Mesnevi (Konuk)/1. Defter/601-650

Vikikaynak, özgür kütüphane

601. Eğer ben kemâl isem, kemâle inkâr nedir; eğer değil isem, bu zahmet ve incinme nedir?
602. Ben ahvâl-i kalb ile meşgûl olduğumdan, bu halvetden dışarı çıkamıyacağım.

Vezîrin halvetine mürîdlerin i'tirâzı


603. (Mürîdlerin) hepsi dediler: Ey vezîr, inkâr yoktur; bizim sözümüz, ağyârın sözü gibi değildir.
604. Senin firâkından çağlayan göz yaşı vardır; rûh-i revân içinde âh, âh vardır.
605. Çocuk mürebbî ile nizâ' etmez; velâkin o her ne kadar iyiyi ve kötüyü bilmezse de ağlar.
606. Biz çeng gibiyiz ve Sen mızrâb vurursun. Nâle bizden değildir, Sen nâle ettirirsin.
607. Biz ney gibiyiz ve bizden olan nevâ Sen'dendir; biz dağ gibiyiz ve bizdeki sadâ Sen'dendir.
608. Biz "bürd" ve "mat"da şatranç gibiyiz; ey sıfatları güzel olan, bizim bürd ve matımız Sen'dendir.
609. Ey Sen ki, bizim cânımızın cânısın; biz kim oluyoruz ki, ortada Sen'in ile biz olalım.
610. Biz yoklarız ve bizim varlıklarımız da yoktur; Sen fânî gösterici bir vücûd-ı mutlaksın.
611. Biz hep arslanlarız; fakat bayrak arslanı! Onların hamleleri vakit vakit rüzgârdan olur.
612. Onların hamleleri zâhirdir ve rüzgâr zâhir değildir; o zâhir olmayan aslâ eksik olmasın.
613. Bizim rüzgârımız ve vücûdumuz Sen'in ihsânındır; varlığımız hep Sen'in îcâdındır.
614. Yoka varlık lezzetini gösterdin; yoku kendinin âşıkı etmiş idin.
615. İn'âmının lezzetini diriğ etme; mezeni ve içkini ve kadehini esirgeme!
616. Eğer esirger isen, kim cüst ü cû edebilir; nakış nakkâşa nasıl mukâbele edebilir?
617. Bize bakma; bize nazar etme! Sen kendi ikrâm ve sehâvetine bak!
618. Biz yok idik ve takâzâmın da yok idi. Sen'in lutfun bizim söylenmemizi işitir idi.
619. Nakış, ana karnında çocuk gibi, nakkâşın ve kalemin önünde âciz ve mukayyeddir.
620. Bârigâhın bütün halkı, kudretin önünde, iğnenin önündeki gergef gibi âcizdirler.
621. O ba'zan şeytan ve ba'zan âdem nakş eder; ba'zan sürûr ve ba'zan gam nakş eder.
622. El yoktur ki el, def'e kımıldasın; nutuk yoktur ki zarar ve fâide hakkında söylesin.
623. Sen beytin tefsîrini Kur'ân'dan açık oku ki, Hudâ "Mâ remeyte iz remeyte" buyurdu.
624. Eğer biz okları atar isek, bizden değildir; biz yayız ve onun ok atıcısı Hudâ'dır.
625. Bu, cebir değildir; bu, ma'nâ-yı cebbâriyyettir. Cebbârlığın zikri tazarru' içindir.
626. Tazarru'umuz ıztırârın delîli oldu; utanmamız da ihtiyârın delîli oldu.
627. Eğer ihtiyârımız olmasa idi, bu utanma nedir ve bu teessüf ve hacâlet ve teeddüb nedir?
628. Üstadların çırakları men' etmesi ne içindir? Hâtırı, tedbirlerden çevirmek niçindir?
629. Eğer sen, o cebirden gâfildir; Hakk'ın ayı, onun bulutunda gizlenmiştir dersen;
630. Buna güzel cevâb vardır; eğer dinlersen, küfürden geçersin ve dîne i'timâd edersin.
631. Hastalık içinde olan, nedâmet ve tazarru'dur; vakt-İ maraz bütün uyanıklıktır.
632. Sen hasta olduğun zaman, günahtan istiğfâr ediyorsun.
633. Sana günâhın çirkinliği görünür; yola rücû' edeyim diye niyet edersin.
634. Ahd ü peymân edersin ki, bundan sonra tâatdan başka iş ihtiyâr etmiyeyim.
635. İmdi bu mukarrer oldu ki, hastalık sana akıl ve intibâh bahş ediyor.
636. Binâenaleyh, ey aslı arayan, bu aslı bil ki, her kimin derdi varsa, o koku almıştır.
637. Her kim ziyâde uyanık ise, ziyâde dertlidir. Her kim ziyâde vâkıf ise, yüzü ziyâde sarıdır.
638. Eğer onun cebrinden âgâh isen, hani senin tazarru'un? Hani [sana] cebbâriyet zincirinin görüşü?
639. Zincirde bağlı olan nasıl şâdî eder; habsin esîri olan ne vakit hürlük eder?
640. Eğer sen ayağını bağladıklarını, senin üzerine pâdişâhın çavuşları oturduklarını görüyor isen;
641. O halde sen âcizlere çavuşluk etme; zîrâ o, âcizin tab'ı ve huyu değildir.
642. Mâdemki sen onun cebrini görmüyorsun; söyleme! Ve eğer görüyor isen, hani görmenin alâmeti?
643. Meylin olan her bir işde, kendi kudretini açık görürsün.
644. Meylinin matlûbu olmayan her bir işde, bu Hak'dandır diye cebrî olursun.
645. Peygamberler dünyâ işinde cebrîdirler; kâfirler de âhiret işinde cebrîdirler.
646. Peygamberler için âhiret işi ihtiyârîdir; câhiller için dünyâ işi ihtiyârîdir.
647. Zîrâ her bir kuş, kendi cinsi tarafındadır; o geriye ve can ileri ileri uçar.
648. Kâfirler siccîn cinsi geldiklerinden, dünyâ zindanı içinde hoş-âyîn geldiler.
649. Peygamberler illiyyîn cinsi olduklarından, illiyyîn tarafının cânı ve kalbi oldular.
650. Bu sözün nihâyeti yoktur; fakat biz yine o kıssanın tamâmını söyliyelim.