Nutuk/13. bölüm/Taarruz kararı
Hakikat-i halde ordumuz, ihtiyâcât ve noksanlarını ikmâl etmek üzere bulunuyordu. Ben, daha Haziran evâsıtında taarruza karar vermiştim. Bu kararımdan, Cephe Kumandanı ile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi ve Müdafaa-i Milliye Vekili, yalnız, bunlar haberdâr bulunuyorlardı. Arz ettiğim tarihlerde İzmit, Adapazarı istikametinde bir seyahat vesilesiyle hareket ettiğim zaman, Ankara’da, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa Hazretleriyle görüştükten sonra, o zaman Müdafaa-i Milliye Vekili bulunan Kâzım Paşa Hazretlerini Sarıköy istasyonuna kadar beraber götürerek oraya davet ettiğim Cephe Kumandanı İsmet Paşa Hazretleriyle birlikte taarruz için istihzaratın sür’at-i ikmâli hakkında mukarrerât ittihâz ettik.
Efendiler, artık büyük taarruzdan bahsetmek zamanı geldi. Bilirsiniz ki Sakarya Meydan Muharebesi’nden sonra düşman ordusu, büyük ve kuvvetli bir grupla Afyonkarahisar-Dumlupınar arasında bulunuyordu. Diğer kuvvetli bir grup ile de Eskişehir mıntıkasında idi. Bu iki grup arasında, ihtiyatları vardı. Sağ cenahını Menderes havalisinde bulundurduğu kuvvetlerle ve sol cenahını da İznik Gölü şimal ve cenubundaki kuvvetleriyle muhafaza ediyordu. Denilebilir ki düşman cephesi, Marmara’dan Menderes’e kadar uzuyordu.
Düşman ordusu teşkilâtı, üç kolordu ve bazı müstakil kıtaat halinde idi. Üç kolordusu on iki fırkadan mürekkeb ve müstakil kıtaat ayrıca üç fırkaya bâliğ olmakta idi. Biz, Garp Cephesi’ndeki kuvvetlerimizi, iki ordu halinde teşkil ve tensîk etmiş idik. Bundan mâadâ, doğrudan doğruya cepheye merbût teşkilâtımız da vardı. Bizim bütün kıtaatımızı on sekiz fırka teşkil ediyordu. Bundan başka üç fırkalı bir süvari kolordumuz ve daha zayıf mevcutlu ayrıca iki süvari fırkamız vardı. Teşkilâtı muhtelif olan muhasım iki ordu mukayese edilirse, tarafeyn insan ve tüfek kuvvetleri, takrîben yekdiğerine muadil bulunuyordu. Yalnız Yunan ordusunun makineli tüfek, top, tayyare, vesâit-i nakliye, cephane ve fennî malzeme nokta-i nazarından, dünyanın serbest ve müzâhir sanayiine istinâd etmek itibarıyla, mahsûs tefevvuku vardı. Diğer taraftan, bizim ordumuz süvari miktarı itibarıyla tefevvuku hâiz bulunuyordu.