TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu/İddialar

Vikikaynak, özgür kütüphane

V-İDDİALAR

1-Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz'ın iddiaları

2-İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in iddiaları

3-Anavatan Partisi Manisa Milletvekili Tevfik Diker'e verilen ve onun

tarafından komisyona intikal ettirilen Mustafa Deniz'in yazısındaki İddialar

4- Yazar Ümit Oğuztan'ın iddiaları

5- CHP İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu kanalıyla Komisyona

Sunulan Faruk Kuşaksızlardan tarafından yazılan mektupdakı iddiaları

6- CHP Milletvekili Mahmut Işık tarafından Komisyon Başkanlığına

sunulan rapordaki iddialar

7- Söylemez Ailesi ile ilgili olaylarda tutuklu olanların iddiaları

a) Mehmet Sena Söylemez'in iddiaları

b) Ömür Söylemez'in iddiaları

c) Nafiz Yavuz'un iddiaları

8- Komisyona bilgi verenlerin iddiaları

1- ANAVATAN PARTİSİ GENEL BAŞKANI MESUT YILMAZIN İDDİALARI[değiştir]

12 Kasım 1996 tarihinde Anavatan Partisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e verdiği, Cumhurbaşkanı tarafından da gereğinin tetkik ve tahkiki için Başbakan Prof.Dr.Necmettin Erbakan’a verilen mektupta;

“Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Özel Harekat Dairesinin bulunduğu alınan duyumlara göre bu dairenin bazı elemanlarının uyuşturucu, kumarhane, haraç ve adam öldürülmesi gibi işlere karıştığı, son olay da bunun vehim olmadığını sanıldığından da kötü olduğunu gösterdiğini, Ömer Lütfi Topal’ı öldürenlerin itiraflarının fevkalade enteresan olduğunu, bu kişiler suçu itiraf ettikleri halde Ankara’ya celb edilerek halen serbest gezdiklerini, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde her türlü dökümanın hazır olduğunu, aşiret reisinin Devleti kullandığını, Devlette görevli bazı kişilerin Özel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim Şahin’den talimat aldıkları ve bunun İçişleri Bakanı dahil bir takım yüksek yerlerin bilgisi dahilinde olduğunu, Devletin emrinde çalışan ve suça karışan 100-120 kadar kişi olduğunu, bu işin Devlet çapında soruşturulması gerektiğini, bu işe seyirci kalınır ise Demokrasinin işleyebileceğinden şüphe duyulacağını, bunların meydana çıkarılması halinde de Devletin zarar göreceğinden endişe ettiğini, normal Devlet mekanizmasına güvenin olmadığını, Devlet Denetleme Kurulu’nun böyle bir şeyi üstlenebileceğini...” iddia etmiştir. (Ek:44)

2- İŞÇİ PARTİSİ GENEL BAŞKANI DOĞU PERİNÇEK’İN İDDİALARI:[değiştir]

İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu PERİNÇEK Komisyonumuza gönderdiği 9 Aralık 1996 tarihli yazısının ekindeki (4) sahifelik Genel Çerçeve başlıklı yazısı, TBMM Başkanlığına yazılmış (15) sahifelik Mehmet AĞAR ve Tansu ÇİLLER hakkında suç duyurusu olduğunu iddia ettiği dilekçesi ve diğer eklerden oluşan toplam 183 sayfalık metin, 2 adet fotoğraf ve 40 sahifelik gazete küpürlerinin ve 26 Aralık 1996 tarihinde Komisyona sunduğu dilekçesi ve eklerinin incelenmesinde;

