İçeriğe atla

Mesnevi (Konuk)/1. Defter/551-600

Vikikaynak, özgür kütüphane

551. Eğer cihân baştan başa kar ile dolu olsa idi, güneşin harâreti onu bir nazar ile eritir.
552. Onun günâhını ve yüz vezîri ve yüz bini, Hak Teâlâ bir kıvılcım ile yok eder.
553. O tahyîlin aynını hikmet yapar; o zehirli suyun aynını da şerbet yapar.
554. O gümân-engîzi yakîn yapar; esbâb-ı kînden dahi muhibler bitirir.
555. İbrâhîm'i ateş içinde besler; korkuyu rûha korkusuzluk yapar.
556. Ben O'nun sebebi yakıcılığından hayrânım; ve onun hâyâlâtında da sofistâîler gibiyim.

Hıristiyan kavminin ıdlâlinde
vezîrin bir başka hîle îcâdı


557. O vezîr kendisinden bir başka hîle îcâd etti; va'zı bıraktı da, halvette oturdu.
558. Mürîdlere şevkden harâret bıraktı; kırk elli gün halvette oldu.
559. Halk onun iştiyâkından; onun hâl ve kâlinin ve zevkınin firâkından deli oldular.
560. Ona yalvarmakta ve figân etmekte idiler; riyâzetden halvette iki kat olmuş idi.
561. Onlar dedi: Sensiz bize nûr yoktur. Değnek ile yedilmeyen körün ahvâli nasıl olur?
562. Keremen ve Allah için, bundan ziyâde bizi kendinden ayrı tutma!
563. Biz çocuklar gibiyiz ve sen bize dâye gibisin; bizim başımızın üzerine o sâyeyi döşe!
564. (Cevâben) dedi ki: Benim canım dostlardan uzak değildir; lâkin halvetten dışarıya çıkmağa izin yoktur.
565. O beyler şefâate geldiler; o mürîdler de şenâate geldiler.
566. Şöyle ki: Ey kerîm, bize bu ne bedbahtlıktır; biz sensiz gönülden ve dinden yetîm kaldık.
567. Sen taallül ediyorsun; halbuki biz gamdan ve gönül yanıklığından soğuk nefesler alıyoruz.
568. Biz senin latîf sözüne alışmışız; biz senin hikmetinin sütünden içmişiz.
569. Allah aşkına, bize bu cefâyı etme; lutf et, bu günü yarına bırakma!
570. Gönül sana rızâ verir mi ki bu âşıklar, nihâyet sensiz bî-hâsıl kalsınlar?
571. Hepsi karada balık gibi çırpınıyorlar; ırmaktan, bendi kaldır da, suyu aç!
572. Ey (Zât-ı şerîf) ki zamânede senin gibi kimse yoktur; Allah için halkın feryâdına yetiş!

Vezîrin mürîdleri def' etmesi


573. (Vezîr) dedi ki: Ey güft ü gûnun mağlûbu olup dil ve kulak sözünün nasîhatını isteyenler, kendinize gelin!
574. Alçak olan his kulağına pamuk tıkayınız; gözlerinizden his bağını çıkarınız!
575. O sır kulağının pamuğu baş kulağıdır. Bu sağır olmadıkça, o bâtın sağırdır.
576. "İrciî!" hitâbını işitmeniz için, hissiz ve kulaksız ve fikirsiz olunuz!
577. Sen uyanıklığın güft ü gûsunda oldukça, uyku sözünden bir koku alabilir misin?
578. Bizim sözümüz ve fiilimiz dışarının seyridir; için seyri ise, semânın fevkıdir.
579. His karadan doğduğu için, karayı gördü; cân Îsâ'sı ise, ayağını denize koydu.
580. Cism-i unsurînin seyri kara üzerinde vâki' oldu; canın seyri ise, ayağını denizin ortasına koydu.
581. Ömür, gâh dağda ve gâh denizde ve gâh çölde, unsurîyat yolunda geçince,
582. Sen âb-ı hayâtı nerede bulacaksın, denizin dalgasını nerede yaracaksın?
583. Toprağa mensûb olan dalga bizim vehmimiz, anlayışımız ve düşüncemizdir. Suya mensûb olan dalga ise, mahv ve sekir ve fenâdır.
584. Sen sarhoşlukta oldukça, o sarhoşluktan uzaksın. Sen bundan mest oldukça, o kadehten körsün.
585. Zâhirin kıyl u kâli toz gibi gelmiştir, bir müddet susmağa alış; akla mâlik ol!

Halveti bırak! diye mürîdânın
tekrâr mürâcaatı


586. Hepsi dediler ki: Ey rahne isteyen hakîm, bu aldatmayı ve bu cefâyı bize söyleme!
587. Hayvana, kudreti kadar yük koy; zayıflara tâkatı kadar iş buyur!
588. Her kuşun yemi, onun ölçüsüdür; her kuşun yiyeceği bir incir olur mu?
589. Eğer çocuğa süt yerine ekmek verirsen, zavallı çocuğu o ekmekten ölmüş tut!
590. Vaktâki dişlerini çıkarır, ondan sonra da gönlü kendiliğinden ekmek isteyici olur.
591. Kanadı çıkmamış olan kuş uçucu olduğu vakit, her yırtıcı kedinin lokması olur.
592. Vaktâki kanadı çıkar; külfetsiz iyinin ve kötünün sesi olmaksızın kendiliğinden yükseklere uçar.
593. Senin nutkun şeytanı susturur. Senin kelâmın bizim kulağımızı akıl yapar.
594. Sen söyleyici olduğun vakit, bizim kulağımız akıldır. Sen deniz olduğun için bizim karamız denizdir.
595. Seninle berâber bize yer, gökten daha iyidir; Simâkü'r-râmih nâmındaki parlak yıldızlardan, arzın üstünde durduğu zannolunan balığa kadar senden nurlanmıştır.
596. Sensiz bize felek üstünde karanlık vardır: Ey ay, bu yeryüzü seninle bize karanlık olur mu?
597. Rif'atin sûreti eflâk için, rif'atin ma'nâsı pâk olan rûh için olur.
598. Sûret yüksekliği cisimler içindir; ma'nâ önünde cisimlerin isimleri vardır.

Vezîrin, halveti bozamam diye cevâb vermesi


599. (Vezîr) dedi: Sohbetlerinizi kısa kesiniz; nasîhata can ve dilde yol açınız!
600. Eğer emîn isem, ben yeryüzüne gök desem bile, emîn müttehem olmaz.