Teâdül

Vikikaynak, özgür kütüphane
Teâdül

Bana her hafta sermuharririmiz
Derdi bir va'z-ı serhasâne ile!
-Haftaya bir hikâye yazmalısın!
Ben de her hafta bir bahane ile
Yazmayıp i'tizâr ederdim;
Siz
Haftaya bir hikâye yazmalısın,
Dedinizdi fakat bilir misiniz?
Yine ma'nilerim zuhûr etti,
Kardeşim geldi, validem gitti....
Ne zarar var, bu hafta mecmûa
Varsın artık hikâyesiz kalsın!..

Sermuharrir bu nutkı dinlerdi,
En nihâyet gülümseyip derdi:
-Ne denir böyle özr-i meşrûa?

Böyle her hafta m'ani'im çıktı
Sermuharrir hikâyeden bıktı,
Bana bir gün dedi:
Efendim siz
Başka mecmûaya devam ediniz!...


Ey hâyalimde bir zılâli kalan
Sanırım hatırındadır el'ân:
O zaman bir risâle-i edebin,
O müzeyyen «şelâle-i edeb»in
Belli başlı muharririydim ben;
Düşünüp bir hevesle gündüzden
Her gece bir hikâye başlardım.
Bana aşkın ederdi hep yardım,
Bana aşkın ederdi hep telkîn
Her gece bir hikâye-i nûşîn.

Senin enfâs-ı germ ü tâbınla
Pür şemîm-i şebâb olan odada,
Senin envâr-ı âfitâbınla
Bir zühûr-ı seher bulan odada,
-O piristû-yı mes'adet, o peri
Kaçacak zanneder de pencereden-
İndirip ince, mâî perdeleri
O büyük lambayı yakardım ben;
O kebûdî siperli fânûsun
O mülâyim ziyâsı altında,
-Sanki bir mâhitâb-ı mahsûsün
Sâye-i dilrübâsı altında-
Oturub bâkemâl-i şevk u heves..

Kalem elde, başım açık, dalgın
Düşünürken sımâhıma bir ses..
Hisli bir sîneden çıkan baygın,
Tatlı bir ses eder idi îsâl
Meselâ şöyle bir leziz hayal:


[Ezhâr-ı rebîîyeden ezher,
Mürgân-ı tabîat gibi cevvâl]
En neş'eli sözler leb-i sürhunda gülümser;
Enzârı birer işve-i seyyâl,
Her tavrı mübâhât ile mâlî:
Hâlinde nümâyân «beni sev!» der gibi bir hâl;
Şâyân-ı pereştiştir o hâli;
Gel gör ki daha kalbi küçüktür,
Ancak sıgıyor kendisinin hubb u hayâli...]

Ben bu hulyâ-yı şi're dalmışken
Gizlice, pây-ı nâzının ucuna
Basarak, yaklaşır, okurdun sen
Yazdıgım fırka-i muhayyeleden
Bir iki parça... Sonra mesrûren
Nâgehân bir sürekli handeyle
Beni îkâz ederdin... Âh o zaman
Yazdıgım fıkra-i latife bile,
Zannederdim kalır sana hayran;
Berf-i hoş-bû-yı sînen üstünde
Zülf-i gülnükhet-i perîşanın..
Bir demet hüsn-i harikulâde
Gibi endâm-ı cism-i nâzânın...
O tûfûlâne handeler, o nazar,
O güzel ihtirâz-ı şûhâne..
Sonra bîtâb u heves, mestâne
Yıgılıp sîneme sayıklamalar:
-Ne olurmuş yarın gice yazsan?...-

Yazdıgım fıkra-i bîhîn o zaman
Oracıkta kalırdı pür noksan


Fakat ey mest-i handekâr-ı hayat
Kalmasaydı o fıkralar eksik
Bu hikâye tamam olurmuydı?
Bu samimî terâne-i hevesât
Kaleme böyle ram olurmuydı?

Cenab Şahabeddin