Nutuk/14. bölüm/Asil bir milleti hacîl bir vaziyete düşüren sefil
Efkâr-ı umumiyeyi, vaziyet-i hakikiye ile karşı karşıya bırakmayı tercih ederim. Sakîm bir tevârüs usûlü neticesi olarak, büyük bir makam, tantanalı bir unvan ihrâz edebilmiş bir sefilin, izzet-i nefsi çok yüksek, asil bir milleti nasıl hacîl bir vaziyete düşürebileceği, o zaman, daha tabii surette anlaşılır.
Fi’l-hakika, her ne sebep ve suretle olursa olsun, Vahideddin gibi hürriyet ve hayatını milleti içinde, tehlikede görebilecek kadar âdi bir mahlûkun, bir dakika dahi olsa, bir milletin re’s-i kârında bulunduğunu düşünmek ne hazindir! Şâyân-ı teşekkürdür ki bu alçak, mevrus saltanat makamından millet tarafından ıskat olunduktan sonra, denâetini itmâm etmiş bulunuyor. Türk milletinin bu takaddümü elbette, takdire lâyıktır.
Âciz, âdi his ve idrâkten mahrum bir mahlûk, kabul eden, herhangi bir ecnebinin himayesine girebilir, fakat böyle bir mahlûkun, Bütün İslâmların Halifesi sıfatını hâiz bulunduğunu ifade etmek elbette muvâfık değildir. Böyle bir telâkkinin doğru olabilmesi, evvel emirde, bütün İslâm kitlelerinin esir olmaları şartına vâbestedir. Halbuki cihanda hakikat, böyle midir? Biz, Türkler, bütün tarih-i hayatımızca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz! Kıymetsiz hayatlarını iki buçuk gün fazla, sefilâne sürükleyebilmek için, her türlü mezelleti mübâh gören halifeler oyununu da sahneden kaldırabildiğimizi gösterdik. Bu suretle devletlerin, milletlerin, yekdiğeriyle münasebatında şahısların, bâhusûs mensup olduğu devlet ve milletin zararına da olsa, şahsî vaziyet ve hayatlarından başka bir şey düşünemeyecek pespâyelerin ehemmiyeti olamayacağı hakikat-i malûmesini teyid ettik.
Milletler münâsebâtında, mankenlerden istifade sistemine rağbet devrine hâtime vermek, medenî âlemin samimî temennisini teşkil etmelidir!