet ve Meclis hakkında pek şâyân-ı teemmül ma’lumât veriyordu. Bu ma’lumâtı hulâsa edeyim:
“Şubat’ın on dokuzuncu günü Sadrazam, Dahiliye Nâzırı, Bahriye Nâzırı, Felâh-ı Vatan ittifakı ictimâına gitmişler. Sadrazam, Kuvâ-yı Milliye’nin ikinci bir hükümet şeklinde görünmemesi, icrâât-ı hükümete karışmaması ve Maraş taraflarındaki harekâtın daha ilerilere temdîd edilmeyerek tevkifi ile intizam ve asayişin temîni lüzumunu siyaseten mûcib-i muhassenat gördüğünü söylemiş. Ziya Paşa’nın vali ve Ahmet Fevzi Paşa’nın, kolordu kumandanı olarak Ankara’ya gönderileceğini bildirmiş. Dahiliye Nâzırı da serbestî-i icrââtına müdahale olunmamasını söylemiş. Polis Müdürü ile Jandarma Kumandanı’nın tebdiline muktedir olamadıklarını anlatmış. Eskiden beri dostu olan Keşfi Bey’in namuskârlığından ve onu Bursa’ya vali ve Fâik Âli Bey’i müşteşar yaptığından bahsetmiş. Salih Paşa da Maraş havalisinde tahliye ettirilen mahallere, hükümetçe vaz’-ı yed etmeyi siyaseten mümkün görmemiş, Fransız matbûatını aleyhimize çevirir, demiş. Pâdişâh, hükümete Meclis’ten ziyade hâkim imiş. Meclis’in hâlet-i ruhiyesine göre, bu hükümeti ıskat ve yerine şerâit-i lâzimeyi hâiz, millî bir kabine ikame etmek mümkün değilmiş.” (Vesika: 236).
Bu ma’lumâtı, Anadolu ve Rumeli’de bulunan tekmil kumandanlara bildirirken, şunu da ilâve eyledik:
Heyet-i Temsiliye, taht-ı işgalde ve muhtelif tesirât-ı ecnebiye tazyikinde bulunan İstanbul’da daha millî ve fedakâr bir hükümetin re’s-i kâra getirilmesindeki müşkilâtı takdir ettiğinden, Sadrazam Paşa’nın ma’lûm olan beyannamesine mukabil 17 Şubat 336 tarihindeki ta’mîm ile nokta-i nazarını bütün teşkilâtına ilân etmişti. Vahdet-i milliyenin ihlâli fikriyle yapılacak her teşebbüs ve taarruzu, ma’kulât dahilinde akîm bırakmak taht-ı vücûbdadır. Âmâl-i milliyeye mutabık bir sulh istihsal edilmedikçe Kuvâ-yı Milliye’nin terk-i faaliyet etmesi imkânının mevcut olamayacağı hakkında alâkadârânın tekrar nazar-ı dikkati celp edilmekle beraber, vahdet ve tesanüd-i millînin takviye ve idâmesi hususunda her zamandan ziyade mütebassır ve müteyakkız bulunulmasını hassaten ricâ ve temenni eyleriz (Vesika: 237).
