Erken Soğuk Savaş Ankara'sında Sinema Kültürü/Ankara Sinema Salonları

Vikikaynak, özgür kütüphane

Ankara Sinema Salonları

Erken Cumhuriyet dönemi Ankara’sında sinemaların hemen hemen tamamı Ulus’ta açılmıştır (Duman, 2012, ss. 64-65). Yine de, Cumhuriyetin başkenti olmasına rağmen, Ankara’da sinema kültürü, İstanbul sinema kültürü kadar gelişmiş değildir (Şenyapılı, 2004, s. 90). Örneğin, 1930’lu yıllarda kentin en büyük sineması olan Yeni Sinema’nın kapasitesi sekiz yüz kişilik olmasına karşın film izlemeye günlük ortalama iki yüz kişi gelmektedir (Malik, 1933, s. 15). Bu durum savaş sonrasında da çok değişmemiştir. Örneğin, 1953 gibi geç bir tarihte bile, Ankara’da toplam 8.809 kişilik on adet sinema salonu vardır (Şenyapılı, 2004, s. 238). Tablo III’te görüleceği üzere, sinema salonu sayısı ve yıllık sinema seyircisi açısından Ankara, İstanbul’un çok gerisindedir. Her ne kadar Ankara’daki yıllık sinema seyirci sayısına ulaşılamamışsa da, kaba bir hesapla Ankara ve İstanbul karşılaştırılması yapılabilir. Örneğin, 1953 yılında Ankara’daki sinema salonlarının tümü yıl boyunca dolmuş olsa bile Ankara’da yıllık sinema seyirci sayısı en fazla 3.215.285 olacaktır. Aşağıda detaylandırılacağı üzere sinema salonları film gösterimleri dışında da pek çok sosyal etkinliğe ev sahipliği yapmaktadır. Ayrıca, kış aylarında gerek soğuk gerek salgın hastalıklar yüzünden Ankara’daki sinema ve tiyatro salonlarının doluluk oranları büyük ölçüde düşmektedir (Ay, 1949, s. 2). İki şehir arasındaki nüfus farkı göz önüne alındığında bile, Ankara’nın sinema tüketim alışkanlıkları açısından ne kadar geride olduğu anlaşılabilir. Bir diğer deyişle, 1945 sonrası bütün olumlu gelişmelere karşın Ankara sinema seyircisinin seçenekleri, İstanbullulara oranla oldukça kısıtlıdır.

Ankara, sinema salonları açısından İstanbul’un gölgesinde kalmış olsa bile, savaş sonrası yıllar, Ankara sinema kültüründe köklü değişimlere tanıklık etmiştir. Öyle ki dönem içerisinde sayılarının ciddi biçimde artmasına rağmen bu salonlar, Ankaralıların sinema filmlerine olan talebini karşılayamamışlardır. Bazı günler, özellikle suare seansları öncesinde, sinema kapıları ve gişeleri önünde “büyük izdihamlar” yaşanmaktadır (Yavuztürk, 2013, ss. 83-84).

Bu dönemde çıkmaya başlayan sinema dergileri ve sinema ile ilgili diğer yayınlar, Ankaralının sinema sevgisini kanıtlayan başka göstergelerdir. 100 Kuruşa satılan “yıldız yıllıkları” bunlara bir örnektir. Bu yıllıklarda hem Hollywood yıldızlarının fotoğrafları hem de Hollywood ile ilgili en son haberleri içeren yazılar bulunmaktadır (Şekil 3). Benzer biçimde, Ankara merkezli olarak çıkan Hollywood Dünyası dergisi okuyucularıyla Hollywood


Şekil 2. Elaine Shepard’ın Ankara gezisinden bir görüntü.
Kaynak: Elaine Shepard Ankara’yı geziyor, 1949, s. 1.

Tablo III. İstanbul Sinema Salonlarına İlişkin İstatistiki Veriler (1945-1955)

Yıl Sinema Salonu Sayısı Yıllık Sinema Seyircisi
1945 43 10.251.000
1946 46 9.339.000
1947 51 9.093.000
1948 61 10.292.000
1949 70 13.079.000
1950 92 11.822.000
1951 93 12.268.000
1952 109 14.315.000
1953 111 15.372.000
1954 120 20.615.000
1955 135 21.350.000

Kaynak: Tamusta, 2010, s. 28 (ilk beş satır için); Bozis, 1969, s. 4 (son altı satır için). yıldızlarının isimlerinin nasıl telaffuz edildiklerini dahi paylaşmaktadır (Artistlerin Türkçe adları, 1946, s. 3). Bu tarz sinema dergilerinde ve günlük gazeteler aracılığıyla en güncel Hollywood dedikodularından tutun da Amerikan film yıldızlarının boy boy fotoğraflarına kadar (Şekil 4), pek çok konuda bilgiler ve görseller paylaşılmakta, Türk halkının Hollywood’a olan ilgisi ve Amerikan film sektörü hakkındaki bilgisi artırılmaktadır.[1] Örneğin, Ankara merkezli olarak çıkan Sine Magazin dergisi, “Önce ne idiler...” başlıklı yazısında, Hollywood yıldızlarının, önceki mesleklerini vermektedir (Önce ne idiler..., 1951, s. 7). Başka bir örnek ise 29 Kasım 1952’de ilk kez çıkan Ankara’da Bu Hafta dergisidir. Ankara’da Bu Hafta, okuyucuları arasında dört sayı sürecek bir yarışma düzenlemiştir. “Ayın En Güzel Filmi” için oy kullanacak okurlardan kurayla belirlenecek üç kişiye sırasıyla Ankara'daki bütün sinemalara bir ay, iki hafta ve bir hafta boyunca gitmek hakkını veren üç adet ödül vermektedir (Müsabakamız, 1952, s. 5).

