Nutuk/10. bölüm/Çerkes Ethem'e bir nasihat heyeti gönderiliyor

Vikikaynak, özgür kütüphane

Bu şerâit ifa olunduğu takdirde, Kuvve-i Seyyare, şimdiye kadar olduğu gibi muayyen bir kadro dahilinde yine vazifesine devam edecektir. Reşit Bey’le beraber Celâl, Kılıç Ali, Eyüp Sabri, Vehbi Beyler 23 Kânunuevvel zevâlinde Ankara’dan hareket ve 24 Kânunuevvel ba’de’z-zevâl saat 4.45’te Kütahya’ya muvâsalat ettiler.

Efendiler, Ethem, Tevfik Beylerin Cephe Kumandanı’nın ma’lumât ve tensîbi olmaksızın mıntıkalarında bulunan nizamiye kıtaatını cepheye tevzi ederek, Kuvve-i Seyyare’nin sebük-bâr efrâdını Gediz ’de ve Pehlivan Ağa müfrezesini, Kütahya’da cem’ etmiş olduğunu istihbâr ettim. Bunun üzerine 25/26 Kânunuevvel 1920’de Kütahya’da Celâl Bey ve rüfekasına yazdığım açık bir telgrafta, “Bu tarz-ı hareketten maksat ve mananın ne olduğunu kat’iyen bilmek isterim. Bu bâbdaki kanaatinizin iş’ârına makine başında intizâr ederim” dedim. Bu telgrafın suretini, İsmet, Refet ve Fahrettin Paşalara şifre ile bildirerek nazar-ı dikkatlerini celp ettim. Heyet, müşterek imza ile şu kısa cevâbı verdi: “Müsterih olunuz, su-i tefehhümü mûcib hiçbir maksat yoktur. Tevfik Bey yarın gelecek, hep birlikte görüşeceğiz. Neticeyi ber-tafsil arz ederiz.” Ben, bu cevaptan, giden arkadaşların ya vaziyetten haberdâr edilmeyerek iğfal edilmekte olduklarına veyahut tevkif olunup arzu edildiği gibi yazı yazmaya mecbur edildiklerine hükmettim. Onun için, vaziyet-i hakikiyeyi anlamamış ve kısa telgraflarıyla verdikleri temînata kani olmuş görünmek istedim. Bu sebeple, Tevfik Bey’le dahi mülâkatlarından sonra, memleket ve milletin menâfi-i azamîsini temîn edecek esâsât üzerinde ittifak edeceklerine şüphem olmadığını... bana vâsıl olan haberleri dedikodu addederek Hükümetçe hiçbir tedbir ittihâzına lüzum olmadığı kanaatimi arz ve ifhâma muvaffak olacağımı, ancak samimiyeti muhil ahvâlin bir an evvel zâil olmuş bulunduğu haberine intizâr ettiğimi, beni rencide-kalb etmemelerini cevâben yazdım.

Heyetin, 26/27 Kânunuevvel 336’da müşterek imza ile keşîde ettikleri mufassal ve açık bir telgrafnamede, mühim noktalar şunlardı:

1– Emniyet tertibâtı alındığına şüphe yoktur. Vaziyetleri tamamen tedâfüidir. Kendilerine karşı tahşîd ve ikame edilen kuvvetler ve nev-icad karakollar mevâzi-i asliyesine çekildiği takdirde, bu harekâttan da sarf-ı nazar edeceklerdir.

2– Hasmâne harekete ma’rûz kalmadıkça, memleketin selâmet-i âtiyesi için ve şahs-ı devletlerine karşı perverde eyledikleri muhalesete binâen, her türlü fiilî hareketten ictinâb edeceklerini en büyük yeminlerle temîn eylemişlerdir.

3– Kuvâ-yı Seyyare’nin, Konya ve Alaca’da bulunan efrâdıyla, Konya’dan Mülâzım Sadrettin Efendi kumandasıyla gelmekte iken, Fahrettin Paşa tarafından tevkif edilen seksen neferin ve Kuvâ-yı Seyyare Müfreze Kumandanlarından Kürt İsmail Ağa’nın, Kalecik’ten akrabasından cihâda iştirak etmek üzere esnân-ı askeriye haricindeki kimselerden toplananların iltihaklarına mümânaat edilmemesi;

4– Kuvâ-yı Seyyare’ye para verilmesi için Kütahya Mutasarrıflığı’na emir verilmesi.