Rauf Bey’e de, cevâben şunu yazdım:
Rauf Bey’e:
C: 19.2.36 şifreye:
Felâh-ı Vatan grubunun Sadrazam Paşa ve rüfekasıyla icrâ ettiği münakaşatın heyet-i umumiyesinden istidlâl olunduğuna göre, hükümet-i hâzıra, Meclis-i Millî’den aldığı itimâda istinâden, Kuvâ-yı Milliye’nin memleketteki nüfûz ve tesirini izâleye sâi olduğu vuzûh ile anlaşılıyor. Harekât-ı milliyeye muhalefetinden dolayı azledilen Fâik Âli Bey’i Müsteşarlığa, Ferit Paşa ve Ali Kemal ile birlikte çalışan Müsteşar Keşfi Bey’i Bursa vilâyetine tayin etmesi ve evvelce memuriyetleri milletçe kabul edilmeyen Ahmet Fevzi Paşa ile Ziya Paşa’yı da Ankara’ya göndermek hususunda ısrar eylemesi, açıktan açığa Kuvâ-yı Milliye aleyhine hareket edildiğinin bir misâl-i bâhiridir. Hükümetle milletin tam bir vahdet dahilinde çalışarak tesbit edilen esâsât dahilinde, âmâl-i milliyeye muvâfık bir sulh istihsal edilmesi lüzumunu, her zamandan ziyade takdir etmekte olduğumuzdan, icrâât-ı hükümete karşı her türlü muhalefet ve müşkilât ihdâsından ictinâb eylemeyi bir vazife-i vataniye telâkki ediyoruz. Her şey bitmiş, gaye-i milliye istihsal edilmiş değildir. Arada daha pek müthiş ihtimâlât mevcuttur. Âtinin meşkûkiyet-i bî-nihayesi içinde, Kuvâ-yı Milliye’nin mesâi-i rehakârânesinden müstağni bulunup bulunmadığının hükümetten istifsârı icâp eder. Bize gelince, tarihin bu memlekette şimdiye kadar husûle getirmediği bu vahdet ve tesanüd-i millînin ihlâline ait her hareketi bir hıyanet-i vataniye telâkki ederek ona göre mukabele-i lâzimesini icrada tereddüt etmeyeceğiz. Bu mecburiyet ve ıztırârın erkân-ı hükümetçe bilinmesi pek faydalı olacaktır. Hükümetle aramızdaki ahenk ve vahdetin muhafazası ancak hâl-i hâzırın ibkasıyla mümkün olabilir. Lüzumsuz tayin ve aziller icrası ve bilhassa harekât-ı milliyeye muhalefetinden dolayı infisâl ettirilmiş olan memurlar hakkında ısrar olunması, Kuvâ-yı Milliye aleyhine bir husûmet telâkki edileceğinden bu gibilerin memuriyetlerine müsamaha olunmayacaktır. Bilhassa, Ahmet Fevzi Paşa ile Ziya Paşa’nın, gönderildikleri takdirde derhal iade edileceklerinin bir emr-i vâki telâkki edilmesi icâp eder.
Vaziyet-i hâzıranın vahametini müdrik olan Meclis-i Millî’deki rüfekanın dahi böyle gayr-i tabii hâdisâta karşı iltizâm-ı sükût etmesi, her taraftan tahrik ve teşvik edilen hükümeti teşcî’ edeceğinden bu hususta da gayeye merbût arkadaşların metîn ve sarîh bir vaziyet almaları muktezidir. Hükümetin Meclis’e hâkim olması, emr-i murakabeyi işkâl edeceğinden, böyle bir halin hudûsu halinde, ihlâs-ı vatan namına mukarrerât-ı sâlime ittihâz edilemeyeceği ve bi’n-netice âmâl-i milliyenin husûl bulamayacağı âşikârdır. Bütün milletçe mutâ’ ve mukaddes telâkki edilen Kuvâ-yı Milliye gayelerinin, Meclis’çe de temîn-i tatbiki ve icrâât-ı hükümetin bu gayeler etrafında icra-yı murakabesi hususunda, son gayret-i vatanperverânelerinin ibzal buyurulmasını ehemmiyetle ricâ eyleriz.
Mustafa Kemal
Rauf Bey’in, diğer bir iş’ârına da verdiğimiz cevâbı arz edeyim:
Şifre
|
21.2.336
|
Rauf Bey’e: C: 20.2.336 şifreye: Hükümetin Meclis-i Millî’deki gruba karşı bir vaz’-ı tehdit alması, grubun mütesanit bir kuvve-i siyasiye halinde inkişaf ve tebellür edememesinden inbiâs ettiği vâzıhan anlaşılmaktadır. Her şeye tercihan grubun, bu nokta-i nazardan müdrik bir kuvve-i murâkıbe haline getirilmesi lüzumu tahakkuk ediyor. Hükümetin, bi’l-âhire tatyîb-i hatır maksadıyla sizleri davet etmesi, bugünkü zaafını anlamasından ve kuvvet yapıncaya kadar oyalayıp vakit kazanmak fikrinden münbaistir. Hükümete karşı kat’î bir vaziyet almak zamanı gelmiştir. Sadrazam’a ve Dahiliye Nâzırı’na açıkça söylemek lâzımdır ki Kuvâ-yı Milliye, neticeye kadar icra-yı faaliyet eyleyecektir.
