mal etmezdi. Tercüme edilecek yazılar bir odacı ile evine gönderilir ve birkaç saat sonra aldırılırdı. Buna rağmen müdürün ve bizim Hamdinin Raif Efendiye karşı muamelelerinde: «Bak, seni şu mızmız, hastalıklı haline rağmen atmıyoruz!» demek istiyen bir şey vardı. Bunu ikide birde yüzüne vurmaktan da çekinmezler, birkaç gün yokluktan sonra her gelişinde adamcağızı: «Nasıl? İnşallah artık bitti ya?» diye iğneli geçmişolsunlarla karşılarlardı.
Bununla beraber, artk ben de Raif Efendiden sıkılmıya başlamıştım. Şirkette pek fazla oturduğum yoktu. Elimde bir evrak çantasiyle bankaları ve siparişlerini kabul ettiğimiz devlet dairelerini dolaşıyor; arasıra bu evrakı tanzim edip müdüre veya müdür muavinine izahat vermek için masamın başına geçiyordum. Buna rağmen karşımdaki masada canlı olduğundan şüphe ettirecek kadar hareketsiz oturan, tercüme yapan veya çekmesinin gözündeki «Almanca romanını» okuyan bu adamın sahiden mânâsız ve sıkıcı bir mahlûk olduğuna kanaat getirmiştim. Ruhunda herhangi bir şeyler olan bir kimsenin bunları ifade etmek arzusuna mukavemet edemiyeceğini düşünüyor, bu kadar sessiz ve alâkasız bir insanın içinde, nebatlarınkinden pek de farklı olmıyan bir hayat bulunduğunu tahmin ediyordum: Bir makine gibi buraya geliyor, işlerini görüyor, anlıyamadığım bir itiyatla birtakım kitaplar okuyor ve akşamları alış verişini yapıp evine dönüyordu. İhtimal, birbirine tıpkı tıpkısına benziyen bu bir sürü günlerin ve hattâ senelerin içinde, hastalık zamanları yegâne değişiklikti. Arkadaşların anlattığına göre, o oldum olası böyle yaşamakta idi. Kendisinin herhangi bir şekilde heyecanlandığını şimdiye kadar gören yoktu. Âmirlerinin en yersiz, en haksız ithamlarına hep ayni sakin ve ifadesiz bakışla mukabele ediyor, yaptığı tercümeleri daktiloya verir ve alırken hep ayni mânâsız tebessümle rica ve teşekkürde bulunuyordu.
Bir gün gene, sırf daktiloların Raif Efendiye ehemmi-
Sayfa:Kürk Mantolu Madonna.djvu/16
Görünüm
Bu sayfa doğrulanmış
16
KÜRK MANTOLU MADONNA