İçeriğe atla

Sayfa:Sırça Köşk.pdf/63

Vikikaynak, özgür kütüphane
Bu sayfa istinsah edilmiş

nereden tanıyorum, diye yine kendimi zorlamadım. Kadın su­suyor, hep o faydasız gayretle yüzünün adalelerini oynatıyor­du. Bir şey söylemiş olmak için:

"Niçin dans etmiyorsunuz?" dedim.

Eliyle, "Haydi be!" der gibi bir işaret yaptı, sonra birdenbi­re ayağa kalkmak ister gibi toparlandı. Sarhoşluğu hiç belli ol­mayan bir sesle:

"Beni tanımadın mı Hoca?" dedi.

O zaman birdenbire bir tuhaf olduğumu hissettim. Sırtım­ dan sıtma titremesine benzeyen bir ürperme geçti.

"Kız" dedim. "Kız... sen..."

"Evet. Ben! Ben..." dedi. "Nigâr... Aydın'da..."

Çok pencereli, çok aydınlık bir sınıf. Çok aydınlık yüzlü çocuklar ve orta sıraların en önünde oturan iki örgü saçlı, çilli bir küçük kız çocuğu gözlerimin önünde birdenbire canlanıver­di. Ben onlara Almanca okutuyordum. Eskişehirli bir tren me­murunun çocuğu olan bu haşarı kız, bu yabancı kelimeleri ve kaideleri herkesten önce kavrıyor, ezberliyor, ayağa kalktığı za­man: "Ah, bunlar da bir şey mi sanki! Ben daha neler öğrenebi­lirim!" diyen yarı alaycı bir gülüşle insanın yüzüne bakıyordu. Zil çalar çalmaz yerinden fırlayıp beni elimden tutar: "Hoca, haydi voleybol oynayalım" diye bahçeye sürükler ve o kısacık boyu ile topu ok gibi filenin öbür tarafına fırlatırdı. On iki yaş­larında ya var, ya yoktu. Ateş gibi, her hareketinden hayat fışkı­ran bir çocuktu. Bütün bunlar kaç sene önceydi? Şöyle bir he­sapladım. On dört sene olmuş. Ama onun yüzüne baktıkça ar­tık o güçlükle kendini toparlayan sarhoş kadını değil, benim ol­duğu kadar bütün mektebin, hocaların ve arkadaşlarının sevgi­lisi olan küçük "Çilli"yi görüyordum. Sanki hiç değişmemişti. O burun, o gözler, o altın sarısı saçlar ve o kızıl çiller.

Akla ilk gelen o boş, o yersiz şeyi sormamak, "Kızım, nasıl oldu da buralara düştün?" dememek için kendimi zorladım. Aydınlık sınıfımızda olduğu gibi, gülmemek için kaşlarımı çat­maya çalışarak, yüzüne baktım ve bekledim. O zaman o, benim farkında olmadan beklediğim şeyi söyledi:

"Hoca, hiç değişmemişsiniz! Bana hep eskisi gibi bakıyor­sunuz!" dedi.

66