Nutuk/16. bölüm/Saltanat devrinden cumhuriyet devrine intikal devresi ve bu devirde iki fikir ve ictihâdın mütemâdi mücadelesi

Vikikaynak, özgür kütüphane

Efendiler, saltanat devrinden, Cumhuriyet devrine geçebilmek için, cümlenin malûmu olduğu vechile, bir intikal devresi yaşadık. Bu devirde, iki fikir ve ictihâd, biribiriyle mütemâdiyen mücadele etti. O fikirlerden biri, saltanat devrinin idâmesi idi. Bu fikrin tarafdârları sarîh idi. Diğer fikir, saltanat idâresine hitam vererek idâre-i Cumhuriyet tesis eylemekti. Bu bizim fikrimizdi. Biz fikrimizi, sarîh söylemekte mahzur görüyorduk. Ancak nokta-i nazarımızın kabiliyet-i tatbikiyesini mahfûz bulundurup zaman-ı münasibinde tatbik edebilmek için, saltanat tarafdârlarının fikirlerini tatbik sahasından uzaklaştırmak mecburiyetinde idik. Yeni kanunlar yapıldıkça, bilhassa Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yapılırken, saltanat tarafdârları, pâdişâh ve halifenin hukuk ve salâhiyetinin tasrihinde ısrar ederlerdi. Biz, bunun zamanı gelmediğini veya lüzum olmadığını beyan ederek o ciheti meskût bırakmakta faide görüyorduk.

İdare-i devleti, Cumhuriyet’ten bahsetmeksizin, hâkimiyet-i milliye esâsâtı dairesinde, her an Cumhuriyet’e doğru yürüyen şekilde temerküz ettirmeğe çalışıyorduk.

Büyük Millet Meclisi’nden daha büyük makam olmadığını telkinde ısrar ederek saltanat ve hilâfet makamları olmaksızın, devleti idâre etmek mümkün olduğunu isbât etmek lüzumlu idi.

Devlet reisliğinden bahsetmeksizin, onun vazifesini fiilen Meclis Reisi’ne gördürüyorduk.

Fi’liyâtta, Meclis’in Reisi, reis-i sâni idi. Hükümet vardı. Fakat “Büyük Millet Meclisi Hükümeti” unvanını taşırdı. Kabine sistemine geçmekten içtinap ediyorduk. Çünkü der-akab Saltanatçılar, pâdişâhın istimâl-i salâhiyeti lüzumunu ortaya atacaklardı.

İşte, intikal devresinin, bu mücadele safhalarında, bizim, kabul ettirmek mecburiyetinde bulunduğumuz, mutavassıt şekli, Büyük Millet Meclisi Hükümeti sistemini, haklı olarak nâ-tamam bulan, Meşrûtiyet şeklinin sarahaten ifadesini temîne çalışan muhasımlarımız, bize itiraz ediyorlar, diyorlardı ki bu yapmak istediğiniz şekl-i hükümet neye, hangi idâreye benzer? Maksat ve hedefimizi söyletmek için tevcîh olunan bu nev’î suallere, biz de zamanın icabına göre cevaplar vererek saltanatçıları iskât etmek zaruretinde idik.

Rauf Bey, bu kabilden verdiğimiz bir cevâbı, vicdanını tatmîn eden gayr-i kabil-i red ve itiraz mahiyette bulduğunu söylüyor ve bütün ictihâd ve iddiasını benim o ifademe istinâd ettiriyor.

“Bu tatmînkâr ve büyük sözlerden sonra”, Büyük Millet Meclisi Hükümeti şeklinin sakat olacağını kabul etmek istemiyor bu sakat ise, bu sakat şekli, vaktiyle bize kabul ettirenlerin bu defa kabul ettirdikleri Cumhuriyet şeklinin de bir gün nakıs görülüp, başka bir şekli ortaya atmalarından endişe edilmek lâzım geleceği tarzında, bir mantık yürütüyor. Bu mantığın ne kadar çürük bir safsatadan ibaret olduğu meydandadır. “Kutsî duyguları, Cumhuriyet-i idâreden başka hiçbir idârenin tarafdârı olmadığı merkezinde” olan bir zat, intikal devrinin zarûriyâtından olduğunu pek âlâ bildiği Büyük Millet Meclisi Hükümeti şekline saplanıp kalarak, Cumhuriyet şeklinin de nakıs görüleceği ve başka bir şekil araştırılacağı endişesine düşmesine mahal var mıdır? Rauf Bey’in, burada, Cumhuriyet’ten sonra, başka şekil diye ifade etmek istediğinin manası vardır. Rauf Bey demek istiyor ki Cumhuriyeti ilân edenler, bu suretle Osmanlı Hanedanı’nı saltanattan uzaklaştırdıktan sonra, acaba Cumhuriyet’ten tekrar saltanat devrine geçerek, saltanat makamını işgal etmeyecekler mi? Bunun tarihte emsali yok mu? diyenler tereddüt ve endişe ettiler.

Rauf Bey, aynen aldığımız sözlerinin sonunda, ahalinin Cumhuriyet’i istediğini kaydederken, “istiyor ama tatbik edemeyiz de...” tarzındaki garip ifadesiyle, benim işaret ettiğim noktayı pek âlâ tavzîh etmektedir.