laşmama mâni olan bir şey vardı. Nihayet gayet sakin bir sesle:
«Neden sıkılıyorsun?» dedi. Soluk yüzünü birdenbire, o zamana kadar hiç görmediğim bir pembelik kapladı. Göğsü ağır ağır kalkıp inerek devam etti:
«Daha ne istiyorsun? Başka bir şey istiyebilir misin?.. Ama ben istiyorum... Birçok şeyler istiyorum ve hiç birini elde edemiyorum... Her çareye başvurdum; fayda yok... Sen artık memnun olabilirsin! Ama ben ne yapayım?»
Başı önüne düştü. Kolları cansız gibi aşağıya sarktı. Çıplak ayaklarının uçları halıya dokunuyordu. Baş parmağını yukarı doğru kaldırıyor, diğer parmaklarını aşağıya kıvırıyordu.
Bir iskemle çekerek karşısına oturdum. Ellerini yakaladım. En kıymetli hâzinesini, hayatının sebebini kaybetmek üzere olan bir insan gibi, sesim heyecandan titriyerek:
«Maria» dedim. «Maria! Benim Kürk Mantolu Madonnam! Birdenbire ne oldun? Sana ne yaptım? Hiç bir şey istemiyeceğimi vadetmiştim. Sözümü tutmadım mı? Birbirimize her zamandan ziyade yakın olmamız lâzım gelen bu anda neler söylüyorsun?»
Başını sallıyarak:
«Hayır dostum, hayır!» dedi, «Birbirimize her zamandan ziyade uzağız! Çünkü artık hiç bir ümidim yok. Bu sondu... Bir defa da bunu tecrübe edeyim dedim. Belki bu noksandı, diye düşündüm. Ama değil... İçimde hep o boşluk var... Daha da büyümüş olarak... Ne yapalım ?. Kabahat sende değil... Sana âşık değilim. Halbuki dünyada sana âşık olmam icap ettiğini, sana da âşık olmadıktan sonra hiç kimseyi sevemiyeceğimi, bütün ümitlerimi terketmek lâzım geleceğini gayet iyi biliyorum... Fakat elimde değil... Demek ki, ben böyleyim... Bunu olduğu gibi kabul etmekten başka çare yok.. Ne kadar isterdim ... Başka tür lü olmayı nekadar isterdim.. Raif.. Benim iyi kalbli dostum... Başka türlü olmayı senin kadar, hattâ senden çok