Memleketi işgal eden ve milletimizin esaret-i mutlakasını isteyen düşmanlarımız, Kuvâ-yı Milliye’nin faaliyetini istememekte kendilerini haklı bulabilirler. Fakat devlet ve milletin tahlîsine sâi bu kuvve-i milliyenin, kendi hükümetimiz tarafından dûçâr-ı hücum ve taarruz olması şâyân-ı istiğrap görülmektedir.
İstanbul’un, hâkimiyet-i Osmaniye’de ibkası hakkındaki Düvel-i Mütelife nokta-i nazarı ne kadar meserretle telâkki edilmiş ise İzmir ve Adana cephelerinde terk-i faaliyet edilmesi hususundaki talepleri de o kadar mûcib-i hayret oldu. Harbiye Nâzırı’na, İzmir ve Adana’nın da hâkimiyet-i Osmaniye’de kalması temîn edilinceye kadar terk-i silâh edilemeyeceği, Ermenilere tarafımızdan bir tecavüz vâki olmadığı, Fransızlar tarafındanteslîh ve teşvik edilen Ermenilerle bazı hâdisât zuhûr etmişse, bunun mes’ûliyetinin Ermeni nasyonalistlerine ve onların muharriklerine ait olacağı bildirilmiştir.
Maraş ve Urfa’dan ileriye gidilmemesi hakkındaki hükümetin teklifine karşı milleti tatmîn etmek ve Kuvâ-yı Milliye’yi tevkif edebilmek için Fransızların Adana’yı derhal tahliyeye başlamaları talep olunmalıdır. Aksi halde Kuvâ-yı Milliye’yi, harekât-ı istihlâskârânesinden men’etmek mümkün olamayacağını ve bu ateşin Halep ve Suriye’ye sirâyete başlamak üzere bulunduğunu, Fransızlar Adana ve civarının tahliyesinde ne kadar istical gösterirlerse o kadar menfaattar olacaklarını kendilerine açıkça izah etmelidir. Anadolu matbûatının şiddetli lisanının tahfifi Düvel-i Mütelife’nin mezâlim ve tecavüzatına nihayet vermekle kabildir. Bu kadar haksızlıklara, zulümlere hatta katliâmlara karşı feryâd eden mâsum bir milleti iskât etmek zulmünü bizden talep etmemelidir. Esasen, cihanın her noktasında matbûat bu gibi kuyûdât-ı örfiyeden âzâde olup hür ve serbesttir. Akbaş cephanesinin bir kısmının İngilizlere iadesi hakkındaki muâvenetinizin kat’iyen masrûf olmamasını arzu ederdik. Boş bir fişek kovanının bile İngilizlere iade edilmemesi daha muvâfık olur fikrindeyiz.
Hükümet, Düvel-i İtilâfiye’ye karşı böyle sahte cemîleler izhârıyla hakkımızda isticlâb-ı merhamete muvaffak olacağı ve bu riyakârâne harekâtın, şerâit-i sulhiyenin ta’dîline tesir edeceği zannını perverde ediyorsa, kendilerinin gafletine acırız. Hulâsa, sulhumuzun mevzu-i bahis olduğu bu mühim anlarda, Kuvâ-yı Milliye’yi zayıf gösterecek her hareketin mukadderât-ı milliyemiz üzerine meş’ûm bir tesir icrâ edeceği şüphesiz olduğundan Meclis’teki rüfekaya terettüb eden vazife-i murakabenin azamî fedakârlıklarla icrâ edilmesini hassaten ricâ eyleriz.
Mustafa Kemal