Günümüz Toplumunda Mitler: Anadolu Efsaneleri Üzerine Bir Değerlendirme/Aşk Türü ve Taşlaşma Motifli Efsaneler

Vikikaynak, özgür kütüphane

Aşk Türü ve Taşlaşma Motifli Efsaneler

Bu tür efsaneler bir olayın nedenini açıklamaya, bilgilendirmeye yönelik motiflere sahiptirler. Konusunun daha ziyade aşk ve sevgi üzerine kurgulanması ve efsanenin sonucunda taşlaşma figürüne vurgu yapılması, bu tür efsanelerin kutsal bir simge olarak dini boyutuyla da değerlendirilmesine neden olmuştur. Şekil değiştirerek başka bir boyuta geçmek ya da nesneye dönüşmek halk arasında, özellikle belirli şekillere sahip olan taşlar için anlatılan hikâyelerdendir. Bu durum, kişinin ya da hayvanın bulunduğu yerde taş kesilmesi ya da başka bir varlığa dönüşmesi olarak açıklanabilir. Aşk, ibret alma, olağanüstü olaylar hakkında bilgi edinme isteği, kurtuluş (ya da ödül) ve cezalandırma bu tür efsanelerin ana temasını oluşturur. Bu kapsamda aşk türü ve taşlaşma türü efsanelerin, içeriğine göre farklı işlevleri bulunabilmektedir. Taşlaşma motifiyle gelecek kuşaklara örnek oluşturabilecek davranış örüntüleri aktarılmaya çalışılmaktadır. Diğer bir ifade ile topluluk içi birey(ler) üzerinde kültürleme etkisiyle sosyal yapının sürekliliğini sağlayan koşullar oluşturulmak istenir. Aşağıda konu edilen taşlaşma ve aşk konulu efsaneler, Seyidoğlu'nun topluma yön vermesi, koruyucu olması ve bulunduğu yere anlam kazandırma; Bascon'un eğitme ve kültürel devamlılığı sağlaması işlevini yerine getirir. Aynı zamanda bu anlatıların bireyin davranışları üzerindeki etkisiyle psikolojik işlevi ve taşlaşmanın simgeleştirilmesi ve kutsallık atfedilmesiyle dini işlevi yansıttığı görülür. Bu anlamda Anadolu'da aşk konulu ve taşlaşma figürlü efsanelerin bilindik örneklerinden birkaçına aşağıda değinilmiştir.

Gelin Kayaları: Yozgat ilinin köylerinden birinde bir kızı gencin birine verirler. Düğün günü gelin alayı hazırlanır. Düğün alayında hep develer vardır. Gelini seven başka biri, adamlarıyla birlikte düğün alayının önünü keser ve orada ne kadar erkek varsa hepsini öldürür. Gelin bunun üzerine dua eder... Duası kabul olan kız, develeriyle birlikte taş olur. Bugün o kayalara bakıldığında çökmüş develeri andıran yan yana iri kayalar, bunların orta gerisinde ellerini önüne kavuşturmuş gelini andıran bir kaya bulunur (Sakaoğlu, 2003: 23-24).

Geleneksel kültürlerde kadına toplum içinde biçilen rol, topluluk içi aldığı görev ve sorumluluklar cinsiyete dayalı bir şekillenme gösterir. Bu nedenle halk anlatıları içinde geline ve kadına atfedilen anlam ve değerler (saflık, beyazlık, kutsiyet, namus...) her fırsatta efsanelerle ilişkilendirilmekte ve açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu manada gelinin ya da kadının göstermiş olduğu davranış yetisi, sadece kendisine ait olmamakta, bütün bir topluluğu ilgilendiren ve ortak sorumluluk içinde analiz edilmesi gereken bir davranış biçimi olmaktadır. Dolayısıyla, geleneksel normlar, kadınlar üzerinde belirleyici bir etken olmaktadır. Buna bağlı olarak günümüzde bile, istenmeyen bir durumun ortaya çıkması halinde bunlara şahit olmasaydım da keşke taş olsaydım, ya da yapılan yanlış bir hareketi olumsuz olarak nitelemek için ya da aynı olayın tekrarını önlemek amaçlı “Allah seni taş yapar” sözünün kullanılması halk kültürü içindeki kullanılan söylemlere dikkat çekmesi bakımından oldukça önemlidir.

Gelinin taş kesilmesi konusunun işlendiği bu anlatıda, ana motif namusunu korumak adına gelinin göstermiş olduğu davranış biçimidir. Gelin, olası olumsuz bir durumdan kurtuluşun çaresi olarak taşa dönüşmeyi tercih etmektedir. Taşlaşmayı arzulamak ve canlı bir varlığın cansız bir nesneye dönüşmesi; aynı zamanda toplumların dini inanış biçimleriyle ve ahlaki değerleriyle de yakından ilişkilidir. Bu şekliyle toplumca onaylanan bir davranışın, toplum içinde genel bir algı modeli oluşturması ve ileriki nesillere bu davranışın aktarılması amaçlanır. Geleneksel toplum yapılarında bir bireyin kültürlenmesi, çoğu durumda bağlı olduğu sosyal ve kültürel çevre sayesinde sağlanır. Kültürel bakımdan süreklilik ise toplumların ortak değer, anlam ve inanışlar etrafında bir araya gelmesini zorunlu kılar.