Dönemin Türk sinemacılığını olumlu anlamda etkileyen en önemli gelişmelerden bir diğeri ise belediyelerin, yerli filmlerden aldığı eğlence vergisinin, 1948 yılında %75’ten %25’e indirilmesidir. Böylesi radikal bir gelişme Türk sinemacılığının gelişimine katkı sağlamıştır (Özgüç, 1996, ss. 10-11). Eğlence vergisinin indirilmesinin de katkısıyla, “1916-1944 arasında yıllık film sayısı ortalaması 1.46 iken, 1945-1959 arasında 41.46’ya yükselmiştir” (Özön, 1968, ss. 23-24). Eğlence vergisinin indirilmesinin yanı sıra, 1945 sonrasındaki iktisadi ve siyasi konjonktürün de Türk sinemacılığı üzerinde olumlu bir etkisi vardır. Zira, 1911’de Trablusgarp Savaşı’yla başlayan ve Balkan Savaşları, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı ile devam eden uzun bir savaş dönemi, Türk sinemacılığını olumsuz biçimde etkilemiştir. 1930’larda ise Büyük Buhran’ın yıkıcı etkileri kolaylıkla görülebilir. Bu bağlamda, Türk sinemacılığının gelişmesine elverişli siyasi ve iktisadi bir ortam ancak İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle ve kapitalist dünya ekonomisinin genişleme dönemine girmesiyle mümkün olmuştur. Tüm bu etkenlerin sonucunda, gittikçe gelişen ve çeşitlenen, özelde Ankara sinema kültürü ve genelde Türk halkının sinema alışkanlıkları ile ilgili en yerinde tespiti, Ankara merkezli


Şekil 3. 1945 Yıldız Yıllığı reklamı. Kaynak: Hollywood yıldızları ve sinema, 1945, s. 5.
Şekil 4. Hollywood Dünyası dergisinden bir kapak. Kaynak: Hollywood Dünyası, 1945, s. 1.

olarak basılan başka bir sinema dergisi Sine Magazin yapmıştır. Dergi yazarları, 25 Kasım 1951 tarihli ilk sayılarında çıkış amaçlarını açıklarken şöyle yazmaktadır: “Bugün artık ekmek gibi, su gibi, hava gibi zaruri bir ihtiyaç maddesi haline gelmiş olan SİNEMA’dan hangimiz hoşlanmayız ki!!” (Niçin çıkıyoruz?, 1951, s. 3).

İncelenen dönemdeki Ankara sinema salonlarından faaliyet gösteren ve önde gelen kapalı sinema salonları Tablo IV’te verilmiştir. Aşağıda tartışıldığı üzere, bu sınıflandırma hem dönemin Ankara’sında ortaya çıkan sosyo-ekonomik dönüşümlerle hem de sinema salonu sahiplerinin uyguladığı müşteri politikalarıyla yakından ilgilidir. Tablo’da da görüleceği üzere, her sinema salonunun seyirci kitlesi farklıdır. Bulunulan semt ve mahalleye, filmlerin altyazılı ya da dublajlı olmasına ve gösterilen filmlerin kalitesine göre seyirci profili de değişim göstermektedir. Bununla birlikte, Tablo IV’teki sınıflandırma sinema salonlarının sosyo-ekonomik analizini ancak ‘genel hatlarıyla’ verebilmektedir. En nihayetinde, herhangi birisini bilet parasını verdikten sonra, istediği sinemaya gitmekten alıkoyacak bir engel yoktur. Yine de, aşağıda açıklanan çeşitli nedenler, her sinema salonunun kendine özgü bir seyirci kitlesi oluşturmasına neden olmuştur. Ayrıca, bu salonların seyirci kitleleri, Ankara’nın geçirdiği sosyal ve iktisadi dönüşümlerle birlikte zaman içerisinde değişiklik göstermiştir, dönem boyunca aynı seyirci profilini her zaman devam ettirmemiştir. Örneğin, incelenen dönemin ilk yarısında büyük ölçekte orta alt sınıflara hitap eden Ulus’taki sinema salonları, Ankara kentinin tanıklık ettiği yoğun göç alma, gecekondulaşma ve şehir merkezinin Ulus’tan Yenişehir’e (Kızılay’a) kaymasıyla birlikte incelenen dönemin ikinci yarısında, yani 1950’lerde, giderek alt sınıf seyircilerin uğrak mekânı olmuşlardır.

Bu çalışmada kastedilen sınıf kavramı, Marksist sınıf kavramıyla yakından ilişkilidir. Bu görüşe göre, bir sınıf ortak iktisadi çıkarları olan, bu çıkarların farkında olan ve kolektif biçimde hareket eden bireyler bütünüdür.[2] Erken Cumhuriyet döneminde Ankara, genel anlamda bir “memur şehri”dir. Memur olmayan esnaf ve tüccar gibi toplumsal kesimler de gerek kıyafetleri ile gerek tüketim alışkanlıkları ile memurlara benzemektedir (Öymen, 2004, s. 51). Kentin zenginleri ise gösterişten uzak durmaktadırlar. Öyle ki “tanımayanlar için kimin zengin,

Tablo IV. 1945-1955 Arası Ankara’da Etkin Olan Kapalı Sinema Salonlarından Önde Gelenleri

Sinema Salonu Bulunduğu Semt/Mahalle Açılış Tarihi Kapanış Tarihi İncelenen Dönemdeki Genel
Seyirci Kitlesi
Ankara Sıhhiye 1943 1988 Orta Alt Sınıf
Büyük Kızılay 1949 1978 Üst Sınıf
Cebeci Cebeci 1950 - Orta Üst Sınıf
Nur Dışkapı 1952 - Alt Sınıf
Park Ulus 1941 1960 Orta Alt Sınıf
Sümer Ulus 1940 1960 Alt Sınıf
Sus Ulus 1938 1985 Orta Alt Sınıf
Ulus Kızılay 1939 1967 Orta Alt Sınıf
Yeni Ulus 1928 1956 Üst Sınıf