5– Emniyet ve itimâdın fiilen tesis ve idâmesi için Fahrettin ve Refet Beylerin cepheden uzaklaştırılmaları.

Bu noktalardan çıkan mâna nedir Efendiler!? Oraya giden arkadaşlarımızın kâffesinin bu manayı idrâk edemeyeceklerine ihtimal verilebilir miydi? Binâenaleyh biraz evvel işaret ettiğim gibi Kütahya’ya giden heyet, fi’l-hakika tevkif edilmişti. Kendilerine bu yazılan şeyler dikte ettiriliyordu. Bunun böyle olacağını heyet gitmeden evvel biliyordum. Bu sebeple idi ki Reşit Bey, Kâzım Paşa’yı beraber götürmek için ısrar ettiği halde esnâ-yı müzakerede bi’t-tesâdüf solumda oturan Kâzım Paşa’ya gitmemesi lâzım geldiğini ihsâs etmiştim. Çünkü Kâzım Paşa’yı muvakkaten değil ilânihaye tevkif ederek, imzasını kullanmaktan çok istifade edebilirlerdi.

Aynı gece kendilerine şu cevâbı verdim: “Telgrafnamenizi yarın Heyet-i Vekile’ye arz edeceğim.” Aynı zamanda, 26/27 gecesi Eskişehir’de Garp Cephesi Kumandanı İsmet Beyefendi’ye de şu şifre telgrafı yazdım:

Kütahya’ya giden heyetin mufassal telgrafnamesini aynen âtiye derc ediyorum. Bunun esas noktalarını hulâsa ederek, makine başında Refet ve Fahrettin Beylere bildirmenizi ricâ ederim. Heyete makine başında verdiğim cevap da: “Telgrafnamenizi, yarın Heyet-i Vekile’ye arz edeceğimden” ibarettir. Yarın, Heyet-i Vekile kararıyla heyete, vazifelerinin hitam bulduğunu ve serian Ankara’ya avdetlerini tebliğ edeceğim. Ondan sonra, meseleyi bütün teferruatıyla Meclis’e izah etmek fikrindeyim.

Kuvve-i Seyyare’ye karşı, İsmet ve Refet Bey kuvvetlerinin, bulundukları yerlerde toplu ve müteyakkız olmalarını ve ittihâz edilmiş bulunan umumî tedâbîre daha çok ehemmiyet ve dikkat atfedilmesini ricâ ederim. Fiilî harekete her halde onlar başlamadan, şimdilik başlanmaması tarafdârıyım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal

Efendiler, ertesi günü Garp ve Cenup Cephesi’ne şu telgraf verildi:

Garp Cephesi Erkân-ı Harbiye Birinci Şube Müdüriyeti’ne
Cenup Cephesi Erkân-ı Harbiye Birinci Şube Müdüriyeti’ne

Refet ve İsmet Beyefendilere mahsustur. Kütahya’ya giden heyetin gönderdiği mufassal telgraf, Heyet-i Vekile’de mütâlaa edilerek âtideki mukarrerât ittihâz olundu: Bu mukarrerât, bu akşam açık telgrafla Büyük Millet Meclisi Riyâset-i Celîlesinden doğruca Kütahya’ya tebliğ edilecek ve heyetin vazifesine hitam verilecektir. Buna nazaran icap eden tedâbîrin ittihâzı ve mütâlaatınızın iş’ârı mercûdur. (Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Vekili Fevzi)

Harekât Şubesi Müdürü
Salih

Kararname

Vatanın selâmet ve halâs-ı hakikîsi için ordularda vahdet-i fikriye ve itaat-ı mutlakanın vücûb ve lüzumunu her şeyden akdem addeden Heyet-i Vekile, Büyük Millet Meclisi azasından Celâl, Reşit, Eyüp Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Beylerin Kütahya’dan 26/27 Kânunuevvel 336 tarihli telgrafnamesini ve bu mesele etrafında cereyân eden ahvâl ve hâdisâtı mütâlaa ve müzakereden sonra mukarrerât-ı âtiyeyi ittihâz etmiştir:

1– Birinci Kuvve-i Seyyare, diğer bütün kıtaat-ı askeriye gibi bilâ-kayd ü şart Büyük Millet Meclisi’nin kavânînine ve nizamat ve evâmir-i hükümete tebaiyet ve itaatle mükellef ve zapt u rapt-ı askerî ile mukayyedtir.