Kıztaşı: Geçmişte Van'ın Amik köyünün gençlerinden biri, güzel bir kıza âşık olur. Genç, sevdiğiyle görüşmek için her gece gölü geçer. Dizdarın kızı da sevdiği yönünü bulsun diye, yüksek bir taşın üzerine ışık yaktırır. Böyle buluşmalar devam ederken... genç yönünü bulamayarak azgın dalgaların arasında kaybolur. Sevgilisini göremeyen kız dua eder... Duası kabul olan kız taş olur. Günümüzde Adilcevaz'da gölün kıyısında Kıztaşı adı verilen taş kütlesi bulunur (Sakaoğlu, 2003: 25-26).


Efsanede sevdiği insandan ayrıldığına inanan kızın dua etmesiyle taş kesilme figürü konu edilmekte, sevdiğine kavuşmanın çaresi olarak da ödül olarak kızın taşlaşması efsanenin motifini oluşturmaktadır. Burada sevginin kutsiyetine verilen önem insan davranışı için örnek model oluşturmaktadır.


Ejderha: Elazığ'a bağlı Harput ilçesine vaktiyle bir ejderha musallat olur. Halk... dönemin âlimlerinden Fatih Ahmet Baba'ya müracaat ederler... Bir gece gelen ejderha nedeniyle halk panik içinde kaçışır... Herkes kaçtığı için yalnız kalan Ferhat Baba avuçlarını açarak Allah'a dua eder. Duanın bitimiyle birlikte üstüne gelmeye başlayan ejderha bulunduğu yerde taş kesilir. Anlatıldığına göre, ejderhanın taşlaşmış hali bugün bile canlılığını korumaktadır (Sakaoğlu, 2003: 32-33).


Dikmetaş: Zamanında Bayburt Çaykara yolu üzerinde Dikmetaş (Hayık) adı verilen köyde zengin bir ermeni yaşarmış... Bir kış mevsimi hayvanlarına yedirecek otu bulamayan köylünün biri ermeniden ot ister. Ermeni ise ot vermenin karşılığında köylünün güzel kızını ister. Baba istemeyerek de olsa kızını vermeye razı gelir. Düğün günü yaklaşınca kız Allah'a yalvarır... Duası kabul olur ve o gece ermeninin bütün otları yığınlar halinde taş kesilir... Bu yığınlardan bir tanesi ve yığının bağ yerleri bugün bile belirgin şekilde görülür (Sakaoğlu, 2003: 42-43).


Yukarıdaki efsanelerde benzer motifler bulunur. Her iki efsanede temel oluşturan motif, kurtuluşun çaresi olarak görülen dua ve duanın sonucu olarak meydana gelen cezalandırmadır. Ermiş olduğuna inanılan kişinin dileğinin gerçekleşmesi ve hayvanın taşa dönüşmesi ise bir cezalandırma motifidir. Dikmetaş efsanesinde de ana motif, bulunduğu durumdan kurtuluşun çaresi olarak dua eden kızın duasının kabul edilmesi ve cezalandırma aracı olarak yığınların taş kesilmesi efsanenin temasını oluşturur. Dini inanışın pekişmesinde rol oynayan böylesi anlatılar insanların inanışlarını kuvvetlendirme amaçlı önemli bir öğreti olarak ileriki nesillere aktarılır.

Taş Olan Çoban: Ağrı dağı eteklerinde bir çoban, çok yükseğe çıkar. Aşağı inmek güçtür ve Allah'a yalvarır: “Ya Rabbim, beni bu felaketten kurtarırsan, yedi tane kurban vereceğim”. Çobanın duası kabul olur ve aşağıya iner. Felaketten kurtulan çoban kurban olarak yedi bit öldürür... Çok geçmeden hem kendisi hem de sürüsü Allah tarafından taş kesilir. Bugün, Ağrı dağı eteklerinde çobana ait olduğu söylenen bir taş yığını hâlâ durmaktadır (Sakaoğlu, 2003: 36-37).


Şahitlik Kayası: Afyon'a yakın köylerin birinde, bir arazi konusunda... olayı bilen altı kişinin ismi şahit olarak yazılır. Taraflardan biri, şahitlerin her birine mahkeme öncesi birer altın verir. Mahkeme günü altı kişi: “eğer yalan söylersek Allah bizi taşetsin” diye yemin eder. Bunlar, mahkemeden sonra köy yolunu tutarlar, şahitlik kayası adı verilen yere gelince altısı da taş kesilir (Sakaoğlu, 2003: 52-53).


Taş olan çoban efsanesinde, sözünden dönmenin hem ahlaki hem de dini açıdan yol açtığı olumsuz durum ortaya konmaktadır. Bu anlamda, efsanede konu edilen çobanın verdiği sözü tutmaması ve inanca saygısızlık göstermesinin bir bunun sonucu olarak cezalandırılması ve taşa dönüşmesi efsanenin ana motifini oluşturur. Benzer şekilde şahitlik kayası anlatısında da doğruluğun erdemliğine dikkat çekilmekte ve doğruluktan ayrılanların cezalandırılacağı mesajı verilmektedir. Anadolu halk anlatılarında toplumsal yaşama örnek teşkil edebilecek davranış ve hareketler bu türden efsanelerin temel konusunu oluşturabilmektedir. Kutsal olanı koruma ve saygı gösterme, inançlara değer verme, sevginin kutsallığı, geleneksel kurallara uymanın zorunluluğu, iyilik ve erdem gibi değerlerin, insan davranışı için örnek davranış olarak kabulü bir eğitim işlevi olarak görülebilir.