Mesnevi (Konuk)/1. Defter/3651-3700

Vikikaynak, özgür kütüphane

3651. Nice zamân gayb Hakk'ın matlûbu geldi; bu davul çalanı kov, yolu bağla!
3652. Acele sürme, dizgini çek; mestûr olmak iyidir; herkes kendi zannından mesrûr olmak evlâdır.
3653. Hak ister ki onun nevmîdleri de bu ibâdetten yüz çevirmesinler.
3654. Hem onun ibâdetlerinde müşerref olarak, onun tâatlarıyla müştagil olmuş olsunlar.
3655. Hem de bir ümîd ile müşerref olsunlar; birkaç gün onun rikâbında koşsunlar.
3656. İsterse o rahmet, cümle üzerine, merhametin umûmundan kötü ve iyi üzerine parlar.
3657. Hak ister ki, her bey ve esîr, recâlı ve havflı ve perhizkâr olsunlar.
3658. Bu recâ ve havf perdede olsun; tâ ki bu perdenin arkasında perverde olsun.
3659. Vaktâki perdeyi yırttın, havf ve recâ hani! Gaybın zâhirde bir kerr ü ferri oldu.

Hikâye


3660. Bir delikanlı ırmak kenârında bir zan götürdü; dedi ki: Bizim balık tutucumuz Süleyman'dır.
3661. Eğer bu, o ise, neden yalnız ve gizlidir; ve eğer değil ise, onun Süleymânlık sîmâsı nedir?
3662. O, bu düşünce içinde mütereddid idi; nihâyet Süleymân Şâh müstakil oldu.
3663. Cin gitti; o onun mülk ve tahtından kaçtı; onun bahtının kılıcı o şeytanın kanını döktü.
3664. Yüzüğünü parmağına taktı; ifrit ve peri askeri toplandı.
3665. Adamlar, temâşâ için geldiler; sâhib-i hayâl olan kimse de, onların arasında.
3666. Vaktâki yüzüğü onun parmağında gördü, onun düşüncesi ve zannı tamâmen gitti.
3667. Vehim o vakit vardır ki, o mestûrdur; bu araştırma, görülmemiş şeyden nâşîdir.
3668. Gâibin hayâli sînede azîm oldu; vaktâki hâzır oldu, onun hayâli gitti.
3669. Gerçi nûr semâsı yağışsız değildir; karanlık zemîn de bitirmesiz değildir.
3670. Bana "Yü'minûne bi'l-gaybi" layıktır. Ondan dolayı fânî ön penceresini bağladım.
3671. Âsumânı zuhûrda yardığım vakit "Onda bir yarık görür müsün" nasıl derim?
3672. Tâ ki bu zulmette taharrî döşesinler ve her bir kimse, yüzü bir tarafa götürsün.
3673. Bir müddet işler ma'kûs olur; şıhneyi hırsız dârlara götürür.
3674. Tâ ki çok sultân ve âlî himmetli, bir müddet kendi bendesinin bendesi gelir.
3675. Bendelik gaybda hoş ve ra'nâ gelir; gaybın hıfzı kulluk etmekte hoş gelir.
3676. Nerede o kimse ki, onun huzûrunda şâhın medhini söyler; nihâyet o kimse ki, gaybında şerm-rû olur.
3677. Bir kal'a muhâfızı ki, memleketin kenârından, sultândan ve sâye-i saltanatdan uzak ola.
3678. Kal'ayı düşmanlardan hıfz ede; kal'ayı bî-kerân mala satmıya.
3679. Hudûdların kenârında şâhdan gâib olduğu halde, o hâzır olan gibi vefâyı hıfz ede,
3680. O şâhın indinde, hizmette hâzır olan ve can fedâ eden başkalarından iyidir.
3681. Binâenaleyh gaybette yarım zerre işin hıfzı, hâzırlıkta olan o yüz binden iyidir.
3682. Tâat ve îmân şimdi mahmûd oldu; ölümden sonra ayân içinde merdûd oldu.
3683. Mâdemki gayb ve gâiblik mestûr olmak iyidir, öyle olunca ağzı bağla ve susmak iyidir.
3684. Ey kardeş, elini sözden geri tut; muhakkak Hak Teâlâ ilm-i ledünnü ızhâr eder.
3685. Güneşe, onun yüzü şâhid olmak kâfî olur; şâhidin en büyüğü hangi şeydir? Allah'dır!
3686. Hayır, söylerim; çünkü hem Hak ve hem melek, hem âlimler beyânda karîn oldu.
3687. Allah ve melek ve ehl-i ulûm şehâdet ederler ki, muhakkak dâim olan Ecel ve A'lâ'dan başka Rab yoktur.
3688. Nasıl Hakk'a şehâdet eder; melek kim oluyor? Tâ ki şehâdette müşterek olsun? Yâhut, "Vaktâki Hak şehâdet etti, melek kim oluyor? Tâ ki şehâdette müşterek olsun?"
3689. Zîrâ güneşin nûruna ve huzûruna, harâb olan gözler ve gönüller tâkat getiremezler.
3690. Bir yarasa gibi güneşin harâretine tâkat getiremez; ümîdi keser.
3691. Böyle olunca melâikeyi de, âsumân üzerine, güneşin cilvegeri olarak bizim gibi yâr bil!
3692. Zîrâ biz ziyâyı güneşten bulduk; halîfe gibi zayıflar üzerine parladık.
3693. Yeni, ya üç günlük, yâhud ki bedir olan ay gibi, her melek kemâl ve nûr ve kadr tutar.
3694. Üçer, yâhud dörder nûr kanadlardan mertebeleri üzerine o şuâ', her meleğe mahsûstur.
3695. İnsîlerin akıllarının kanadları gibi ki, onların arasında çok fark vardır.
3696. İmdi her beşerin iyide ve kötüde karîni o melek olur ki, onun mânendi ola.
3697. Zaîfü'l-basar olan kimsenin gözü, güneşe tâkat getiremeyince, onun için yıldız şem' oldu, nihâyet yolu buldu.

Peygamber'in (s.a.v.) Zeyd'e "Bu sırrı, bundan daha açık söyleme
ve mütâbaatı hıfz eyle!" buyurması


3698. Peygamber buyurdu ki, benim ashâbım, yıldızlardır; yolcular için şem' ve şeytan için recimlerdir.
3699. Eğer her bir kimsenin o çeşmi ve kuvveti olaydı ki, o çerhin güneşinden nûr tuta idi.
3700. Ey zelîl, ne vakit yıldıza hâcet vardır? Ne vakit o güneşin nûruna delîl olurdu?