Varna Savaşı Fetihnamesi
Fetihnâme-i Sultân Murâd-ı Sânî:
Nimetleri, ihsânları bütün mahlûkâtı kuşatmış olan Allahü teâlâ hazretleri, müslümanları idare etme, onları rahat ve huzura kavuşturma gücünü ve meselelerini hâlletme, müşkilâtını def etme vazifesini bizim hükümdarlığımıza bağışlayınca, rabbanî inayeti, sübhânî himâyesiyle devletimizi sarsılmaz, saltanatımızın temellerini köklü ve muhkem, memleketimizin nizâmını ahenkli eyledi. Bizlerin bu hizmet ile izzet ve rif’at sahibi olmamızı diledi. Her lâhza ve ânımızda bizlere envai yardımlarını gönderdi. Bizleri bilgili, görgülü, merhametli ve keremli kıldı. Ankebût sûresi 69. âyet-i kerimesindeki ilâhî fermanını gönlümüze yerleştirdi ve Âl-i İmrân sûresi 169. âyet-i kerimesindeki; “Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayınız. Onlar, o şehîdler diridirler. Rablerinin katında rızıklandırılırlar. Fadlı ve keremi ile Rablerinden gelen nimetleri ile huzur ve ferahlık içindedirler” müjdelerine mazhâr eyledi. Bizler de O’nun bu sonsuz, ebedi ihsânlarının şükrünü yerine getirebilmek için bütün günlerimizi, senelerimizi İslâm dînine hizmete, Allahü teâlânın bize vediası (emâneti) olan insanları rûh, düşünce, beden ve dünyalık bakımından saadet ve selâmete kavuşturmaya adadık. İnsanlığın dünyevi ve uhrevî huzur ve saadeti, yalnız İslâm dînine uymakla tahakkuk edebileceğinden, biz de bütün ömrümüzü, her şeyimizi Muhammed aleyhisselâmın dininin sancağını yüceltmeye, O’nun dînini bütün insanlara ulaştırmaya, O’nun sallallahü aleyhi ve sellem sünnet-i seniyyesini yayıp canlandırmaya gayret ettik. Dünyâda yegâne gayemiz ve maksadımız, halisane olarak budur. Bu hâlis niyet ile beldeler zabtettik. Allahü teâlâ’nın kullarının dertlerine çâre, yaralarına merhem ulaştırdık. Allah yolunda cihâd için gerekli her türlü âlet, edevat ve silâhın en iyisini hazırlayıp yer yüzünde fitne ve fesâd çıkaranlar ile harb edebilmemiz için lâzım gelen her şeyi te’minde dakika gecikmedik, bir ânımızı boş yere harcamadık, idaremiz ve mes’ûliyetimiz altında bulunan her nevi millet ve insana adalet ile ve insaf ile muamelede asla kusur etmedik. Dâima şefkat ve merhamet duyguları ile davrandık. Bu mübarek devletin kuruluşundan şu âna gelinceye kadar, niyetimiz ve hâlimiz hep böyle olmuştur. Bizim hükümranlığımız altında milyonlarca insan saadete kavuşdu, dünyâda da huzur ve refah ve adalet ve şefkat ile muamele gördü. Mübarek kılıcımızı ve her türlü silâh ve teknik imkânlarımızı bu yolda seferber ettik ve inâdcı, hâin, ahmak din düşmanlarına, yere batasıca küffâr üzerine sevkettik. Cenâb-ı Hak o alçakların başarılarını yerlebir etsin! Mağlûbiyet ve her çöküntüyü başlarına yıksın! Öyle ki, o mel’ûnlardan tek bir dânesi şu yer yüzünde kalmayıp, eserleri ile birlikte yok olsunlar...
Netice olarak, bütün âleme, bütün müslümanlara farz-ı ayn olan şudur ki, bu büyük fethi bildiren fetihnameyi minberlerde bütün müstiimanlara îlân edip bildireler. Allahü teâlânın bu muazzam nimetini düşünüp kıymetini iyi anlayıp güçleri, imkânları nisbetinde Allahü teâlâya şükredeler. Hayır ve hasenat işleyip sadakalar vereler, Allahü teâlâ dîn-i İslâm’a yaptığı bu yardımı artırsın. Dinimizi ve devletimizi daha muhkem hâle getirsin. Bizi bu saâdetden ayırmasın! Bu fetih bütün müslümanlara bildirilsin, bu mübarek saadetimizin ve devletimizin devamı için duâ buyursunlar. Duâdan asla geri durmasınlar. Vesselam.