DYP Genel Başkanı, İstanbul Milletvekili Tansu ÇİLLER’in başta MİT, Emniyet, Jitem, Özel Kuvvetler Komutanlığı gibi devlet kurumlarının görevlileri olmak üzere mafya diye nitelenen bazı suç örgütlerinde yer almış kişilerden oluşan özel bir suç örgütünün kurulmasını azmettirdiği, bu örgütü eline geçirdiği, devlet olanakları ile beslediği, himaye edip, yönlendirdiği, bu örgütün ABD’nin CİA ve İsrail’in MOSSAD İstihbarat Örgütleriyle bağlantılı olduğu ve örgütün mensupları arasında “Özel Büro” diye anıldığı, ÇİLLER’in Özel Örgütü’nün halen bir tanıtım ajansı biçiminde faaliyet yürüttüğü; çok geniş bir coğrafyayı hedef aldığı; İstanbul, Ankara, İzmir. Washington ve Tel Aviv’de büroları olduğu, Türk Silahlı Kuvvetleri, Ülkücü Mafya, Emniyet Teşkilatı, Uyuşturucu silah ve nükleer madde mafyası ve MİT içerisinde uzantıları olduğu ve toplam (700) kişiden oluştuğunu basında (özellikle kendisinin yayınladığı Aydınlık isimli dergi) yer alan haber ve yorumlara dayandırarak İDDİA etmektedir. Bu iddiaya göre; örgütün lider kadrosu DYP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Tansu ÇİLLER ve eşi Özer ÇİLLER, Elazığ Milletvekili Mehmet AĞAR, MİT Müsteşar Yardımcısı ve Kontr-Terör Daire Başkanı Mehmet EYMÜR, Emniyet Genel Müdürlüğü Müşaviri Emekli Yarbay Korkut EKEN, Özel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim ŞAHİN, Ülkücü Mafya Şeflerinden Abdullah ÇATLI ve Alaattin ÇAKICI’dan meydana geldiği ileri sürülmektedir.

İddiaya göre; örgütün Emniyet içindeki uzantısının başında Mehmet AĞAR yer almakta, örgütü onun müşaviri olan Korkut EKEN “sevk ve idare” etmektedir. Yine iddiaya göre;

Örgütün MİT içindeki uzantısının başında ise; Kontr Terör Daire Başkanı Mehmet EYMÜR ve Tolga ATİK yer almaktadır.

Çiller Örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki uzantısının kanıtının ise;Kıdemli Piyade Yüzbaşı Hüseyin PEPEKAL ve yanındaki zabitler grubunun olduğu ve bu grubun Azerbaycan ve Kafkaslarda çeşitli tertip ve kışkırtmalarda bulunduğu iddia edilmektedir.

Kamuoyunda “SÖYLEMEZ ÇETESİ” adıyla bilinen mafya örgütlenmesinin Çiller Özel Örgütünün bir uzantısı olduğu ve bu misal mafya örgütlenmeleri olarak; Tevfik AĞANSOY Çetesi, Abdullah ÇATLI ve grubu, 6. Filo adını taşıyan Mafya örgütlenmesi, Şaziye Barın işletmecisi Ziya AYCAN ve grubu ile Avrasya feribotunu kaçıranlar sayılmaktadır.

ABD’nin Adana Konsolosu Elizabeth Shelton’un da bu özel örgüt faaliyetlerine katıldığı iddia edilmektedir.

Doğu PERİNÇEK’in iddiasına göre; Çiller Özel Örgütünün 1995 Mart ayında Azerbaycan’da Haydar ALİYEV’e karşı darbe tertiplediği, İran ile savaş kışkırtması yaptığı, Çeçenistan’da provakasyon yaptığı ve Avrasya feribotunun kaçırılmasını tertip ettiği, uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı ya da yapanlardan haraç aldığı, kamuoyuna mal olmuş olanTarık ÜMİT, Asker SİMİTKO ve Lazım ESMAEİLİ cinayetlerini gerçekleştirdiği, nükleer madde kaçakçılığı yaptığı, Manukyana bombalı saldırıyı gerçekleştirip şoförü Mehmet Urhan’ı öldürdüğü iddia edilmektedir.

Ayrıca; DYP Genel Başkanı ve Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu ÇİLLER’in 1971’den beri ABD’nin Dışişleri Bakanlığına hizmet veren bir “çağrılı görevli” olduğu,

Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref BİTLİS’i “Çekiç Güç” denen ABD askeri biriminin suikastla öldürdüğü, bu suikasta ait CİA toplantısına ABD Adana Konsolosu Shelton ve yardımcısı S.Pevington, Çekiç Gücün ABD’li Komutanı Albay Naab, Ankara’dan bir Amerikan Askeri yetkilisi ve İzmir’den TUSLOG’da görevli bir yüzbaşının katıldığı Doğu PERİNÇEK tarafından ileri sürülmektedir.

İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Hasan Yalçın Komisyonumuza gönderdiği 10.03.1997 tarihli yazısında da;

“Susurluk Olaylarını Araştırma Komisyonu Üyesi Yaşar Topçu’nun Hüseyin Duman ve Bucak Ailesi fertlerinden Fatih Bucak’ın kumar arkadaşı olduğu, 9 Mart 1997 tarih ve 507 sayılı Aydınlık Gazetesi’nde yazıldı. Yaşar Topçu’nun arkadaşı Hüseyin Duman nükleer madde kaçakçılığı yapan bir kişidir. Fatih Bucak ise; Susurluk Olayının önemli isimlerinden Sedat Bucak’ın yeğenidir.