Kaynak: Sinema ücretleri, dönem üzerine yazılan anı kitapları, döneme tanıklık etmiş kişilerle yapılan görüşmeler ve diğer ikincil kaynaklar temel alınarak hazırlanmıştır.[3] kimin fakir çocuğu olduğu pek belli” olamamaktadır (Öymen, 2012, s. 142). Ancak bu durum II. Dünya Savaşı ile birlikte değişmeye başlamıştır. Bir yandan savaş yıllarında spekülasyonla para kazanan yeni bir zengin grubu ortaya çıkmıştır. Bir yandan da savaş sonrası yıllar, Ankara kırsalından ve çevre illerden Ankara’ya olan göçün arttığı bir dönem olmuştur. Bu göç ise kentin yeni yoksullarını yaratmıştır. Kısacası, II. Dünya Savaşı yılları ve sonrasında Ankara’daki sınıfsal farklılıklar ve sosyal uçurumlar daha da belirgin bir hâle gelmiştir. Ankara her ne kadar bir “memur şehri” olmaya devam etmişse de, savaş sonrasında Ankara toplumsal anlamda çok daha heterojen bir yapıdadır.

Ankara’nın bir “memur şehri” olması ise, memurlar arasında ekonomik ve sosyal farklar olmadığı anlamına gelmemektedir. Tam tersine, farklı devlet kurumlarında çalışan farklı devlet memurları, doğal olarak değişik miktarlarda maaş almaktadırlar. Tablo V’te çeşitli memur gruplarının aldıkları maaş gösterilmektedir. Devlet, memurlarına, bu maaşların yanı sıra aydınlatma, ısıtma gibi ihtiyaçlar için de ayrıca para vermektedir. Memurlar aynı zamanda çocuk ödeneği ve doğum yardımı da alabilmektedirler. Maaşlar, memurların derecelerine göre değişiklik göstermektedir. Tablo V, memurlar arasındaki gelir farkının en iyi göstergesidir. Bazı memurların maaşları dönem içerisinde artmakta iken bazılarının maaşı sabit kalmakta hatta bazı gruplar için düşebilmektedir. II. Dünya Savaşı yıllarında ortaya çıkan ve sonrasında da devam eden yüksek enflasyon oranları göz önüne alındığında, incelenen dönemde pek çok meslek grubunun reel gelirindeki değer kaybı daha iyi anlaşılabilir.

Bu tablo, Tablo IV’teki kategorizasyonu desteklemektedir. Tabii ki de maaş ya da gelir, bir kişinin toplumsal konumunu tek başına belirlememektedir. Ancak, özellikle sinema gibi temel bir ihtiyaç olmayan - hatta lüks bir tüketim alışkanlığı olarak adlandırılabilecek - bir tür etkinlik söz konusu olduğunda gelir düzeyi hem bireylerin sinemaya gitme sayısını hem de gidilen sinema


Tablo V. Ankara’da Çeşitli Kurumlarda Çalışan Memurların Maaşı (1945, 1950, 1955)

Meslek 1945 (TL) 1950 (TL) 1955 (TL)
Adalet Bakanlığı Başmüfettişi 90 90 90
Asistan (Üniversite) 35-50 35-50 30-40
Başbakanlık Gece Bekçisi 50 115 125-150
Demiryolları Yüksek Mühendisi 50 70 70-80
Doçent 40-70 40-70 -
Gümrük Muhafaza Memuru 15 15 15
İlköğretim Müfettişi 30-70 30-70 30
Köy Ebesi 20-30 25 25
Köy Okulu Başöğretmeni 20 10 10
Köy Sağlık Memuru 20 25 30
Maliye Bakanlığı Avukatı 50 50 50
Maliye Bakanlığı Hesap Uzmanı 40-80 60-90 60-90
Milli Eğitim Bakanlığı Hademesi 20-40 20-40 20-40
Öğretmen 20-100 25-90 40-80
Ordinaryüs Profesör 90-125 90-125 -
Profesör 70-80 70-80 -
Radyo Ses Sanatçısı 170-300 250-400 300-400
Tarım Uzmanı 70 100 50
Yargıç 70 70 70

Kaynak: 4741, T.C. Resmî Gazete (2. Sütun); 5561, T.C. Resmî Gazete (3. Sütun); 6507, T.C. Resmî Gazete (4. Sütun).

salon seçimini önemli bir ölçüde etkilemektedir. Örneğin, mesleğe yeni başlamış bir ilköğretim müfettişi, Büyük Sinema’da normal koltuklarda film izleyebilmek için maaşının otuzda birini (1 TL) vermek zorundadır. Bu kişi evli ve çocuk sahibi ise, Büyük Sinema’da, üstelik balkonda ya da locada oturmadığı halde, ailesiyle birlikte film izleyebilmek için maaşının ciddi bir kısmını vermek zorundadır. Başka bir deyişle düşük dereceli memurlar için Yeni Sinema ya da Büyük Sinema gibi dönemin lüks sinema salonlarında film izlemek adeta bir hayalden ibarettir. Düşük ya da orta gelirli kişiler ancak girişin 20 kuruş olduğu orta düzey sinema salonlarına gidebilmektedirler. Yüksek gelir düzeyine sahip olan memurlar içinse sinema pek de lüks bir ihtiyaç olmamaktadır. Örneğin, 1950 yılında mesleğe yeni başlayan bir radyo ses sanatçısı, Büyük Sinema’da dört kişilik localardan birisini tutsa bile maaşının ancak ellide birisini (5 TL) vermektedir.

