Plastikler, tekrar eden çok sayıda monomer zincirinden oluşan ve polimerlerden üretilen malzemelerdir. Plastik üretiminde hammadde olarak çoğunlukla petrol ve doğalgaz kullanılmakta iken henüz küçük bir kısmını teşkil etse bile son yıllarda mısır ve şeker kamışı gibi bitkisel hammaddelerden de plastik üretimi söz konusudur (Tsiropoulos veark., 2015). Ayrıca, dünyada üretilen ham petrolün yalnızca %4’ü plastik üretimi
amacıyla kullanılmaktadır (Öztürk, 2005; Yıldıztekin ve ark.,
2017).
Farklı hammaddeler kullanılarak elde edilen plastik malzemeler kendilerine özgü özelliklere sahiptirler. Sahip olduğu değişik özellikleri sayesinde tüketici kullanımına pek çok plastik malzeme sunulmaktadır. Bu plastik türleri; düşük yoğunluklu polietilen (LDPE), yüksek yoğunluklu polietilen (HDPE), polietilen tereftalat (PET), polipropilen (PP), polistiren (PS),
polivinil klorür (PVC) ve poliamid (PA) olarak sıralanabilir (Waring ve ark., 2018). Plastiklerin özellikleri; üretiminde kullanılan polimerlerin kimyasal ve fiziksel özellikleri, molekül ağırlıkları, kristalinite düzeyleri ve kimyasal kompozisyonları gibi birçok faktörden etkilenebilir. Bu yolla gıda ambalajlamada farklı ürünlerin paketlenmesinde kullanılan ve pek çok amaça hizmet eden plastik malzemeler geliştirilmiştir.
Plastik çağını yaşadığımız bu yüzyılda kimya, malzeme bilimi ve gıda zinciri dâhil olmak üzere her alanda plastikler kullanılırken, çağımızın en büyük kirleticileri de plastikler olarak görülmektedir. Basit gıda ambalajlarından sentetik lifler, araba lastikleri, plastik içeren kıyafetler gibi hayatımıza çeşitli şekilde dâhil olmuş plastik malzemeler hava, su, toprak kalitesinde geri dönüşümsüz çevresel problemlere neden olmaktadır (Fonseca ve ark., 2017; Aslan, 2018). Deniz ortamları plastik kirlenmesinden en çok etkilenen yerlerin başında gelmektedir. Çevreye farklı yollarla geçen plastiklerin yağışlar ve akışlar aracılığıyla okyanus yüzeylerinde plastik çöplüğü oluşturduğu bilinmektedir (Yurtsever, 2018; Botterell ve ark., 2019). 1950’li yıllarda 1,7 milyon ton plastik tüketiminden 2015 yılında 322 milyon ton plastik tüketiminin gerçekleştiği dikkate alındığında, rakamların her geçen gün arttığı açık bir şekilde görülmektedir (Fonseca ve ark., 2017).
Türk Gıda Kodeksi gıda ile temas eden plastik malzemeler tebliğinde, özellikle renklendiriciler, yapıştırıcılar, plastikleştirici katkı maddeleri ve bunların gıdaya migrasyonu ile çok katmanlı plastik malzemeler, yapıştırıcılar, kapatma elemanı olarak kullanılan plastik contalar üzerinde durulmuştur. Özellikle küçük çocuk ve bebek gıdaları ile temas halindeki plastik malzemelerde migrasyon limitinin 60 mg/kg olması yönünde açık bir ibare bulunmaktadır (Türk Gıda Kodeksi, 2019).
Plastiklerin çevre üzerine zararlı etkileri yapılan araştırmalarla ortaya koyulurken, her yıl yaklaşık 4,8-12,7 milyon ton plastiğin deniz ortamına girdiği bildirilmiştir. Bu duruma petrol türevi plastiklerin biyobozunur olmamaları ve uzun süreli dayanıklılıkları da eklendiğinde insan faaliyetleri sonucunda
|
oluşan plastik kirliliğinin yüzyıllar boyunca devam edeceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle plastik; küresel, çevresel ve
ekonomik kirleticilerden biri olarak kabul edilmektedir (Botterell ve ark., 2019).
Plastikler malzemelerin zamanla farklı bozunma mekanizmalarıyla kendini oluşturan monomerlere parçalanması ile mikroplastik kavramı ortaya çıkmıştır. Partikül boyutu 1 µm'den 5 mm'ye kadar değişen ve farklı çeşit ve oranlarda polimer ve katkı maddelerinden oluşan küçük plastik parçacıklarına
“mikroplastik” adı verilmektedir (Fonseca ve ark., 2017; Aslan, 2018; Welle ve Franz, 2018). Mikroplastikler, kaynaklarına göre primer ve sekonder mikroplastikler olarak 2’ye ayrılmaktadır. Primer mikroplastikler, değişik boyutlarda endüstriyel olarak mikroboncuklara verilen isim olup üretim ve taşıma gibi aşamalarda çevreye kontaminant olarak yayılmaktadır (Andrady,
2017). Okyanus ve denizlerdeki asıl mikroplastik kaynağı ise sekonder mikroplastiklerdir (Barnes ve ark., 2009). Bunlar; kullanılmakta olan plastik malzemelerin ve çöplerin çevre koşullarının etkisiyle parçalanması sonucu havaya, toprağa ve denizlere karışırlar (Andrady, 2017). Mikroplastiklerin kara ve denizlerdeki varlığı, son yıllarda güncel hale gelmiş ve yoğun araştırmaların konusu olmuştur (Welle ve Franz, 2018). Bununla birlikte, mikroplastiklerin gıdalardaki varlığı henüz yeni bir
araştırma konusu olup bu konuda yapılmış araştırmaların çok sınırlı olduğu görülmektedir. Bu araştırmada, mikroplastiklerin özellikleri, çevre ve sağlık üzerindeki olumsuz etkileri ve gıdalarda bulunuşu hakkında yapılmış olan çalışmalar derlenmiştir.
2. Mikroplastiklerin Özellikleri, Çevre ve Sağlık Üzerindeki Etkileri
Mikroplastikler, plastik kaynaklı kirleticiler arasında son yıllarda en fazla dikkati çeken konu olmuştur. Mikroplastikler morfolojik olarak amorf, küresel ve uzun lif formu gibi pek çok şekilde bulunabilirler (Yurtsever, 2015). Mikroplastikler ayrıca, boyut, komposizyon, ağırlık, fiziksel ve kimyasal özellikleri gibi pek çok açıdan da farklılık göstermektedir. Literatüre bakıldığında mikroplastiklerin boyutları ile ilgili bir fikir birliği görülmemektedir. Saha çalışmalarında, yüzey suyunundan örnek
alırken kullanılan ve plaj kumunu örneklemede kullanılan elekler, alt partikül boyutunu belirlemektedir (Law ve ark., 2010; Hidalgo-Ruz ve ark., 2012). Genellikle 330 µm delik çapına sahip ağlarla küçük çaplı mikroplastiklerin tutulamaması, örneklenen mikroplastiklerin partikül boyutunun yüksek çıkmasına neden olmaktadır (Song ve ark., 2014). Deniz ortamındaki mikroplastikler tipik olarak topaklar, fragmanlar veya lifler
halinde bulunmaktadır (Smith ve ark., 2018).
Mikroplastiklerin boyutları konusunda 2016 yılında GESAMP (The Joint Group of Experts on the Scientific Aspects of Marine Environmental Protection), Tablo 1’de görüldüğü gibi bir boyut sınıflandırması yayınlamıştır (GESAMP, 2015).
|