Böyle bir kişinin Susurluk Olayını Araştırma Komisyonunda yer alması, Komisyon çalışmalarının ciddiyetine gölge düşürür. Hüseyin Duman ve Fatih Bucak gibi kişilerin kumar arkadaşı olan bir kişinin Susurluk olayı ile Kamuoyunun gözleri önüne serilen ve Komisyonunuzun çalışma konusunu oluşturan ilişkiler yumağının üzerine gitmesi düşünülemez.”iddiasında bulunmuştur.(Ek:45)

3- ANAP MANİSA MİLLETVEKİLİ TEVFİK DİKER’E VERİLEN VE ONUN TARAFINDAN KOMİSYONA İNTİKAL ETTİRİLEN MUSTAFA DENİZ’İN YAZISINDAKİ İDDİALARI:[değiştir]

Manisa Milletvekili Tevfik DİKER tarafından Komisyon Başkanlığına sunulan 23.1.1997 tarihli yazıda: Cem ERSEVER olaylarında adı geçen ve 15.11.1993 tarihinde Polatlı yakınlarında ölü bulunan itirafçı Mustafa Deniz hakkındaki değerlendirme raporunda;

Ferit Kod adlı Mustafa DENİZ’in 1984 yılında PKK örgütüne girdiği, bazı eylemlere katıldığı 15.10.1989 tarihinde kendi isteği ile Van’da teslim olduğu,

Teslimiyetini takiben güvenlik kuvvetlerine yardımcı olarak pek çok eylemi ve örgüt militanını yakalattığı, Diyarbakır 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi 1989/1348 hazırlık, 1989/526 esas sayılı davada sanık olarak yargılandığı, yargılama sonunda TCK’nın 125/4 maddesine göre salıverildiği,

Ferit kod adlı Mustafa DENİZ’in salıverildikten sonra başta JİTEM olmak üzere Emniyet istihbarat örgütlerine yardım ettiği. Diyarbakır İstihbarat Şube Müdürü Hanefi AVCI tarafından kendisine taşıması için Browning marka L27507 seri nolu silahın verildiği ve aynı dönemlerde kısa adı JİTEM olan Jandarma İstihbarat Teşkilatı bünyesinde sözleşmeli personel olarak çalıştığı,

Çalışması sırasında gösterdiği üstün çaba sonunda teşkilatta sorumlu emekli binbaşı Cem ERSEVER’in yardımcılığını yaptığı, çalışma arkadaşları arasında Ali Hoca kod adlı Ali OZANSOY, Sarı Adil kod adlı Adil TİMURTAŞ ve Mete kod adlı İbrahim BABAT ile birlikte çalıştığı,

Bu çalışmalar sırasında bazı güvenlik görevlilerinin zorla adam kaçırma, fidye, uyuşturucu madde kaçakçılığı gibi suçlara karıştığının belirlenmesi sonucu JİTEM içinde görüş ayrılığı çıktığı, emekli binbaşı Cem ERSEVER, Mustafa DENİZ ve Ali OZANSOY’un raporları üzerine Jandarma Genel Komutanı eşref BİTLİS tarafından Adil TİMURTAŞ ve ibrahim BABAT’ın uzaklaştırıldığını, bu iki şahsın bunun üzerine Diyarbakır’dan tanıdıkları Hanefi AVCI’nın yanına sığındıkları ve emniyet içinde oluşturulan gizli oluşumlara katıldıkları,

Sarı Adil kod adlı Adil TİMURTAŞ ile Mete kod adlı İbrahim BABAT’ın uyuşturucu ve silah kaçakçılığı işlerine bulaştıkları, istihbarat raporlarını devletin bazı kademelerinden gizleyerek özel şahıslar için çalışma yaptıkları, bu çalışmalar için emirleri halen Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı’nda teknik işlerden sorumlu başkan yardımcısı olarak görev yapan Hanefi AVCI’dan aldıkları,

Bu çalışmalar sırasında önce JİTEM sorumlusu emekli binbaşı Cem ERSEVER’in, ardımdan da Ferit kod adlı Mustafa DENİZ’in Adil TİMURTAŞ ve İbrahim BABAT’ın içinde bulundukları oluşum tarafından öldürüldüğü, bu şahısların halen, oluşturulan bu yapı içinde çalışmalarını sürdürdükleri, üzerlerinde emniyet tarafından verilen silah ve kimlik taşıdıkları belirlenmiştir.