Bu çalışmanın içeriğinde ele alınacağından bahsedilen, erken Soğuk Savaş Ankara’sında sinema kültürünün çeşitliliğinden kasıt da aslında tam olarak budur. Bazı Marksist yazarlar, toplumsal analizlerinde sınıfları birbirlerinden keskin biçimde ayrılmış yapılar olarak ele almaktadırlar. Bu yazarlara göre toplum, yalnızca burjuva ve proleterya diye iki sınıfa ayrılmaktadır. Dönemin Ankara’sını ele alan çalışmalarda da benzer bir analiz söz konusudur. Sanki yoksul ve zengin gibi yalnızca iki adet Ankara varmış gibi düşünülmektedir. Oysaki, bu dönemin Ankara’sında sınıfsal farklılıklar gittikçe artmakta ve pek çok ara sınıfsal katman ortaya çıkmaktadır. Zaten, Marx’ın (2013) da çok açık biçimde belirttiği gibi emekçi kitleler arasında çıkarları, istekleri ve sınıfsal bilinçleri birbirinden ayrışan pek çok alt-sınıflar vardır. Sinema kültürü üzerinden yapılan bu değerlendirme 1945 sonrası Ankara için de benzer bir sonuç ortaya koymaktadır. Üstelik, böyle bir ayrım, yalnızca ikincil kaynaklar ya da sözlü tarih çalışmaları sonucunda ortaya atılan bir iddia değildir. Dönemin resmî yayınlarında da benzeri bir sınıflandırma mevcuttur. Tablo VI’da görülebileceği gibi Ankara Belediyeler Dergisi de, dönemin Ankara sinema salonları için, Tablo IV’e oldukça benzer bir sınıflandırma yapmıştır.

Tablo IV’te sıralanan sinema salonlarından birkaçını daha yakından incelemek 1940’lar ve 1950’ler Ankara’sında sinema kültürünün sosyo-ekonomik boyutu hakkında daha ayrıntılı bilgiler verecektir. İncelenen dönemin başında en lüks sinema salonu, 1928’de faaliyete geçen Ulus’taki Yeni Sinema’dır. Yeni Sinema’da gösterilen filmler, diğer sinemadaki filmlere göre daha kaliteli ve daha seçkin olmaktadırlar. Öyle ki Yeni Sinema’da film izleyebilmek, bu dönemin Ankaralıları için “bir seçkinlik işareti”dir (Karagözoğlu, 2004, s. 14; Gülgûn (Gönenç) Karal, kişisel İletişim, 27.1.2018). Yeni Sinema’nın mavi renkli koltukları kadifeden yapılmıştır (Öymen, 2012, s. 62). Seyircinin konforunun düşünüldüğü Yeni Sinema’da, prensip meselesi olarak dublajlı filmler ya da Türk filmleri gösterilmemektedir. Film seçimindeki bu politika ise Yeni Sinema’nın seyirci kitlesini daha da kısıtlamakta ve bu salona daha çok üst sınıf insanların gelmesine neden olmaktadır.

Yeni Sinema’yı tahtından edecek olan Büyük Sinema ise 1949 yılında Kızılay’da açılmıştır (Şekil 5A ve 5B). Büyük Sinema, pek çok açıdan, Ankara’nın savaş sonrası geçirdiği dönüşümü yansıtmaktadır. O zamana kadar kalburüstü sinemalar, Ulus’ta yer almaktayken, Büyük Sinema ile birlikte Kızılay ve çevresinde de seçkin sinemalar açılmaya başlanmıştır. Ayrıca, o zamana kadarki sinemaların çoğunluğu İş Bankası tarafından işletilip yarı-resmi bir yapıya sahip olurken, Büyük Sinema’nın açılması ile birlikte Ankara’da özel sinemacılık dönemi başlamıştır. Benzer biçimde, Yeni Sinema’nın seyirci kitlesi şehrin eski seçkinleri iken, Büyük Sinema savaş yıllarında ya da 1946’dan itibaren gerçekleşen ekonomik serbestlikten faydalanarak ortaya çıkan, yeni zenginlerin uğrak yeri olmuştur.

Tablo VI. Ankara Sinemalarının Sermayelerine Göre Sınıflandırılması Sınıflandırılması

Sınıfı Sinema Salonu
Lüks Sınıf Büyük Sinema
1. Sınıf Ankara Sineması, Cebeci Sineması, Park Sineması, Sus Sineması, Ulus Sineması, Yeni Sinema
2. Sınıf Bahçelievler Sineması, Nur Sineması, Sümer Sineması, Şehir Sineması
3. Sınıf Çiçek Sineması, Işık Sineması, Yıldız Sineması, Zafer Sineması

Kaynak: Ankara nüfusu, 1952, s. 46. O zamana kadar eşi benzeri olmayan derecede lüks imkânlara sahip olan Büyük Sinema’nın yapımı da yaklaşık olarak iki yıl sürmüştür. O dönemin sinemalarının çoğuna yirmi kuruşluk biletlerle girilebilirken, Büyük Sinema’daki dört kişilik localar için satılan biletler beş lira (beş yüz kuruş) tutmaktadır (Duman, 2012, s. 69). Sıradan koltuklar için 100 kuruş, balkonda film izleyebilmek için de 200 kuruş vermek gerekmektedir. O zamana kadarki en lüks sinema olan Yeni Sinema’da film izlemek normal koltuklar için 100 kuruş, özel koltuklar için 63 kuruş ve balkonlar için 100 kuruştur (Karagözoğlu, 2004, s. 87). Yeni Sinema’yla kıyaslandığı zaman, Büyük Sinema’nın ne kadar lüks bir sinema salonu olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.

Büyük Sinema’nın bu şekilde, oldukça konforlu bir bina olarak inşa edilmesi, sahiplerinin seçimleriyle ilgilidir. Büyük Sinema’nın sahipleri, dönemin önde gelen Ankaralı iş adamlarından Kazım Rüştü Güven ve Hamdi Başaran’dır. Güven ve Başaran, sinemaları için hiçbir masraftan kaçınmamışlardır (Karagözoğlu, 2004, s. 82). Sahiplerinin bu politikası ise, Büyük Sinema seyircisinin genellikle elit kesimden kişilerin olmasına neden olmuştur. Film galalarının yapıldığı Pazartesi günleri, Ankara kent seçkinleri Büyük Sinema’da boy göstermiş ve bu galalar kadınlar arasında “adeta bir kıyafet, bir takı yarışması haline” gelmiştir. Dönemin diğer lüks sineması olan Yeni Sinema’da olduğu gibi, birkaç istisnai durum dışında, Büyük Sinema’da da Türk filmleri ya da dublajlı filmler gösterilmemektedir (Karagözoğlu, 2004, s. 95). Aşağıda tartışılacağı üzere bir filmin dublajlı olup olmaması, Ankara sinema kültürüne şekil veren en önemli etkenlerden birisi olmuştur.

