İçeriğe atla

Mesnevi (Konuk)/1. Defter/2401-2450

Vikikaynak, özgür kütüphane

2401. Armudun tepesi üzerinde dibini öyle görürsün; bu zan kalmamak için ondan aşağıya gel!
2402. Vaktâ ki dönesin, sen sersem olursun; evi dönücü görürsün, o sensin.

Onun beyânındadır ki, her bir kimsenin hareketi kendisinin
bulunduğu yerdendir ki, herkesi kendi vücûdunun dâiresinden görür.
Mâvi sırça, güneşi mâvi gösterir ve kırmızı, kırmızı gösterir.
Sırçalar renklerden ârî olduğu vakit beyâz olur.
Diğer sırçaların hepsinden daha doğru söyleyici olur ve
hepsinin imâmı olur


2403. Ahmed'i (a.s.) Ebû Cehil gördü ve dedi: Benî Hâşim'den bir çirkin nakış açıldı.
2404. Ahmed (a.s.) ona buyurdu ki: Doğrusun, her ne kadar iş artırıcı isen de doğru söyledin.
2405. Onu Sıddîk gördü, dedi: Ey güneş, ne şarktansın, ne de garbdansın, latîf parla!
2406. Ahmed (a.s.) buyurdu ki: Ey azîz, ey dünyâ-yı nâçîzden kurtulmuş, doğru söyledin.
2407. Hâzır olanlar dediler: Ey halkın sadrı; iki zıd söyleyiciye, niçin doğru söyleyici dedin?
2408. Buyurdu ki: Ben elin cilâ verilmiş âyinesiyim; Türk ve Hindû bende onu görür ki mevcûddur.
2409. Ey kadın, eğer beni çok tama' edici görüyor isen, bu kadınca olan taharrîden yukarıya gel!
2410. O tama'a benzer ve rahmet olur; orada tama' nerede ki, o ni'met olur.
2411. Sen fakrı bir iki gün tecrübe et; tâ fakrı iki kat gınâ içinde göresin.
2412. Fakra sabr et ve bu melâli bırak; Zü'l-Celâl'in izzeti fakr içindedir.
2413. Sirke satma, binlerce canı kanâatden bal denizine batmış gör!
2414. Yüz binlerce acılık çeken câna bak, gül gibi gülşekere karışmıştır.
2415. Ey yazık, senin havsalan geniş olsaydı; tâ ki canımdan gönül şerhi zâhir olaydı.
2416. Bu söz can memesinde süttür, çekici olmaksızın iyi akmaz.
2417. Dinleyen teşne ve tâlib olduğu vakit vâiz ölü bile olsa söyleyici olur.
2418. Dinleyici olan kimse vaktâ ki melâlsiz tâze gele, dilsiz sözde yüz dilli olur.
2419. Kapımdan nâmahrem içeriye girdiği vakit, ehl-i harem perde içinde saklanır.
2420. Ve eğer zarardan uzak bir mahrem içeriye gelirse, o mestûrlar nikâbını açarlar.
2421. Her kimi güzel ve latîf ve yakışıklı yaparlarsa, görücünün gözü için yaparlar.
2422. Çengin ve zîr ve bamın âvâzı, hissiz olan sağırın kulağı için ne vakit olur?
2423. Hak Teâlâ miski boşuna latîf kokulu etmedi, his için yaptı, burnu koku almayan için yapmadı.
2424. Hak Teâlâ yeri ve göğü tertîb etmiştir; arada çok nûr ve nâr yükseltmiştir.
2425. Bu yeri hâkîler için, göğü de eflâke mensûb olanların meskeni yaptı.
2426. Süflî âdem yukarının düşmanı olur; her mekânın müşterîsi zâhir olur.
2427. Ey örtülmüş, sen hiç kalktın da kendini kör için süsledin mi?
2428. Eğer cihânı dürr-i meknûn ile doldursam, senin nasîbin olmayınca, ne yapayım?
2429. Ey kadın! Nizâ'ın ve yol vuruculuğun terkini söyle ve eğer söylemez isen benim terkimi söyle!
2430. Benim için nizâ'ın ve iyinin ve kötünün ne yeri vardır ki bu gönlüm sulhlerden dahi ürker.
2431. Ya susarsın veyâhut onu yaparım ki, bu demde evi barkı terk ederim.

Kadının zevcine riâyet etmesi ve
kendi sözünden rücû' eylemesi


2432. Kadın onu sert ve serkeş gördüğü vakit ağlayıcı oldu; ağlama ise kadının tuzağıdır.
2433. Dedi ki: Ne vakit senden böyle sandım; ben senden başka ümîd tutardım.
2434. Kadın yokluk yolundan geldi; dedi ki: Ben sizin toprağınızım, hanımınız değilim.
2435. Cismim ve canım her ne varsa senindir; hüküm ve fermân hep senin fermânındır.
2436. Eğer benim gönlüm fakîrlikten dolayı sabırdan sıçradı ise kendim için değildir; o senin içindir.
2437. Sen bana derdlerde devâ oldun; ben istemem ki sen bî-nevâ olasın.
2438. Cânın hakkı için, bu kendim için değildir; bu nâle ve ağlama senin içindir.
2439. Benim kendim vallâhi senin zâtın içindir; her dem ister ki senin önünde ola.
2440. Keşke senin canın ki, ona benim rûhum fedâdır, benim canımın zamîrinden vâkıf olaydı.
2441. Mâdem ki sen zanda benim ile böyle oldun, ben candan da bîzâr oldum, tenden de.
2442. Ey canımın sükûnu, mâdem ki sen benim ile böylesin, gümüş ve altın üzerine toprak ettik.
2443. Sen ki benim canımda ve gönlümde yer edersin, bu kadardan benden teberrî ediyorsun.
2444. Sen teberrî et ki, sana destgâh vardır. Ey kimse, senin teberrâna can özrhâhdır.
2445. O zamânı yâd et ki, ben put gibi idim, sen putperest gibi idin.
2446. Kul, senin vefkın üzerine gönül parlatmıştır; her neyi pişmiş midir? dersen, yanmıştır derim.
2447. Ben senin ıspanakınım; ya ekşi ile ya tatlı ile, her ne ile lâyık görürsen beni pişirirsin.
2448. Küfür söyledim, işte îmâna geldim; meyl-i candan dolayı senin hükmünün önüne geldim.
2449. Senin şâhâne olan huyunu anlamadım; senin önünde küstâh olarak koştum.
2450. Vaktâ ki senin afvından bir çerâğ tertîb ettim, tövbe ettim, i'tirâzı attım.