Nutuk/16. bölüm/İsmet Paşa'nın mecliste Rauf Bey'e cevapları

Vikikaynak, özgür kütüphane

Efendiler, Rauf Bey’le muhatabada bulunan ve şâyân-ı istifade mütâlaat dermeyan eden hatipler çoktu. Bu meyânda, İsmet Paşa da uzun ve kıymetli beyânâtta bulundu. İsmet Paşa’nın, her zaman mütâlaası istifadeli olan bazı sözlerini de nakledeceğim.

İsmet Paşa, “esaslı bir şekl-i devlet mevzu-i bahis olduğu vakit mütâlaat ve hissiyât kendi aramızda kalmaz. Müşahede eden bütün bir dünya vardır.” dedikten biraz sonra, “Cumhuriyet ilânı, bir milletin mukaddes bir ideali, bir ateşi, bir mefkûresi gibi ortalığa saldırır. Cumhuriyet ilân olunduğu zaman, o milletin bütün hararetini gösteren her türlü tezâhürât meydana çıkar. Eğer bir memlekette Cumhuriyet’in ilân olunduğu günlerin üçüncüsünde, beşincisinde hukuku ilga edilmiş şehzade meydana çıkar, vaziyet alırsa... dünya, mütefekkirîn-i âlem bu Cumhuriyet’in kuvvetinden şüphe eder.” sözleriyle, başlayarak Cumhuriyet’in ilânı üzerine, İstanbul’da alınan vaziyetin zararını izah etti.

İsmet Paşa, Rauf Bey’in beyânâtını tahlil sırasında “hâkimiyet-i milliye esastır demekle izhâr-ı tereddüt, izhâr-ı endişe ettiklerini kelimelerin lisanından ve manasından ihraç edemeyiz.” mütâlaasında bulundu. Ondan sonra, İsmet Paşa, Rauf Bey’e hitaben: “Rauf Bey! Siyaset yapıyoruz. Hataları bir bir ihtar etmeliyiz. Hatta basit bir teşebbüs-i iktisadî sahibi gördünüz mü ki başlarken sermayesini tehlikeye koyduğu kanaatindedir ve muvaffak olmayacağım diye sermayesini tehlikeye atmıştır. Bir işe başlayan adam, daima nihayetinin selâmet olacağını temîn eder, başlar. Bâ-husûs böyle inkılâb zamanlarında ricâl-i hükümet, bir recül-i siyasî herhangi bir şüphe gösteremez. Hatadır, hata ettiniz Rauf Beyefendi!” dedi. Bundan sonra, İsmet Paşa, Rauf Bey’in “üst tabakada şekil değiştirerek menâfi-i devleti temîn, umumî ihtiyacı tatmîn etmeyi düşünmek hata-yı fâhiştir.” tarzındaki sözlerine cevap verirken “hata-yı fâhiş olan, bu kadar hassas günlerde bir nokta üzerinde temerküz etmesi lâzım olan kuvâ-yı maneviyeyi, kuvâ-yı inkılâbiyeyi şu noktada veya bu noktada tereddüde sevk etmektir. Bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek, hata-yı fâhiş odur.” dedi.

İsmet Paşa, Rauf Bey’den şunu da sordu:

“... Riyâset-i devlet meselesini halletmek istiyordunuz. Nasıl halledecektiniz. Kaç ihtimal vardı?”

İsmet Paşa, istical iddiasına karşı verdiği cevapta: “Arkadaşlar –dedi– tabii addolunan bir neticede istical mevzu-i bahis olmaz, hata telâkkisi mücaz olan noktalarda istical mevzu-i bahis olur.”

“Cumhuriyet müstacelen ilân edildi demekle o gün ilân edilmeyip de altı ay sonraya kalsaydı belki başka bir şekil hâsıl olurdu manasına yol açılıyor ve ancak bu mâna ile istical edilmiştir.”

Rauf Bey, beyânâtında, bizim Cumhuriyet ilânındaki hareketimizi, sâbık merkez-i umumî işleri gibi göstermek istedi.

İsmet Paşa, bu noktaya cevap verirken, dedi ki: “Merkez-i Umumî hayatını, bu memlekette yaşatmış ve senelerce müdafaa etmiş mümessiller ve gazeteler de kendi nokta-i nazarını müdafaa ediyorlar. Rauf Bey’in nokta-i nazarını, ellerinde silâh olarak kullanıyorlar. Bu, bedbahtlıktır!”

Rauf Bey, muahhar beyânâtında bu sözlere şu yolda cevap verdi: “Merkez-i Umumî ifadesiyle imalarımı, Tanin silâh gibi kullanmıştır; vallahi Efendiler, Tanin kullanmış, “Tevhîd-i Efkâr” kullanmış, ben bilmiyorum.”

İsmet Paşa, Rauf Bey ve rüfekasının Halife’yi ziyaretleri noktasına temasta şu mütâlaatta bulundu:

“Halife’yi ziyaret meselesi, Halife meselesidir.”