Özel olarak Yeni Sinema ve Büyük Sinema’nın genel olarak bütün Ankara sinema salonlarının izleyici kitlesini sosyal olarak etkileyen bir diğer önemli etken ise devlet erkanının ve dönemin önde gelen siyasilerinin, yalnızca üst sınıf insanların gittikleri salonlarda film izlemeleridir. Bu bağlamda, Can Yücel’in, Aralık 1938’den Ağustos 1946’ya kadar Türkiye Eğitim Bakanı olan babası Hasan Âli Yücel’e ilişkin aktarımları da önemli bir noktaya işaret etmektedir. Yücel ailesi kendileri için ayrılan locada film izlerken, o yıllarda asi bir ergen olan Can Yücel, locaya gitmediğini, bunun yerine paradide oturduğunu söylemektedir (Ekmekçi, 1992, s. 12). Büyük Sinema’nın açılışını yapan İsmet İnönü’nün ve Mayıs 1950’de başbakan olan Adnan Menderes’in de Büyük Sinema’da kendilerine ait locaları vardır (İşçen, 2018, 21 Eylül).[4] Bu dönemde siyasilerin sinema salonlarıyla olan ilişkileri o denli önemlidir ki, Karagözoğlu’nun iddiasına göre, Türk siyasetinin önde gelen bazı kişileri, sevgili ya da eşleri ile bütün seanslar sona erdikten sonra Yeni Sinema’ya gelip, burada kamudan gizli biçimde filmler izleyebilmektedir (2004, s. 42).

Önde gelen siyasilerin uğrak yeri olan Büyük Sinema’da gösterilen filmlerin dublajlı halleri ise, 1950 yılında faaliyete geçen Cebeci Sineması’nda seyirciyle

A
B
Şekil 5A ve 5B. Büyük Sinema’nın parteri ve boş hâli. Kaynak: Mortaş, 1949, ss. 10-11.

buluşmaktadır (Büyük Sinema, 1950, s. 6). Şekil 6’da Cebeci Sineması’nın açılışı nedeniyle yapılacak ilk gösterimin ilanı görülebilir. Cebeci Sineması da, Büyük Sinema gibi, Ulus dışında açılan sinemalardan birisidir. Bu sinemada hem Türkçe, hem de renkli filmler oynatılmaktadır. Her ne kadar zengin kesimin tercih etmediği bir yer olsa da, müşteri profili “temiz” insanlardan oluşmaktadır. Bunun nedeni ise Kızılay’a yakın bir yerde faaliyet göstermesidir (Karagözoğlu, 2004, s. 82). Alt orta sınıfların müşterisi olduğu ve İş Bankası’nın sahipliğini yaptığı Sus ve Park Sinemaları’nda da, Yeni Sinema’da gösterilen ve seyircinin çok beğendiği filmler gösterilmektedir (Karagözoğlu, 2004, s. 46). Park Sineması’na giden Ankaralılar ayrıca en yeni Türk filmlerini de izleyebilmektedirler (İşçen, 2018, 20 Eylül).

Kapalı sinema salonları arasında, alt sınıfın en fazla rağbet gösterdiği sinema, 1940’ta faaliyete geçen Ulus’taki Sümer Sineması’dır. Sümer Sineması’nda kontrol çok az olduğu için giriş parasını veren herkes istediği kadar burada vakit geçirebilmektedir. Hatta öyle ki bilet parasını vermiş olan kişiler bazen oturacak bir yer bulamamaktadırlar. Kimsesiz ve evsiz insanlar özellikle kışın ısınmak için Sümer Sineması’na gitmektedir. Eşinden gizli kaçamak yapmak isteyenler bile alkollü içkilerini alıp Sümer Sineması’na girebilmektedir (Karagözoğlu, 2004, ss. 46-48). Müşteri profilinden dolayı, Sümer Sineması halk arasında “Bitli Sümer” diye anılmaktadır (Yavuz İşçen, Kişisel iletişim, 20 Eylül 2018; Ertan Göksu, Kişisel iletişim, 17 Şubat 2018). Seyirci yapısı, sinemada gösterilen filmlerin türünü de etkilemiştir. Sümer Sineması’nda daha çok kovboy filmleri gösterilmektedir (Karagözoğlu, 2004, ss. 138-139). İnci Gürbüzatik de (Kişisel İletişim, 28 Mart 2018) Sümer Sineması’nda haftasonları asker matineleri olduğunu, cumartesi ve pazar günleri kapısının önünde yoğun bir asker ve er kalabalığı gördüğünü aktarmaktadır.

Düşük gelirli insanların gidebileceği tek kapalı sinema salonu Sümer Sineması değildir. Normalde daha çok orta sınıfa hitap eden Park Sineması’nda, öğlen 12.15’te başlayan ve en fazla bir saat yirmi dakika süren ucuz halk matineleri olmaktadır. Yalnızca ev hanımları ve çocuklar değil, ayrıca öğlen 12.00’de yemek paydosuna çıkan çalışanlar da bu halk matinelerine gidebilmektedir. Zaman içerisinde Ankaralıların beğenisini kazanan halk matineleri dönem boyunca devam etmiştir (Karagözoğlu, 2004, s. 67). Bu matinelerde genellikle önceden gösterime girmiş olan filmler gösterilmektedir. Aynı sinemada, aynı gün gösterilen filmler farklı olmaktadır (Park Sinemasında, 1945, s. 6). Kısacası, ucuz halk matinelerine olan yoğun talep Ankara sinema kültürünün sosyo-ekonomik durumu hakkında geniş bilgiler vermektedir.