Değerlendirme raporuna ekli, o dönemde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Hanefi Avcı tarafından imzalanmış tarihsiz belgede;

“Aslen Ağrı ili Merkez Leylekpınar mahallesi nüfusuna kayıtlı, İbrahim oğlu 1965 doğumlu MUSTAFA DENİZ itirafçı olup, Güvenlik Kuvvetlerin yardımlarından dolayı Bölücü eşkiyanın hedefi olup hayatı heran harici ve ciddi tehlikeye maruz olduğundan Silah Taşıma Ruhsatı müracaatı neticesi alınıncaya kadar kendi güvenliğini sağlaması amacıyla kendisine “L-27507” Seri nolu BROWNIG marka 9 mm Tabanca verildiği,

Gerektiğinde gerekli kolaylığın gösterilmesini, tereddüt halinde Diyarbakır İstihbarat Şube Müdürlüğünün 11799 ve J.Asayiş Komutanlığın 26173 nolu Telefonlardan bilgi alınabileceği”, belirtilmiştir.

Öteyandan yine Manisa Milletvekili Sayın Tevfik DİKER 5.3.1995 tarihinde Susurluk Komisyon Başkanlığına yaptığı müracaatta;

PKK itirafçısı Mustafa DENİZ’e ait L-27507 seri nolu 9mm Browning marka tabanca ile bu tabancanın taşınabilmesi için Hanefi AVCI tarafından verilen silah taşıma belgesi ile ilgili olarak kendisinin İçişleri Bakanı Meral AKŞENER’e soru önergesi yönelttiğini, alınan cevapta da; böyle bir silahın Emniyet ve Jandarma envanterinde olmadığı, Mustafa DENİZ’e verilmediğinin bildirildiği, silahın nerede olduğunun bilinmediği gibi belge hakkında da açıklama yapılamadığından bu konudaki çelişkinin aydınlığa kavuşturulması için Komisyona müracaatta bulunduğunu belirtmiştir.(Ek:46)

4- YAZAR ÜMİT OĞUZTAN’IN İDDİALARI[değiştir]

İşadamı M.Ali Yaprak’ın kaçırılması ve Ömer Lütfi Topal’ın öldürülmesi ile ilgili olarak Yazar Ümit Oğuztan’ın Komisyon Başkanlığına verdiği 10.3.1997 tarihli dilekçesinde;

“Kendilerine ulaşan ve komisyona yararlı olacağı düşüncesiyle verilen bilgilerin “MİT” tarafından da daha önceden bilindiğini ancak değerlendirmeye sokulmadığını, haber kaynağının ise hayati tehlike endişesiyle hareket ettiğini, içinde siyasal otoritenin de bulunduğu çıkar çevrelerinin gerçeğin ortaya çıkmasını istemediğini, Yurtiçinde “mafia” ve yurtdışında “CIA” bağlantıları bulunan örgütlenmenin “ERGENEKON” ve “GLADYO” olarak adlandırıldığını, Adına mafia denilen yasadışı çıkar gruplarının gücünü siyasal otorite ile yaptığı işbirliğinden aldığını belirttikten sonra 5 Şubat 1992 tarihinden itibaren önemli olayların kronolojik sıralamasını yapmaktadır.

Uyuşturucu trafiğinden, Türk siyasal otoritesine, Aşiret liderlerine ve bürokratlarına çok fazla miktarda para akıtıldığını, komisyonun çok önemli bir görev üstlendiğini, titiz çalışması ve tanıkların korunmalarının sağlanması gerektiği, faili meçhul siyasî cinayetlerin siyasal otorite tarafından organize edildiği gibi dürüst gazeteci ve yazarların da medya kuruluşlarından dışlandıklarını, basın ve gerçekleri dile getiren yazarlar üzerinde siyasal otoritenin baskı yaptığını veya faili meçhul cinayetlerle susturulmaya çalışıldığı, vatandaşın da umutsuzluğa düştüğünü,