“Devlet adamı olarak, hiçbir zaman hatırımızdan çıkaramayız ki hilâfet orduları bu memleketi baştanbaşa harabeye çevirmişlerdir. Hilâfet orduları vücuda getirmek ihtimalini daima nazardan dûr tutmayacağız.... Türk milleti en elîm ıstıraplarını halife ordusundan çekmiştir. Bir daha çekmeyecektir.”

“Bir hilâfet fetvasının, Harb-i Umumî badiresine bizi attığını hiçbir vakit unutmayacağız. Bir hilâfet fetvasının millet ayağa kalkmak istediği zaman, ona düşmanlardan daha eşna’ bir surette hücum ettiğini unutmayacağız.”

“Tarihin herhangi bir devrinde bir halife, zihninden bu memleketin mukadderâtına karışmak arzusunu geçirirse o kafayı behemehâl koparacağız!” İsmet Paşa, bravo sesleri ve alkışlarla karşılanan bu sözlerine, şunları da ilâve etti:

“Herhangi bir halife, an’aneten, fikren ve şeklen, usûlen, zımnen ve sarahaten, Türkiye mukadderâtında alâkadarmış gibi vaziyet almak isterse, Türkiye ricâlini taltif edermiş, iltifat edermiş gibi bir zihniyet ile düşünürse, bunları memleketin hayatıyla ve mevcudiyetiyle zıdd-ı tâm addedeceğiz, hareketlerini hıyanet-i vataniye addedeceğiz.”

İsmet Paşa, beyânâtının sonunda, şu meseleyi mevzu-i bahis etti: “Rauf Bey, beyânâtlarında, bizim zıdd-ı tâm olarak gördüğümüz noktaları geri alarak bu Fırka içinde yürümek kararında mıdırlar? Yoksa beyânât-ı siyasiyelerinde, bizimle zıdd-ı tâm olan nikatı muhafaza ederek Fırka’mızın haricinde ve Meclis’te, bizimle karşı karşıya çalışmak kararı mı verecekler? Karar kendilerine aittir.”

Rauf Bey, tekrar, uzun uzadıya, kendini müdafaa ve fırka yapmayacağını, Fırka’dan çıkmayacağını, beyan ettikten sonra, heyet-i umumiyenin rikkat ve ulüvv-i cenâbını tahrik edecek mahviyetkârâne sözleriyle beyânâtına hitam vererek, müzakere salonunu terk etti.

Hatipler, muhatapsız kaldılar. Rauf Bey, hata ettiğini itiraf ve Cumhuriyetçi olduğunu ifade etmiş olduğu cihetle müzakere kâfi addedildi ve gazetelerde başkalarının zihinlerine irâs edilmiş şüpheleri izâle edecek tebligat yapılmak ve ayrıca müzakerenin zaptı da tab’ı ve neşredilmek kararıyla iktifâ olundu.

Şimdi Efendiler, bu karar neyi ifade eder?

Rauf Bey’in muğlâk ve iki manalı beyânâtı, fi’l-hakika onun Cumhuriyetçi olduğu hakkında Fırka’yı tatmîn etti mi? Rauf Beyin Fırka dahilinde, bizimle aynı his ve ictihâd sahibi olarak çalışabileceği kanaati tahassul etti mi?

Fırka’nın bu kararı, müzakerenin hakikî neticesinin istilzam eylediği karar mıydı? bi’t-tabi hayır..!

O halde, bu noksan kararla iktifânın âmil ve müessiri ne idi?!

Bu noktayı, birkaç kelime ile izah edeyim. Rauf Bey, beyânâtının başından nihayetine kadar, aldığı tavır ve kullandığı tarz-ı beyanla, Fırka azasının, ulüvv-i cenab ve ahlâkına iltica etmiş gibi idi. Bundan başka, Rauf Bey, beyânâtında, o kadar, mugalâta ve safsata yapıyordu ki sözlerinin ciddiyet ve samimiyet ile nisbet ve alâkasını der-akab ölçmek umum için sehîl değildi. Bu esbâbın fevkinde, en mühim âmil-i derunî, itiraf olunmak lâzımdır ki gayr-i mes’ûl, emr-i vâki, Cumhuriyet’ten sonra da şekil kelimeleri üzerinde yapılan menfî propaganda, efkâr ve hissiyâtı tereddüde ve gevşekliğe sevk etmişti.

Vaziyeti, Cumhuriyet meselesi haricinde, İsmet Paşa ve Rauf Bey münazarası gibi alanların hâlet-i zihniyeleri de manasız bir kararla iktifâya sâik olduğu muhakkaktır.

Efendiler, bu karar yüzünden, Rauf Bey ve arkadaşlarına, bir müddet daha, Fırka’nın içinde, Fırka’yı yıkmak için, çalışmak fırsatı verilmiş oldu.

İstanbul’daki bazı gazetelerin memleket ve Cumhuriyet menâfi-i âliyesini ihlâl eder tarzda devam eden neşriyatı da orada öyle bir hava yarattı ki Meclis, İstanbul’a bir İstiklâl Mahkemesi göndermeyi zarurî addetti.