Ucuz halk matineleri dışındaki filmlerde, ışıkların üç defa yanıp sönmesi filmin başlayacağına işaret etmektedir. İzlenecek filmden önce gelecek filmlerin programları gösterilmektedir (Karagözoğlu, 2004, 22). Bu programların ardından, Matbuat Umum Müdürlüğü’nün 1941’de kurulan sinemacılık kolu tarafından hazırlanan ve “jurnal” ismi verilen haber filmleri gösterilmektedir (Özön, 1968, s. 82). Bu haber filmlerinde, yurt içinde ve yurt dışında son zamanlarda meydana gelen önemli olaylarla yerli ve yabancı spor haberlerine yer verilmektedir. Matbuat Umum Müdürlüğü, haber filmlerinin hazırlanması ve gösterilmesinde geniş yetkilere sahiptir (Berktaş, 2010, s. 5; Öymen, 2012, s. 65). Haber filmleri, ucuz halk matineleri dışındaki bütün seanslarda gösterilmektedir. Bu durum sinemanın politik işlevine güzel bir örnektir. Yani, devlet sinema salonları aracılığıyla vatandaşların dünya görüşüne şekil vermektedir. Televizyonun olmadığı ve radyo kullanımının kısıtlı olduğu bir ortamda gösterilen haber filmlerinin kamuoyunu şekillendirmedeki rolü tartışmasız çok önemlidir.

Kapalı sinema salonlarının yanı sıra daha çok yaz aylarında açılan, açık hava sinemaları da vardır. Kışlık sinemalara gitmeye pek çok ailenin imkânı el vermemektedir (Karagözoğlu, 2004, s. 118). Ancak ucuzluğundan ötürü açık hava sinemaları pek çok aile için film izleme fırsatı sunmaktadır. Genellikle Türk filmlerinin ya da dublajlı

Şekil 6. Bir Cebeci Sineması açılış ilanı. Kaynak: Cebeci Sineması, 1950, s. 6. Ankara Araştırmaları Dergisi 2019, 7(1), 147-174
yabancı filmlerin gösterildiği açık hava sinemaları Altındağ gibi yoksul bölgelerde halkın sinema ihtiyacını karşılamaktadır (Yüksel Sinemasında, 1949, s. 6; Çiçek Sinemasında, 1949, s. 5). Bununla birlikte her semtte açık hava sinemaları bulunmamaktadır. Yine de yaz aylarında faaliyet gösterdikleri için Ankaralılar başka semtlerdeki yazlık sinemalara kolayca gidebilmektedirler. Örneğin, bu dönemin geniş sükse yapan filmlerinden Avare filmi Ankara Kalesi civarındaki açık hava sinemasında gösterime girdiğinde, Ankara halkı akın akın bu sinemaya gitmiştir. Bu Ankaralılardan birisi olan İnci Gürbüzatik (Kişisel İletişim, 28 Mart 2018) açık hava sineması deneyimini şöyle paylaşmaktadır: “Bambaşka bir dünyaydı. Geceydi ve açık havaydı. Etraftaki evlerin balkonları pencereleri tıklım tıklım insan doluydu. Bedavacılardı onlar. Açık hava sinemalarında yeni filmler değil de daha çok sezonda oynamış tekrar gösterilen filmler olurdu. Daha basit sıradan filmler”. Ertan Göksu’nun (Kişisel İletişim, 17 Şubat 2018) yazlık sinemalar üzerine olan gözlem ve deneyimleri de oldukça benzerdir:

Yazlık sinemalar başlı başına bir kültürdü. Haftada en az bir kez giderdik yazlık sinemalara. Genelde ailece giderdik. En çok da Türk filmleri izlerdik. Yazlık sinemalara genelde avam, halk kesimi giderdi. Sinemaya girmeden önce, bitişikte satılan çerezciden ayçekirdeği alır filmi izlerken büyük bir keyifle yerdik. Kabukları yere atardık. Yazlık sinemalarda ailelerin yeri ayrı, bekârların yeri ayrıydı. Sandalyelere oturulurdu. Sandalyeler tahtadandı ve çalınmasın ve başka yerlere taşınmasın diye tel ve çıtalarla birbirine bağlıydı.

Yazlık sinemaların izleyici kitlesinin, biraz daha düşük gelirli insanlardan oluşması ve gösterilen filmlerin kalitesinin bir nebze daha düşük olması, Ankara sinema dünyasındaki sınıfsal ayrışmanın başka bir göstergesidir. Yazlık sinemalar, alt sınıflara film izleme imkânı sunmasına rağmen, Ankara’nın iklimi yazlık sinemaların çalışmasını olumsuz etkilemektedir. Bu dönemde Bahçelievler’de ailesi ile yaşayan Yavuz İşçen (Kişisel iletişim, 22 Eylül 2018), Ankara’daki yazlık sinemaların ancak iki ay kadar açık kalabildiğini aktarmaktadır. Bununla birlikte özellikle kışlık sinemaya gitmeye imkânı olmayan kişiler, kış boyunca izleyemedikleri filmlerin bir kısmını yazlık sinemalarda görebilmektedirler.

Açık ve kapalı sinemaların yanı sıra, halkın ücretsiz film izleyebileceği başka yerler de vardır. Hem şehir merkezinde, hem de ilçelerde faaliyet gösteren Halkevleri, vatandaşların parasız biçimde gidebileceği bu tarz yerlerin başında gelmektedir. CHP yönetimi için Halkevleri’nde gösterilen filmler çok mühim bir yere sahiptir. Öyle ki, 20 Nisan 1933’te kabul edilmiş bir kanunla Halkevleri’nde kullanılacak olan sinema makineleri muamele vergisi ile gümrük ve oktruva vergilerinden muaf tutulmuştur (2154, T.C. Resmî Gazete). Halkevleri’nin kurulduğu 1932 yılından itibaren, CHP merkez yönetimi bir yandan Halkevlerinde gösterilen sinema filmlerini daha da yaygınlaştırmak isterken bir yandan da sürekli olarak ülkenin dört bir yanındaki Halkevleri şubelerine ücretsiz filmler göndermektedir (Yeşilkaya, 2003, s. 94).

