züstü kalır, eniştelerim bana para göndermezler, ve ben burada hiçbir şey yapmağa muktedir olmadan çırpınırdım . Ayrıca birçok şeyler daha vardı: Pasaportlar, sefarethaneler, ikamet tezkereleri... Bunların insan hayatları için ne derece lüzumlu olduğunu anlamama imkân yoktu, ama muhakkak ki benim hayatıma istikamet verecek kadar mühimdiler.
Maria Puder’e meseleyi anlattığım zaman bir müddet sustu. Yüzünde garip bir tebessüm vardı: «Ben dememiş miydim?» der gibi önüne bakıyordu. Ruhumdan bütün geçenleri ortaya dökersem, gülünç olacağımı sanıyor, müthiş bir gayretle itidalimi muhafazaya çalışıyordum. Yalnız birkaç kere:
«Ne yapayım ? Ne yapayım?» dedim.
«Ne mi yapacaksınız? Tabiî gideceksiniz... Bir müddet için ben de giderim. Nasıl olsa daha uzun zaman çalışamıyacağım. Pragda, annemin yanında kalırım. Orada kır hayatı sıhhatim için herhalde iyidir. Baharı orada geçiririm .»
Beni bir tarafa bırakarak kendine ait projelerden bahsetmesi biraz tuhafıma gitti. Arasıra kaçamak bakışlarla beni süzüyordu.
«Ne zaman gideceksin?» dedi.
«Bilmem? Yol parasını alınca hareket etmeli...»
«Belki ben daha evvel giderim...»
«Ya?!...»
Hayret edişim onu güldürdü:
«Hep çocuksun, Raif!» dedi, «önüne geçmek mümkün olmıyan işlerde telâş ve heyecan göstermek çocukluktur. Hem daha vaktimiz var, birçok şeyleri düşünür kararlaştırırız...»
Ufak tefek işlerimi yoluna koymak, pansiyonla alâkamı kesmek için tekrar dışarı çıktım. Akşam üzeri Maria’yı hemen seyahate hazır bir şekilde görünce adamakıllı şaşırdım.