6 Mart 1997 tarihinde gazeteci arkadaşı Muharrem Demir’e ulaşan haberleri araştırmak üzere oto hurdacısı Yalçın Zafer ile görüştüğünü; yapılan görüşmede Orhan TAŞANLAR’ın İstanbul Emniyet Müdürü olduğu dönemde Müdür Yardımcılarından birinin makam şoförü olan Mesut’un kırmızı mersedes olayına karıştığını, kendilerini telefonla arayarak 71-72 model bakımlı bir mersedes almak istediklerini, ve kendisinin 3 kişi ile birlikte giderek kırmızı mersedes otoyu rayiç fiyatının 10 misli paraya alıp otonun sahibine verdiğini ve kendisinin de komisyonunu aldığını, bu mersedese 16 EA ... no’lu sahte plaka takıldığını ve otomobilin tesliminden sonra işadamı M.Ali YAPRAK’ın kaçırılarak fidye alındığını, çok kısa süre sonra da; Ömer Lütfi Topal’ın öldürüldüğünü, otomobilin de 40 gün sonra geri vermek istediklerini ancak almadıklarını, otonun alımı sırasında bulunan 3 kişiden birinin Ayhan Çarkın, diğerlerinin de özel timci olduğunu, ancak alışverişle ilgilenmediklerini, M.Ali YAPRAK’ın kaçırılma ve Ömer Lütfi TOPAL’ın öldürülme olayında kullanılan kırmızı mersedes’in daha sonra Yalçın Zafer tarafından sökülüp satılarak ortadan kaldırıldığını,belirtmiştir.(Ek: 47)

5-CHP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ ALGAN HACALOĞLU KANALIYLA KOMİSYONA SUNULAN FARUK KUŞAKSIZLARDAN TARAFINDAN YAZILAN MEKTUPTAKİ İDDİALARI:[değiştir]

Emekli polis memuru Faruk Kuşaksızlardan tarafından yazılıp bir sureti İstanbul DGM Savcılığına verildiği anlaşılan bir sureti de İstanbul Milletvekili Sayın Algan Hacaloğluna verilen ve onun tarafından da Komisyon Başkanlığına gönderilen yazı ekindeki mektupta;

Susurluktaki kazada ölümünden sonra, Abdullah Çatlı’nın evinin de aranabileceğini ve evinde; 150 milyar TL değerinde mark ve dolar, 6 adet susturuculu silah, parasal değeri belli olmayan kokain ve eroin, 4 adet uzun namlulu silah, C4 ve TNT patlayıcıları, binlerce mermi, geçmişteki olayları aydınlığa kavuşturacak bilgilerle gelecekte yapılacak eylem planları ve Mehmet Ağar ve Hüseyin Kocadağ ile ilgili belge ve fotoğrafların olduğunu, bunların Çatlı’nın yatak odasındaki gizli bölmelerde bulunabileceğini,iddia etmiştir.(Ek:48)

6- CHP MİLLETVEKİLİ MAHMUT IŞIK TARAFINDAN KOMİSYON BAŞKANLIĞINA SUNULAN RAPORDAKİ İDDİALARI:[değiştir]

CHP Milletvekilleri Ercan Karakaş, Mahmut Işık ve Mustafa Yıldız’ın 7.03.1996 tarihleri arasında Van ve Hakkari illerinde faili meçhul cinayetlerle ilgili yaptıkları inceleme sonunda hazırladıkları raporda;

a- Güvenlik kuvvetlerinin 22 Eylül 1995 tarihinde Abdullah Canan’ın köyü olan Karlı’da operasyon düzenleyip 4 teröristi ölü olarak ele geçirmelerinden 15-20 gün sonra Hakkari Komando Tugay Komutanlığı’na bağlı Yüksekova Komando Tabur Komutanlığı’nca adı geçen köye gidilerek Abdullah Cananın ki dahil 10 evde bulunan eşyaların tahrip edildiği, bunun üzerine Abdullah Canan’ın Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunduğu Yüksekova Mahkemesinde de hasar tespiti yaptırdığı, Komando Tabur Komutanı M.Emin Yurdakul’un Abdullah Canan ile birlikte suç duyurusunda bulunan iki kişiyi makamına çağırarak davadan vazgeçmelerini imalı biçimde söylediği, bu görüşmeden birkaç gün sonra 17.01.1996 tarihinde Abdullah Canan Hakkari’ye giderken askeri konvoyda arama yapıldığı, Abdullah Canan’ın da bu arama sırasında Tabur Komutanı M.Emin Yurdakul tarafından gözaltına alındığını üç kişi ve iki köy korucusunun Yüksekova Cumhuriyet Savcılığı’nda bulunan ifadelerinde beyan ettikleri, Abdullah Canan’ın arabasının Yüksekova’ya 100 km mesafede 21.01.1996 tarihinde, ölüsünün de Yüksekova’ya 20 km mesafede Altınbaşak köyü yakınında işkence izlerini taşıyan ve 6 kurşun sıkılmış bir şekilde bulunduğunu,