CHP yönetiminin, bu konudaki çabalarının, en azından Ankara özelinde başarılı olduğu söylenebilir. Örneğin, 1936 yazında Ankara Halkevi’nin açık hava gösterimlerini toplam 156 bin kişi izlemiştir. Seyirciler, bu gösterimler sırasında hemen hemen her türlü filmi izleyebilmektedirler (Baydemir, 2005, s. 136). Bununla birlikte Halkevlerinde gösterilen filmlerin çoğu eğlence amaçlı filmlerden ziyade eğitim amacı güden yapımlardır (Berktaş, 2010, s. 7). Bu filmler ise ulusal ve uluslararası gelişmelere göre çeşitlilik göstermektedir. Örneğin, Türkiye’nin Batı Bloku’na yaklaştığı yıllarda ABD ya da İngiltere kökenli kültür filmleri Halkevlerinde daha fazla yer almaya başlamıştır. Bu kültür filmleri ücretsiz olarak izlenebilmektedir. İngiliz Kültür Heyeti tarafından 8 Ocak 1947’de Ankara Halkevi’nde gösterilen beş adet kültürel film söz konusu etkileşimi göstermektedir.[5]

Halkevleri’nde bu tarz ‘ciddi’ kültürel filmlerin gösterilmesi bu filmlerin ilgi çekmediği anlamına gelmemektedir. Tam aksine, bu filmlere yurt çapında yoğun bir ilgi vardır. Örneğin, 24 Ocak 1949’da Maraş Halkevi, CHP yönetimine gönderdiği bir dilekçede Ankara ve diğer Halkevleri sinemalarında gösterilmekte olan kültür filmlerinden Maraş Halkevi’ne de gönderilmesi için müracaat etmiştir. Bu talebi gayet makul bulan CHP yönetimi ise, 1 Haziran 1949’da, Maraş’a bir adet film göndermiştir (CHP, 490.1.0.0.1209.13.3, BCA). 1954 Haziran’ında Maraş ve çevresini ziyaret eden Salâh Birsel, seyahati sırasında yazdığı günlüğünde, sinema olan mahalle ve ilçelerde pek çok kişinin “akşam yediden ona kadar ikişer filmlik seanslar”a gittiğini aktarmaktadır (1982, ss. 74-75). 1939 Elbistan doğumlu Abdullah Yekta (Kişisel iletişim, 31 Ağustos 2017) ise çocukluğunu geçirdiği Elbistan’da sinemanın, ilçenin temel eğlencesi olduğunu aktarmaktadır. Yani sinemaya olan talep yalnızca başkent Ankara’ya özgü bir şey değildir. Anadolu’nun en ücra köşelerinde de sinema filmlerine benzer bir ilgi vardır. Ankara her ne kadar İstanbul’un gölgesinde kalsa bile, ülkenin başkenti olarak diğer Anadolu şehirlerine sinema konusunda örnek olabilmektedir.

Halkevlerinde gösterilen filmlere, Ankara ilçelerinde de benzer bir talep vardır. Mamak bu ilçelerden birisidir. CHP Samsun Milletvekili Yakup Kalgay, 15 Ocak 1950 tarihinde Mamak Halkevi’ni ziyaret etmiştir. Bu ziyaret esnasında Mamak Halkevi başkanı Mithat Aytuğ, Kalgay’a birtakım şikâyetlerde bulunmuş ve Kalgay da kendisine bu sorunları bir dilekçe aracılığıyla CHP merkezine iletmesini istemiştir. Üç gün sonra, 18 Ocak 1950’de, bir dilekçe yazan Aytuğ, Mamak Halkevi’ndeki sinema odasının pasif olarak durduğunu, gençlerin ilgisini çekecek bir etkinlik olmadığı için ilçe gençlerinin Mamak Halkevi’nin tam karşısında duran Demokrat Parti’ye ait kahvehaneye gittiklerini çünkü bu kahvehanede bilardodan müziğe gençlerin ilgisini cezbedecek birçok etkinliğin olduğundan şikayet etmiştir. Bu dilekçeye 21 Haziran’da yanıt veren Kalgay, Mamak Halkevi başkanının taleplerine hak vermiş ve gerekenin yapılması için partililere emir vermiştir. Benzer biçimde Beypazarı Halkevi Başkanlığı da sinema makinesi talep etmiştir (CHP, 490.1.0.0.1215.34.1, BCA). Kısacası Halkevleri, 1951 tarihinde Demokrat Parti tarafından kapatılana kadar Ankaralıların sinema ihtiyacı konusunda geniş ölçekli ve çoğu zaman ücretsiz biçimde hizmet vermiştir.

Halkevleri’nden gelen talepler, Ankara ilçelerindeki sinema kültürünün şehir merkezinden olduğuna işaret etmektedir. Gerçekten de, özellikle merkeze uzak olan ilçelerde, hem sinema salonlarının fiziki durumları, hem de gösterilen filmlerin miktar ve kalitesi açısından olanaklar, kent merkezine göre çok daha kısıtlıdır. Bu bağlamda, 1943 Elmadağ, Ankara doğumlu Muzaffer Tekel’in (Kişisel İletişim, 24 Mart 2018) paylaşımları oldukça değerlidir. Tekel’in aktardığına göre, 1950’li yılların başında kasabalarında sadece Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu’na (M.K.E.) ait barut fabrikası kampüsünün sineması bulunmaktadır. 1950’li yılların ortalarına doğru bir girişimci kasabanın ilk özel sinemasını açmıştır. Gösterilecek filmlerin tanıtımı ise birisinin içine girdiği dört köşe kutunun, ön, arka ve yanlarına yazılan yazılar ve elinde megafonumsu bir aletle görsel ve sesli olarak günlerce, sokak sokak dolaşması şeklinde yapılmaktadır. Haftada bir kez ve akşamları yapılan film gösterimlerine, ailesiyle gidenlerin oranı oldukça düşük olup genellikle gençler ve erkekler gitmektedir. Uzun zaman sonra açılan yazlık sinemalara seyirci katılımı daha fazla olmuştur.

