Yamyamlığın Tarihi ve Van’da İnsan Yiyen Bir Topluluk Mirovharlar/Sonuç

Vikikaynak, özgür kütüphane

Sonuç

Yamyamlık, insanlı tarihin gerçek bir olgusudur. Arkeolojik bulgular, seyyahların kayıtları ve sözlü tarih anlatmaları bu durumu kanıtlar niteliktedir. Bununla beraber, halk anlatıları sosyal veya bireysel pek çok konuyu ele aldıkları, bireye ve topluma her konuda çözüm sundukları gibi, yamyamlığı da ele almış, dolayısıyla bu konuyu da sosyal ve bireysel bahislerden biri olarak değerlendirmiştir. Kökeni itibariyle oldukça iptidai dönemlere dayanan yamyamlık olgusu, bireyleri ve/veya toplumları derinden etkilediği için sözlü tarih anlatmalarında da bu minvalde konu olmuştur. Van’ın Çatak ilçesine bağlı Sözveren Köyü’nün bugünkü adıyla Bahçıvan, halk anlatılarında Mirovharan olarak geçen mezra, yukarıda anlatılan efsanelerin konusu olmuştur.

Mezraya yapılan araştırma gezilerinde bu bölgenin atıl durumda bulunduğu, çevredeki ceviz ağaçlarından mahsul alınmadığı, yalnızca İnsan Yiyenlere ait olduğu söylenen taş yapıların 100 metre kadar uzağında bulunan bir sulama kanalının kullanıldığı tespit edilmiştir. Ayrıca yöre halkının bu hadiseden bahsederken zorlandığı, birtakım hususlarda çekingenlik gösterdiği, bildiklerini anlatırken tepki göreceklerine ilişkin kaygılarının varlığı da dikkati çeker.

Yöreyle ilgili fiziki gözlemler ve incelemeler, bu konuda herhangi bir araştırmanın olmadığını göstermektedir. Bununla beraber Van ve Çatak merkezlerinde dâhil olmak üzere yöreyle ilgili bilgi sahibi olan herkesin Mirovharan Köyü ibaresini kullandığı, ancak yöredeki pek çok yere karşın, Bahçıvan Köyü’nün eski (Ermenice) bir adının olmadığı dikkati çekmiştir. Bu hususta arkeologların ve halkbilimcilerin yörede daha yoğun bir saha araştırmasına girişmeleri, sözlü kaynak ile yazılı kaynak ve tarihi buluntuları mukayese etmeleri gerekmektedir. Bu mukayese neticesinde elde edilen bütün veriler bir araya getirilerek yörede ciddi bir sosyal mesele olarak görülen ve aynı zamanda gizlenen bu hususun tüm ayrıntılarıyla açığa çıkması sağlanmalıdır. Kaydedilen bütün anlatılar göz önünde bulundurulduğunda yamyamlık çeşitleriyle ilintili olarak bu topluluğun/kişi ya da kişilerin

  1. Diyet Yamyamlığı,
  2. Kıtlık Yamyamlığı gerçekleştirdikleri söylenebilir.

Anlatıların bir kısmı bu topluluğun diyet yamyamlığı gerçekleştirdiği üzerinedir. Nitekim 9. numaralı anlatı hariç, bu topluluğun hiçbir anlatıda birbirlerini yemediği, bir başka ifadeyle endo-yamyamlık yapmadıkları dikkati çeker. Tarihi ve kültürel kökleri, yamyamlığa başlangıçları bu minvalde de belirsiz olan topluluk, şu durumda önemli bir araştırma sahası olarak kabul edilmelidir. 9 numaralı anlatıda, yamyamlığın diyete bağlı olarak gerçekleştirildiği kadar, exo-yamyamlık içerdiği için kıtlığa veya diğer zaruri durumlara bağlı olarak da gerçekleştirilmiş olabileceği ihtimali üzerinde durulmalıdır. Buna göre 9 numaralı anlatıda yamyamlığı gerçekleştiren yaşlı ve saçları kınalı ihtiyar bir kadının kocasından başlamak üzere torununu da yemiş olması başlangıçta endoyamyamlıkken, dönemin şartlarıyla ilişkilendirildiğinde bir exoyamyamlığa dönüştüğü göz önünde bulundurulmalıdır. Anlatının kaynak kişiler tarafından tarihlendirilmesi, bu hususta aydınlatıcı bir niteliğe sahip olabilir. Kaydedilen anlatıların bir kısmında bu hadisenin 100 yıl kadar önce gerçekleştirildiğine ilişkin birtakım ifadeler bulunmaktadır. Üstelik yöredeki hemen her yerin eski (Ermenice) bir adının bulunmasına rağmen, Bahçıvan mezrası yahut Taşaltı mezrası olarak bilinen mahallenin eski bir adının bulunmaması da dikkat çekicidir. Bahsedildiği gibi su kenarında bulunan ve yerleşime oldukça müsait olan bu yer, anlatılar bağlamında değerlendirildiğine 100 yıl kadar önce gerçekleşen bu hadise neticesinde eski adını yitirmiş ve sözlü tarihte Mirovharan Köyü olarak anılagelmiştir. Üstelik ekte sunulan Görsel 4’te de görüldüğü gibi söz konusu topluluğa ait olduğu söylenen evler, 1000 yıl olabilecek kadar eski olmadığı gibi, ahşap hatılları dahi ayaktadır ve çökmemiştir.

Osmanlı İmparatorluğu dönemine ait arşiv kayıtları incelendiğinde eskiden Hakkâri’ye bağlı olan 1935 tarihinden kısa bir süre önce Van’a bağlanan, 27.05.1943 tarihinde adı Şitak, Şatak yahut Şâh’tan Çatak olarak değiştirilen Çatak’ta pek çok kıtlık hadisesinin yaşandığı görülür (bk. BCA, 161/11/9).Bu kıtlıkların tarihi Başbakanlık Osmanlı Arşivleri ve Başbakanlık Cumhuriyet Arşivleri’nden yola çıkılarak kronolojik olarak 1564 (H. 972), 1579 (H. 987), 1788 (H. 1203), 1880, 1893 (H. 1311), 1908 (H. 1326) sırasıyla verilebilir (bk. BCA ve BOA). Dolayısıyla kıtlık, yörenin bilinen yakın tarihinde mütemadiyen maruz kaldığı bir olgudur. Bu minvalde Çatak’ın mezralarından birinde de aynı olgunun yaşanmış olabileceği ve yamyamlığın bu suretle başlamış olabileceği her anlatı için iddia edilebilir.