Raporu hazırlayan heyetçe bilgisine başvurulan Yüksekova Kaymakamı Aydın Tetikoğlu; ilçenin sosyo-ekonomik yapısındaki bozukluktan bahsettikten sonra, kendisinin Jandarma ve Polis dışındaki askerler ile ilgisi olmadığını ve kendisine bağlı olmadığı için emir veremediğini bilgi dahi alamadığını, askeri taburun direk Hakkarideki Tugay’a bağlı olduğunu,

Yüksekova Cumhuriyet Savcısı Mehmet Turgay; birkaç kişi ile iki korucunun Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul tarafından tabura alındığına dair ifade verdiklerini, kaybolanlardan bazılarının da örgüte katıldıklarına dair bilgiler olduğunu ve kayıplarla ilgili takipsizlik kararı verdiğini,

Hakkari Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Tuncay Koyuncu da; 22 eylül 1995 tarihinde Abdullah Canan’ın evinin bitişiğinde sığınak bulunduğu ve 5 PKK teröristinin öldürüldüğü, Abdullah Canan’ın kaybolduğu gün adı geçenin 10.30’da evinden ayrıldığını, oysa M.Emin Yurdakul komutasında yapılan yol aramasının 9.30’da bitirildiğini, esrar-eroin ticaretinden dolayı öldürülmüş olabileceğini, M.Emin Yurdakul’un en faal, en mücadeleci başarılı bir asker olduğunu ve bu nedenle yurtdışına gönderildiğini,

b- Tabur Komutanı Binbaşı M.Emin Yurdakul bir kısım askerle 27.10.1995 tarihinde Yüksekova Ağaçlı’ya giderek köylülerden 73 yaşındaki Şemsettin Yurtsever ile 18 yaşındaki Moğdat Özeken ve 13 yaşındaki Münir Sarıtaş’ı alarak köyden ayrıldığı, daha sonra bilgi alınamadığı, Moğdat Özeken’in babası Abdullah Özeken oğlunu sormak için Tabura gittiğinde oğlunun ağzından kan akar vaziyette taburda gördüğünü ve Tabur Komutanının oğlunu 24 saat içeri attığını bildirdiğini, öte yandan Şemsettin Yurtsever’in oğlu Fevzi Yurtsever’de Komisyon Başkanlığı’na verdiği 19.03.1997 tarihli dilekçesinde de aynı hususları dile getirdiği, (EK:

c- 26 Aralık 1995 tarihinde Eyüp ve Mahir Karabeğ kardeşlerin Çukurca’da İlçedeki kahveden çıkarden 3 kişi tarafından 47 plakalı beyaz toros steyşın bir araba ile kaçırıldığı, bu arabanın değişik plakalarla son 4 gündür İlçede görüldüğünü, iki kardeşin alındığı yerin İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Jandarma Komutanlığı’na hayli yakın mesafede olduğu ve cenazelerin Narlı Köyü yakınında bulunduğunu ve faili meçhul kaldığını,

Raporun sonuç bölümünde de; “ Yüksekova’da Vatandaş ile Kaymakam, Jandarma, Polis ve Resmi Kurumların sıkıntısının olmadığı, vatandaşların asıl şikayetinin Komando Taburuna ve özellikle Tabur Komutanı Binbaşı M.Emin Yurdakul’a yönelik olduğu, tüm faili meçhul cinayetlerin bu şahıstan kaynaklandığı, bu şahıs İlçede kaldığı müddetçe sıkıntısının devam edeceği, İlçe Kaymakamının da Tabura müdahale edememesinin sorunu ağırlaştırdığı “ belirtilmiştir. (Ek:49)

7-SÖYLEMEZ AİLESİYLE İLGİLİ OLAYLARDA TUTUKLU DR.MEHMET SENA SÖYLEMEZ İLE EMİR SÖYLEMEZ VE NAZİF YAVUZ’UN İDDİALARI:[değiştir]

a- Mehmet Sena Söylemez'in iddiaları[değiştir]