2– Birinci Kuvve-i Seyyare Kumandanlığı’nın, vezâif ve hususât-ı askeriyeden dolayı bi’l-cümle teklifât ve mütâlaatı, ancak taht-ı emrinde bulunduğu kumandanlığa ve mezkûr kumandanlık vasıtasıyla icap eden makamâta iblâğ olunur.

3– Hususât-ı mezkûre ile iştigal Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyâseti’ne aittir.

Mustafa Kemal

Kütahya’da Büyük Millet Meclisi azasından Celâl, Reşit, Eyüp Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Beylerin, 26/27 Kânunuevvel 336 tarihli mufassal telgrafnamelerine, 27 Kânunuevvel’de cevap verdim. Bunda, Heyet-i Vekile kararını aynen tebliğ ettim ve dedim ki: “Buna nazaran zât-ı âlilerinizden ricâ ettiğim vazife-i hususiye hitam bulmuş olmakla avdet buyurmanız mercûdur.”

28 Kânunuevvel 336’da heyetten aldığım bir telgrafname aynen şu idi:

Kütahya, 28.12.336
Ankara’da Büyük Millet Meclisi Riyâset-i Celîlesine

Heyet-i Vekile kararını muhtevi emirnamelerini akşam tebellüğ ettik. Esasen her birerlerimiz, selâmet-i memleket ve millet için emrinize kemâl-i samimiyetle inkıyâd ederek buraya geldik. Eskişehir’in ve buranın hal ve tavrını gördük, muhtelifün-fih olan meseleyi kemâl-i bî-tarafî ve hakkaniyet ile tetkik ve tahkik ettik. Müzakerenin cereyânını ve safahatını olduğu gibi arz ve samimî kanaatlerimize istinâden meselenin hal noktasını anladığımız gibi yazdık. Ma’rûzâtımıza nazaran Heyet-i Vekile’nin mübellağ kararının neyi ifade ettiğini anlayamadık. Bilakis vatanın selâmet ve saadetine ma’tûf olan ma’rûzâtımızın hüsn-i telâkki edilmediğini gördük. Meselenin daha ziyade imtidâdına tahammülü olmadığına itimat buyurmalarını istirham ederiz.

Bu telgrafa şu cevâbı verdim:

Kütahya’da Büyük Millet Meclisi Azasından Celâl, Reşit, Eyüp Sabri, Vehbi ve Kılıç Ali Beylere

C: 28.12.336 şifreye: Selâmet-i memleket ve millet için hakk-ı âcizânemdeki samimiyetinize cidden müteşekkirim. Mevzu-i bahis mesele hakkında azîmet-i âlilerinizden evvel, bütün vesâiki irâe etmek suretiyle verdiğim izâhât neticesinde, meseleyi resmen Hükümet’e intikal ettirirken, zât-ı âlilerinizin münasip olan suret-i hareketi oradaki arkadaşlara izah ve ifhâm buyurmak üzere seyahat külfetinde bulunmanızı ricâ etmiştim. Meselenin hal noktası diye telgrafnamenizde işaret buyurduğunuz nokta, zaten burada dahi mevzu-i bahis olmuş idi. Hükümet’in tedâbîr ve tertibât-ı umumiyesi, herhangi bir tarafın imlâsıyla olamayacağını arz etmiştim. Heyet-i Vekile kararı, zaten lâzımü’r-riâye olan tabii ve ma’lûm hususâtı resmen ve kat’iyen bir defa daha ifade eder. İş’ârât-ı âliyeleri, hiçbir suretle su-i telâkki edilmiş değildir. Ancak, burada dahi arz eylediğim vechile, benim bir buçuk aydan beridir şahsî ve hususî delâlet ve teşebbüsâtımla ve kemâl-i samimiyetle vuku bulmuş olan iştigalimin, maa’t-teessüf takdir edilmemiş olduğunu görüyorum ve bi’t-tabi meselenin hal ve takibini mes’ûl ve alâkadar olan makamâta terk etmiş bulunuyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi
Mustafa Kemal

Efendiler, Kütahya’daki heyetin, Meclis’te vaziyeti izah ederek kendilerine daha nâfi olabileceklerine Ethem ve kardeşlerini ikna suretiyle ellerinden kurtulabildikleri anlaşılmıştır. bi’t-tabi Reşit Bey orada kalmıştı.