Bulundukları yerlerde sinema olanakları kısıtlı olan şehir merkezinden uzak olan yerlerde yaşayan kişiler, şehir merkezine geldikleri zaman işlerini hallettikten sonra, yaptıkları ilk şey sinemaya gitmek olmuştur. Örneğin, bu yıllarda Elmadağ’da bulunan Hasanoğlan Köy Enstitüsü’nde öğrenci olan, sonraki yılların ünlü yazarı Talip Apaydın pazar günleri arkadaşlarıyla birlikte kent merkezine gittiklerini ve başkalarından duydukları filmleri izlediklerini aktarmaktadır (2009, s. 134). Şehir merkezinde yatılı okullarda okuyan öğrenciler için de haftasonları sinemaya gitmek önemli bir alışkanlıktır. Örneğin, Alman asıllı ünlü ticaret hukukçusu Ernst E. Hirsch de anılarında Hukuk Fakültesi öğrencilerinin pazar günleri sinemalara akın ettiklerini aktarmaktadır (2008, s. 325). Kısacası, erken Soğuk Savaş Ankara’sında, sinema salonları, bir yandan seyircilerin sosyal ve iktisadi konumlarına göre ayrışmaktayken, toplumun her kesimi, hem şehir merkezinde hem de merkezden uzak ilçelerde bir şekilde film izleyebilmekte ve sinemanın eğlenceli dünyasından mahrum kalmamaktadır.

Burada değinilmesi gereken önemli bir diğer nokta, söz konusu dönemde Ankara sinema salonlarının, film gösterimi dışında pek çok farklı işlevlere sahip olduğudur. Bu çalışmada, yalnızca sinema filmlerine odaklanıldığı için sinema salonlarının diğer işlevleri görece olarak ihmal edilmiştir. Bu tarz işlevleri kısaca özetlemek gerekirse, Ankara sinema salonları konserlere, tiyatro gösterilerine ve çeşitli siyasi toplantılara ev sahipliği yapabilmektedir. Başta Safiye Ayla, Münir Nurettin Selçuk, Müzeyyen Senar, Neriman Altındağ, Hamiyet Yüceses ve Zeki Müren olmak üzere dönemin tanınmış ya da yıldızı yeni parlayan pek çok sanatçısı, özellikle Yeni Sinema ve Büyük Sinema olmak üzere Ankara sinema salonlarında konserler verebilmektedir (Karagözoğlu, 2004, ss. 100-101; Duman, 2012, s. 69). Bu konserlerin olduğu günlerde doğal olarak film gösterimi yapılmamaktadır. Bu tarz konserlerden birisinin ilanı Şekil 7’de görülebilmektedir. Mustafa Kemal Atatürk’ün en sevdiği sanatçılardan birisi olan Safiye Ayla, incelenen dönemde de ara ara Ankara’ya gelerek konserler vermektedir. Şekil 7’de gösterildiği üzere, Safiye Ayla ve arkadaşları öncesinde 16 Şubat 1945 Cuma günü akşamı saat 21.00’de Yeni Sinema’da, ertesi gün ise öğlen 2.30’da Sus Sineması’nda konser vereceklerdir. Ankara sinema salonlarının, sanatsal etkinliklerden başka, siyasi işlevleri de vardır. Örneğin, Demokrat Parti’nin 7 Ocak 1947’de (kuruluşunun ilk yıldönümünde) düzenlediği ilk büyük kongresi de Yeni Sinema’da yapılmıştır (Toker, 1990, s. 161). Dolayısıyla, Ankara sinema salonları, yalnızca sinema filmleri ile değil aynı zamanda konser, gösteri, parti kongreleri, güreş ve boks müsabakaları gibi etkinlikler aracılığıyla da farklı kesimlerden insanları biraraya getirebilmektedir.

  1. Sinema dergi ve gazeteleri dışındaki Türk basın ve yayın organlarının bu dönemde Hollywood’a ilişkin yaptığı haberlerden seçmeler için bkz.: Acar, 2018, ss. 167-174.
  2. Marksist sınıf tanımlarını ve teorilerini özetleyen bir çalışma için bkz.: Andrew, 1983, ss. 577-584.
  3. Birincil kaynaklar şunlardır: Sinemalar ve eğlence yerleri, 1950, s. 2; Ankara nüfusu, 1952, s. 46; Cemiyet hayatı, 14 Şubat 1954, s. 4; Cemiyet hayatı, 9 Haziran 1954, s. 4. Anı kitapları: Apaydın, 2009; Arcayürek, 1985; İşçen, 2018; Karagözoğlu, 2004; Kemal, 1983; Öymen, 2004; Öymen, 2012; Özgüden, 2010; Zileli, 2004. Sözlü tarih çalışması yapılan kişiler: İnci Gürbüzatik (28 Mart 2018), Ertan Göksu (17 Şubat 2018), Gülgûn (Gönenç) Karal (27 Ocak 2018), Muzaffer Tekel (24 Mart 2018) ve Abdullah Yekta (31 Ağustos 2017). Sinema bilet fiyatları dönem içerisinde değişiklik göstermekte ve her sinema salonu için bilet fiyatlarına ulaşılamamaktadır. Genel hatlarıyla kapalı sinema salonları için satılan sinema biletleri 20 Kuruş ile 2 TL arasında değişiklik göstermektedir.
  4. 21 Atatürk’ün de Yeni Sinema’da kendisine ait bir locası vardır (İşçen, 2018, 20 Eylül).
  5. Bu filmler şunlardır: Londra Türk Halkevi, 1942’de Londra, Ritmik Danslar ve Radyo ile Ders, Yaşamayı Öğrenmek (Halkevi’nde Sinema, 1947, s. 2).