Muş Merkez-Kırköy nüfusuna kayıtlı 1961 Muş doğumlu, Tıp doktoru ve Genel Cerrahi Uzmanı olduğunu beyan eden ve SÖYLEMEZ Çetesi kovuşturması nedeniyle Ümraniye Cezaevinde bulunan Mehmet Sena Söylemez TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanlığı’na gönderdiği 2.12.1996 tarihli dilekçesine Ekli 63 sahifelik ifadesinde;

Kendisi ve mensubu olduğu SÖYLEMEZ Ailesinin masumiyetini, kendilerine yapılan suçlamaların yalan gösterilen belge ve tutanakların düzmece olduğunu anlatarak; 1Nisan 1994 tarihinde Ankara’da işletmekte oldukları (Rumors) isimli Distotekte, Bucak Aşiretine mensup Sultan Mehduh BUCAK, Ahmet OYNAK, Vahap AKPINAR isimli kişilerle aralarında çıkan kavga ve silahlı çalıştada anılan Bucak Aşiretine mensup (3) kişinin ölmesi kendisi ve bir diğer kişinin yaralanması ile sonuçlanan olaydan sonra Bucak Aşireti ile hasım haline geldiklerini, PKK’ya karşı savaştıkları için devlet kuvvetlerini yanına alan Bucak Aşireti Reisi Sedat Edip Bucak’ın halen Elazığ Milletvekili olan Mehmet AĞAR ile gerek Emniyet Genel Müdürü, gerekse Adalet Bakanı olarak işbirliği yaparak kendilerine karşı birçok komplo ve cinayet tuzağı kurduklarını ifade etmektedir. Hatta Sedat BUCAK - Mehmet Ağar birlikteliğinin komploları sonucu zamanın Başbakanı ve halen ANAP Genel Başkanı, Sayın Mesut Yılmaz ve İstanbul Emniyet Müdürü Kemal Yazıcıoğlu’nun da kendilerine karşı devletin polis gücünü kanunsuz bir şekilde seferber ettiklerini ve bütün bunların sonucunda kendisi ve kardeşlerinin tamamının iftiraya uğratılarak cezaevine konduklarını, iddia etmektedir. (Ek:50)

b- Emir Söylemez'in İddiaları:[değiştir]

Muş ili Kırköy Beldesinde Mukim Emir SÖYLEMEZ Muş Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla TBMM Susurluk Araştırma Komisyon Başkanlığına sunduğu dilekçesinde: “ Sedat Edip Bucak’ın kardeşleri ve diğer aile bireyleri ile giriştiği silahlı mücadelede, Elazığ Milletvekili Mehmet AĞAR’ın (Emniyet Genel Müdürü ve Adalet Bakanı olduğu dönemlerde) yardımı ile bazı aile bireylerini öldürttüğünü ve akabinde delilleri kararttırdığını” iddia ederek, bu hususta bazı gazete ve televizyon haberleri ve programlarını delil olarak sunmaktadır.(Ek:51)

c- Nazif Yavuz'un İddiaları[değiştir]

Emniyet Genel Müdürlüğü Bilgi İşlem Dairesinde Komiser Muavini olarak çalışmakta iken SÖYLEMEZ ÇETESİ soruşturması nedeniyle gözaltına alınan ve tutuklu bulunduğu Ümraniye Cezaevinden TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanlığına gönderdiği dilekçesinde; “ Kendisi hakkındaki iddiaların SÖYLEMEZ ailesinden olan ve Eskişehirde öldürülen Komiser M.Nasır SÖYLEMEZ ile olan arkadaşlığı nedeniyle yapıldığını ve kendi masumiyetini ispat için hayat hikayesini anlatarak, geçirdiği soruşturma sırasında poliste kendisine çeşitli işkenceler yapıldığını” iddia etmektedir. (Ek:52)

8- KOMİSYONA BİLGİ VERENLERİN İDDİALARI[değiştir]

Ayrıca Komisyonumuza davet ettiğimiz kişilerin vermiş oldukları bilgiler ışığında Mehmet Eymür,Hanefi Avcı,Korkut Eken,Hüseyin Oğuz,Hasan Celal Güzel Ahmet Altıntaş,Senar Er,Mehmet Ali Yaprak ve M.Hadi Özcan’ın iddiaları komisyonumuzca özellikle değerlendirmeye alınmıştır.